AF-PAK Arşiv — ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi https://www.ankasam.org/kategory/enstituler/afpak/ Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Sun, 17 Mar 2024 06:26:48 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.4.3 Afganistan’ın Rusya’yla Değişken Siyasi İlişkileri https://www.ankasam.org/afganistanin-rusyayla-degisken-siyasi-iliskileri/ Fri, 25 Aug 2023 14:03:16 +0000 https://www.ankasam.org/?p=60403 Afganistan ve Rusya arasındaki ilişkiler tarihsel olarak karmaşık ve dalgalı bir seyir izlemiştir. İkili ilişkiler, Sovyetler Birliği’nin 1979 yılında Afganistan’ı işgal etmesiyle başlayan süreçten belirgin şekilde etkilenmiştir. Bu tarihten sonra ilişkiler kimi zaman dostane ve kimi zamansa gerilimli olarak devam etmiştir. 1979-1989 tarihlerini kapsayan dönemde; Sovyetler Birliği, Afganistan’ı işgal ederek uzun süren bir savaşa neden […]

The post Afganistan’ın Rusya’yla Değişken Siyasi İlişkileri appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Afganistan ve Rusya arasındaki ilişkiler tarihsel olarak karmaşık ve dalgalı bir seyir izlemiştir. İkili ilişkiler, Sovyetler Birliği’nin 1979 yılında Afganistan’ı işgal etmesiyle başlayan süreçten belirgin şekilde etkilenmiştir. Bu tarihten sonra ilişkiler kimi zaman dostane ve kimi zamansa gerilimli olarak devam etmiştir.

1979-1989 tarihlerini kapsayan dönemde; Sovyetler Birliği, Afganistan’ı işgal ederek uzun süren bir savaşa neden olmuştur. Bu süreçte Ruslar, Afganistan’daki komünist hükümeti desteklemek amacıyla askeri bir müdahalede bulunmuş ve müdahale karşısında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve diğer Batılı ülkeler tarafından ciddi şekilde eleştirilmiştir. Aynı zamanda Afgan mücahitlerin direnişiyle karşılaşmıştır. Bu direniş nedeniyle Sovyet askerleri 1989 yılında işgali sona erdirmiştir. Bu dönemde Afganistan ve Rusya ilişkileri gerilmiş ve işgalin sona ermesiyle birlikte iki ülke arasındaki ilişkiler tamamen kopmuştur.

Sovyetler Birliği’nin çekilmesinden sonra 1992-2001 yılları arasında ülke iç savaşa sürüklenmiştir. Bu dönemde ikili ilişkiler genellikle gerilimli seyretmiştir. 1990’ların sonlarına doğru ve 2000’lerin başlarında Rusya’nın Afganistan’daki durumu yakından takip ettiği ve Taliban rejimiyle gizli ilişkileri olduğu iddiaları ortaya çıkmıştır. Ayrıca Afgan gruplarının birbirine karşı savaşması ülkedeki istikrarsızlığın artmasına neden olmuştur. Bu dönemde Afganistan’daki terör tehdidi nedeniyle Rusya, ABD ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’yle (NATO) bazı ortak çıkarlar doğrultusunda çalışmalar gerçekleştirmiştir.

1996-2001 yıllarını kapsayan süreçte Taliban, Afganistan’ın büyük bir bölümünü kontrol ederek iktidarı ele geçirmiş ve böylece Rusya-Taliban arasındaki gizli ilişkiler hakkında çeşitli iddialar gündeme gelmiştir. Ancak Rus Hükümeti her zaman bu iddiaları reddetmiş ve her fırsatta Taliban’ın “terörist bir örgüt” olduğunu kamuoyuna duyurmuştur.

2010’ların sonu ve 2020’lerin başlarında Rusya, Afganistan’daki siyasi sürece daha aktif bir şekilde dahil olmuş ve Taliban’la doğrudan temaslar kurmuştur. Rusya, Afganistan’daki durumu izlemeye ve barış sürecine katkıda bulunmaya devam etmiş ve Taliban’a karşı yürütülen ortak yaklaşımı desteklemiştir. Rusya, Taliban’ın artan etkisinden kaygı duymuş ve terörizmle mücadelede ABD ve NATO’yla işbirliği yapmaktan çekinmemiştir. Ayrıca Moskova, Afganistan’ın barış sürecine katkıda bulunma isteğini sıklıkla dile getirmiştir. Ancak 2021 yılında Afganistan’daki durum tekrar değişmiş ve Taliban, ülkenin büyük bir kısmını kontrol altına almış ve Amerikan askerlerinin Afganistan’dan çekilmesiyle bölgedeki güç dengeleri yeniden şekillenmeye başlamıştır. Bu süreçte Rusya, Taliban’la diyalog kurma isteğini açıklamış ve Taliban’a karşı herhangi bir tehdit oluşturmamak kaydıyla Afganistan’daki diplomatik misyonunu sürdürmeye devam edeceğini belirtmiştir.

Rusya’nın Afganistan için önemi bölgesel ve jeopolitik faktörlerden kaynaklanmaktadır. Afganistan, Orta Asya’nın kavşak noktası olmasından dolayı stratejik bir konuma sahiptir. Bu nedenle Afganistan’daki gelişmeler ve istikrarsızlık bölgesel ve küresel güvenlik açısından önem taşımakta ve Rusya, Afganistan’a yönelik politikalarını çeşitli faktörlerin birleşimiyle şekillendirmektedir.

Afganistan’daki istikrarsızlık, terör örgütleri ve uyuşturucu ticareti, bölgesel güvenlik tehditlerini arttırmakta ve Rusya, bu tehditlerin kendi güvenliğini etkileyebileceğini düşünerek ülkedeki durumu yakından takip etmektedir.

Afganistan dünya üzerinde afyon ve eroin üretiminde önemli bir ülke konumundadır. Bu uyuşturucu trafiği hem Afganistan içindeki güvenlik durumunu kötüleştirirken hem de bölge ve dünya genelindeki uyuşturucu bağımlılığını olumsuz etkilemektedir. Rusya uyuşturucu trafiğinin kontrol altına alınmasına ve yayılmasının önlenmesine yönelik çabaları desteklemektedir. Afganistan’daki istikrarsızlık ve çatışma durumu bölgedeki diğer ülkeleri de kötü etkilemektedir. Rusya bölgedeki istikrarsızlık nedeniyle göç, terörizm ve diğer güvenlik tehditlerinin artmasını önlemek için bölgesel istikrarı teşvik etmeye çalışmaktadır. Rusya, Orta Asya’daki etkisini arttırmak ve bölgede nüfuzunu sürdürmek istemektedir. Afganistan, Rusya için Orta Asya’daki stratejik konumu nedeniyle bölgedeki etkisini güçlendirmeye yönelik bir alan olarak görülmektedir.

Afganistan ve Rusya ilişkileri tarihsel olarak iniş çıkışlı seyretse de dönemin siyasi koşullarına bağlı olarak değişkenlik göstermiştir. Her iki ülke; bölgesel güvenlik, terörle mücadele, uyuşturucu ticareti ve diğer ortak çıkarlar nedeniyle ilişkilerini değerlendirip siyasi süreci yürütmektedirler. Afganistan’daki iç siyasi dinamikler, bölgesel durum ve uluslararası güvenlik koşulları gibi etkenler Rusya ile Afganistan arasındaki ilişkilerin karmaşıklığını ve değişkenliğini etkilemektedir.

The post Afganistan’ın Rusya’yla Değişken Siyasi İlişkileri appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Çin-Pakistan Ekonomi Koridoru’nda “10. Yıl” https://www.ankasam.org/cin-pakistan-ekonomi-koridorunda-10-yil/ Tue, 15 Aug 2023 13:39:52 +0000 https://www.ankasam.org/?p=59874 Çin-Pakistan Ekonomi Koridoru (CPEC), iki ülke arasındaki stratejik ortaklığın merkezinde yer almaktadır. CPEC, 2013 yılında Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif arasında imzalanan bir anlaşmayla başlatılmıştır. Proje, Pakistan’ın Gvadar Limanı’nı Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ne bağlayan ve çeşitli altyapı projelerini içeren geniş kapsamlı bir inisiyatiftir. Bahsi geçen koridor, Güney Asya’da önemli […]

The post Çin-Pakistan Ekonomi Koridoru’nda “10. Yıl” appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Çin-Pakistan Ekonomi Koridoru (CPEC), iki ülke arasındaki stratejik ortaklığın merkezinde yer almaktadır. CPEC, 2013 yılında Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif arasında imzalanan bir anlaşmayla başlatılmıştır. Proje, Pakistan’ın Gvadar Limanı’nı Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ne bağlayan ve çeşitli altyapı projelerini içeren geniş kapsamlı bir inisiyatiftir. Bahsi geçen koridor, Güney Asya’da önemli bir rol oynamaktadır. Bu koridor, Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’nin kritik bir parçasıdır. Aynı zamanda Çin-Pakistan ilişkilerinin gelişmesine büyük katkı sağlamaktadır.

Çin’le ilişkileri oldukça iyi olan Pakistan, Kuşak ve Yol Girişimi’ni güçlü bir şekilde desteklemektedir.[1] CPEC, bölgenin az gelişmişlik koşullarını hafifletmek ve enerji açığını gidermek için önemli bir fırsat sunmaktadır. Bu koridor, altyapı yatırımları ve endüstri merkezleri gibi bileşenlerden oluşmaktadır. Altyapı projeleri, ticari uygulanabilirlik ilkesi doğrultusunda hayata geçirilmektedir. Ayrıca, özel ekonomik bölgelerin oluşturulmasıyla Pakistan’ın dünyayla ekonomik bağlarının güçlendirilmesi hedeflenmektedir. CPEC, Güney Asya’da yeni bir jeopolitik dönemi başlatmaktadır.

CPEC’in Ana Hedefleri:

  • Altyapı Geliştirme: Pakistan’ın altyapısını modernize etmek ve güçlendirmek. Yol, liman, demiryolu, enerji santralleri ve iletişim projeleri gibi bir dizi altyapının inşa edilmesi veya iyileştirilmesi.
  • Ekonomik Büyüme: Pakistan ekonomisini canlandırmak ve ülkenin ekonomik büyüme potansiyelini artırmak. Bölgesel bağlantıları güçlendirmek ve yatırım ve ticaret imkanlarını artırmak.
  • Enerji Güvenliği: Pakistan’ın enerji güvenliği konusundaki bağımlılığını azaltmak. (Nitekim Çin, Pakistan’a bir dizi enerji projesi için finansman sağlamış ve enerji alanında işbirliğini artırmıştır)
  • Bölgesel Entegrasyon: Çin ve Pakistan’ın yanı sıra Orta Asya, Güney Asya ve Orta Doğu arasındaki ticari ve ekonomik entegrasyonu artırmak.

CPEC’in Avantajları:

  • Ekonomik ve Ticari Fırsatlar: CPEC, iki ülke arasında daha derin ekonomik ve ticari bağlantılar yaratarak yatırımları ve ihracatı artırma potansiyeline sahiptir.
  • İstihdam Olanakları: Altyapı projelerinin inşası, Pakistan’da yeni istihdam olanakları yaratarak ekonomik kalkınmayı teşvik edebilir.
  • Enerji Güvenliği: CPEC, Pakistan’ın enerji talebini karşılamak için yeni enerji kaynaklarına erişim sağlayarak enerji güvenliğini artırabilir.

Temel Zorluklar ve Eleştiriler:

  • Güvenlik: CPEC, bazı bölgeleri güvenlik riskleri taşımaktadır. Terör saldırıları ve etnik çatışmalar, proje için bir tehdit oluşturabilir.
  • Çevresel Etkiler: Büyük altyapı projeleri, çevresel etkiler ve doğal yaşam alanlarının tahribatına yol açabilir.
  • Şeffaflık ve Yerel Katılım: CPEC’in uygulanması sürecinde şeffaflık ve yerel halkın katılımı gibi konularda bazı eleştiriler mevcuttur.

CPEC, ikili ülke arasındaki stratejik ortaklığın önemli bir yansımasıdır. Pakistan’ın ekonomik kalkınmasını ve bölgesel bağlantılarını güçlendirmeyi hedefleyen proje, 2023 yılının Temmuz ayı itibariyle “10. Yılını” doldurmuştur. Projenin başarıya ulaşabilmesi için yukarıda sayılan zorlukların üstesinden gelinmesi ve sürdürülebilir bir yaklaşım benimsenmesi oldukça önemlidir.

Pakistan’ın enerji açığının giderilmesi önemli bir husustur. Bu nedenle CPEC, Pakistan’ın enerji açığını gidermek adına önemli bir potansiyele sahiptir. Enerji projeleri, özellikle kömür, hidro, güneş ve rüzgar enerjisi projeleri, Pakistan’ın enerji ihtiyacını karşılamak için tasarlanmıştır. Ayrıca Pakistan’ın altyapı geliştirmeleri de önem arz etmektedir. Bu nedenle CPEC, Pakistan’ın altyapısını geliştirmek için önemli yatırımlar içermektedir. Kara ve demir yolu, petrol, gaz ve bilgi iletişim altyapıları gibi projeler, ülkenin ulaşım ve iletişim ağını güçlendirmektedir.[2] Hem Çin hem de Pakistan açısından karşılıklı ilişkilere dayanan ekonomik büyüme hedefi ve istihdam projeleri dikkat çekmektedir. CPEC projeleri, doğrudan gelir ve istihdam sağlamakta ve özellikle az gelişmiş bölgelerde yaşayan insanlar için ekonomik fırsatlar yaratmaktadır.

CPEC’in eğitim, sağlık ve konut gibi sosyal refahın üç boyutu üzerindeki etkisi de dikkate değerdir. Eğitimde %3.85, sağlıkta %4.74 ve konutta %8.6 oranında bir büyüme öngörülmektedir. Bu da Pakistan’daki yaşam standartlarında önemli bir artış anlamına gelmektedir. CPEC projelerinin en fazla etkilediği bölgeler arasında Belucistan, Sind ve Pencab yer almaktadır. Bu bölgelerdeki yoksulluk ve işsizlik oranları, ayrıca insanların yaşam kalitesi diğer bölgelere kıyasla önemli ölçüde iyileşecektir.[3] Ayrıca, eğitim sektörünün yeniden yapılandırılması ve bölgesel istikrarın sağlanması da önemli bir zorluktur. Projenin Pakistan tarafında başarılı olması için ekonomik büyüme ve istikrarın yanında eğitimde yapılandırmanın sağlanması gerekmektedir.

Projenin uygulanması noktasında özellikle Pakistan’ın iç güvenliği bağlamında birtakım zorluklar mevcuttur. Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nden Afganistan sınırına uzanan coğrafyada dış destekli köktendinci grupların varlığı, Pakistan açısından bir istikrarsızlık kaynağıdır. Bu gruplar, Çin’e yönelik terör saldırıları ve Pakistan’daki personel ve altyapılara yönelik saldırılar gibi güvenlik sorunlarına neden olmaktadırlar. Pakistan Hükümeti bu yapılara karşı askeri operasyonlar yürütmüş, kalkınma projelerini korumak için 10.000 kişilik özel bir güvenlik birimi oluşturmuş ve birçok köktendinci medreseyi kapatmıştır. Ancak bu sorunların çözümü aynı zamanda yabancı müdahalenin sona erdirilmesine, sosyoekonomik kalkınmanın sağlanmasına ve özellikle geri kalmış bölgelerde istihdamın ve eğitimin geliştirilmesine bağlıdır. CPEC’in 10. yıldönümünün kutlandığı günümüzde Pakistan’daki terör saldırılarının artması dikkat çekmektedir. Terörle mücadele biriminde üst düzey görevli Şevket Abbas’a göre; Afganistan sınırı boyunca faaliyet gösteren bazı militan gruplar, geçen yıl içinde daha aktif hale gelmiştir.[4]

Sonuç olarak CPEC’in uzun vadeli stratejik sonuçları, ABD’yi harekete geçirmektedir. Projenin ABD’nin bölgesel politika ve çıkarları üzerinde önemli jeostratejik ve siyasi etkileri vardır. Çin’in yükselişi ve değişen jeopolitikle birlikte ABD’nin bölgesel etkisi önemli ölçüde gerileyebilir.[5]


[1] Kerem Gökten, “Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru ve Yeni Güney Asya Jeopolitiği”, Fiscaoeconomia, 3(1), Güz 2019, s. 160.

[2] Shehryar Khan-Guijian Liu, “The China–Pakistan Economic Corridor (CPEC): Challenges and Prospects”, Area Development and Policy, 4(4), Güz 2018, s. 466.

[3] Rashida Haq-Nadia Farooq, “Impact of CPEC on Social Welfare in Pakistan: A District Level Analysis”, 32nd Annual General Meeting and Conference, 13-15 Aralık 2016, Munich.

[4] “Pakistan: DEAŞ Tarafından Düzenlenen Saldırı”, The New York Times, https://www.nytimes.com/2023/07/31/world/asia/pakistan-bombing-isis.html, (Erişim Tarihi: 01.08.2023).

[5] Khalid Manzoor Butt-Anam Abid Butt, “Impact Of CPEC On Regional And Extra-Regional Actors: Analysis Of Benefits And Challenges”, International Conference on CPEC Held at GC University, 9-10 Aralık 2015, GC University, Lahore, Pakistan.

The post Çin-Pakistan Ekonomi Koridoru’nda “10. Yıl” appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Taliban’ın DEAŞ Politikası https://www.ankasam.org/talibanin-deas-politikasi/ Wed, 02 Aug 2023 12:42:57 +0000 https://www.ankasam.org/?p=59763 Afganistan’da Devletü’l Irak ve’ş Şam (DEAŞ), El-Kaide ve Tehrik-i Taliban Pakistan (TTP) başta olmak üzere çeşitli terör örgütlerinin faaliyet gösterdiği iddia edilmektedir. Bahsi geçen örgütler içerisinde DEAŞ, Afganistan’daki saldırılarıyla adından sık sık söz ettirmektedir. Nitekim 2021 yılının Ağustos ayında Taliban’a Afganistan’a egemen almasının ardından terör örgütü DEAŞ, Kabil Havalimanı’na saldırmıştır. Bu saldırıda 100’den fazla kişi […]

The post Taliban’ın DEAŞ Politikası appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Afganistan’da Devletü’l Irak ve’ş Şam (DEAŞ), El-Kaide ve Tehrik-i Taliban Pakistan (TTP) başta olmak üzere çeşitli terör örgütlerinin faaliyet gösterdiği iddia edilmektedir. Bahsi geçen örgütler içerisinde DEAŞ, Afganistan’daki saldırılarıyla adından sık sık söz ettirmektedir. Nitekim 2021 yılının Ağustos ayında Taliban’a Afganistan’a egemen almasının ardından terör örgütü DEAŞ, Kabil Havalimanı’na saldırmıştır. Bu saldırıda 100’den fazla kişi hayatını kaybetmiştir.

Ayrıca terör örgütü DEAŞ, Taliban unsurlarının yanı sıra ülkede yaşayan Şiilere/Hazaralara ve Taliban’ı destekleyen mollalara da saldırılar düzenlemektedir. Buna ek olarak söz konusu terör örgütünün Taliban’la olumlu bir diyaloğa sahip olan devletlerin Kabil Büyükelçilikleri önünde çeşitli saldırılar gerçekleştirdiği de bilinmektedir. Son olarak 11 Ocak 2023 tarihinde terör örgütü DEAŞ, Afganistan’ın Dışişleri Bakanlığı önünde bir intihar saldırısı gerçekleştirmiş ve 20 diplomatın hayatını kaybetmesine sebebiyet vermiştir. Bu saldırının zamanlama itibarıyla Çinli bir heyetin Taliban yetkilileriyle görüşmesine denk geldiği de iddia edilmiştir.[1]

DEAŞ, küresel stratejisi bağlamında Afganistan’ın jeopolitik öneminin farkındadır. Bu bağlamda DEAŞ, Afganistan’da güçlendiğinde Çin, Rusya, Orta Asya Devletleri ve İran’a rahatça ulaşabileceğini düşünmekte ve bundan dolayı Afganistan’daki konumunu güçlendirmektedir. DEAŞ adı ne olursa olsun güçlü bir Afgan yönetimini hedeflerinin önünde bir engel olarak görmekte ve Taliban’ı devirmek ya da zayıflatmak için tüm kozlarını kullanmaktadır.

Taliban’ın söylem ve eylemlerine bakıldığında, terör örgütü DEAŞ’ı birincil tehdit olarak gördüğü ve terörle mücadele politikası bağlamında DEAŞ’a odaklandığı görülmektedir. Bu kapsamda Taliban, DEAŞ’ı “harici yapılanma” olarak nitelendirmekte ve bu yüzden de DEAŞ’la mücadeleyi dini bir vecibe olarak tanımlamaktadır.

Taliban zaman zaman Afganistan’ın çeşitli illerinde DEAŞ hücrelerine operasyon düzenleyip bazı silahlı unsurları etkisiz hale getirmektedir. Bu çerçevede Taliban, yaptığı son açıklamasında Kabil ve Nimruz’da operasyon gerçekleştirip sekiz teröristin etkisiz hale getirildiğini duyurmuştur.[2]

Dahası Taliban, terör örgütü DEAŞ’la ilişkisi olduğu gerekçesiyle bazı Selefi mollaları tutuklamıştır. Nitekim Taliban’ın operasyonları sonucunda bazı DEAŞ komutanları teslim olmuştur. Taliban’ın DEAŞ’la mücadele vesilesiyle bazı hedeflerine ulaşmak istediği ifade edilebilir.

Öncelikle Taliban, DEAŞ’la mücadele üzerinden 29 Şubat 2020 tarihli Doha Antlaşması’na bağlı olduğunu ve Afganistan topraklarından diğer devletlere karşı terör tehdidi oluşmadığı mesajını vermeye çalışmaktadır. Çünkü herhangi bir terör örgütünün Afganistan’da faaliyet göstermesi, Doha Antlaşması’nın ihlal edilmesi anlamına gelmektedir.

Taliban’ın bir diğer hedefinin ise Afgan halkının sempatisini kazanmak olduğu söylenebilir. Zira çeşitli kaynaklara göre, DEAŞ terör örgütünün Afganistan’daki unsurları, çoğunlukla yabancı savaşçılardan oluşmaktadır. Dolayısıyla Afgan halkıyla güçlü bir bağa sahip değildir. Oysa Taliban liderleri ve savaşçıları, Afgan halkının içinden çıkmıştır. Bu yüzdene de Taliban, terör örgütüne karşı operasyonları vesilesiyle halka “yalnız değilsiniz” mesajını vermektedir. Bu da Taliban’ın güvenliği sağlayan aktör olduğu fikrini güçlendirmekte ve Taliban’a olan sempatiyi arttırmaktadır.

Tüm bunlara ek olarak Taliban, DEAŞ’la mücadele iddiası kapsamında bölge devletlerinin desteğini almayı da hedefliyor olabilir. Zira Rusya, Çin, İran ve Orta Asya ülkeleri terör örgütü DEAŞ’ı kendi ulusal güvenliklerine ve toprak bütünlüklerine yönelik tehdit olarak değerlendirmektedir. Zaten 2014 yılından itibaren bölge devletleri, Taliban’la da DEAŞ’la mücadele argümanı doğrultusunda ilişki kurmuştur. Dolayısıyla Taliban, mevcut durumda da bu desteği sürdürülebilir kılma arzusunda gözükmektedir.

Bu noktada Taliban’ın DEAŞ’ı ABD’nin desteklediği iddiasını dile getirdiği ve böylece bölgeyi istikrarsızlaştırmaya dönük bir projenin uygulandığı söylemi önem arz etmektedir.[3] Çünkü bu iddia, özellikle de Rusya ve Çin’in Taliban’la yakınlaşmasını hızlandırmaktadır. Bu nedenle de Taliban Dışişleri Bakanı Emir Han Muttaki, Taliban’ın tanınmamasının DEAŞ’ın işine geldiğini dile getirmitşir.[4]

Sonuç olarak Taliban, DEAŞ’in Afgan halkı ve uluslararası sistem tarafından kabul edilmesinin mümkün olmadığını düşünmektedir. Bu yüzden de söz konusu terör örgütüyle mücadele ederek Afganistan’daki gücünü pekiştirmeye çalışmaktadır. Taliban’a göre, DEAŞ’la karşı mücadelede uluslararası toplumun Taliban’ı desteklemekten başka seçeneği yoktur.


[1] “حمله انتحاری به وزارت خارجه طالبان؛ بین ۵ تا ۲۰ کشته شدند، داعش مسئولیت حمله را پذیرفت”, BBC, https://www.bbc.com/persian/articles/c98x1yzpjxeo, (Erişim Tarihi: 01.02.2023).

[2] “طالبان از کشته‌شدن 8 عضو «داعش» در جریان یک عملیات خبر داد”, Al-Arabia, https://l24.im/hbv, (Erişim Tarihi: 01.02.2023).

[3] “مسکو: آمریکا به صورت پنهانی از داعش در افغانستان حمایت می‌کند”, Mashreghnews, https://l24.im/dvVo, (Erişim Tarihi: 01.02.2023).

[4] “امیر خان متقی می‌گوید به‌رسمیت نشناختن طالبان، به سود داعش تمام می‌شود”, Afintl, https://www.afintl.com/20211017227640, (Erişim Tarihi: 01.02.2023).

The post Taliban’ın DEAŞ Politikası appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
El Kaide Terör Örgütü Yeniden Uluslararası Bir Tehdide Dönüşebilir mi? https://www.ankasam.org/el-kaide-teror-orgutu-yeniden-uluslararasi-bir-tehdide-donusebilir-mi/ Thu, 20 Jul 2023 08:15:28 +0000 https://www.ankasam.org/?p=59432 Afganistan, birinci Taliban döneminde uluslararası toplum tarafından tecrit edilmiş ve Taliban yönetimi, hiçbir devlet tarafından tanınmamıştır. Söz konusu dönemde Taliban, terör örgütü El Kaide’yle işbirliğine yönelmiş ve örgüte Afganistan topraklarını üs olarak kullanması hususunda izin vermiştir. Bunun neticesinde 11 Eylül 2001 tarihli terör saldırılarının akabinde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve müttefikleri, 7 Ekim 2001 tarihinde […]

The post El Kaide Terör Örgütü Yeniden Uluslararası Bir Tehdide Dönüşebilir mi? appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Afganistan, birinci Taliban döneminde uluslararası toplum tarafından tecrit edilmiş ve Taliban yönetimi, hiçbir devlet tarafından tanınmamıştır. Söz konusu dönemde Taliban, terör örgütü El Kaide’yle işbirliğine yönelmiş ve örgüte Afganistan topraklarını üs olarak kullanması hususunda izin vermiştir. Bunun neticesinde 11 Eylül 2001 tarihli terör saldırılarının akabinde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve müttefikleri, 7 Ekim 2001 tarihinde “Sonsuz Özgürlük Operasyonu” adını verdikleri müdahaleyi gerçekleştirmek suretiyle Taliban yönetimini devirmiştir. Bununla birlikte 20 yıllık işgal sürecinde ABD ve müttefikleri, Taliban’ı yok edememiş ve Afganistan’da sağlıklı bir rejim teşkil etmeyi başaramamıştır.

Bahse konu olan durumun etkisiyle ABD ve müttefikleri, zaman içerisinde Taliban’la müzakere etmek gerektiği kanaatine varmış ve 29 Şubat 2020 tarihinde Doha Antlaşması’nı imzalamıştır. Söz konusu anlaşma esnasında Taliban da ABD’ye Afganistan topraklarının terör örgütleri tarafından kullanılmasına izin vermeyeceği, terörle mücadele edeceği ve Afganistan’ın yabancı devletlere karşı kullanılamayacağı hususunda taahhütte bulunmuştur. Bu nedenle de Taliban, bir yandan terör örgütü Devlet’ül Irak ve’ş Şam’la (DEAŞ) kararlı bir şekilde mücadele etmekte; diğer taraftan da El Kaide terör örgütünün Afganistan’daki varlığını reddetmektedir. Ancak 1 Ağustos 2022 tarihinde El Kaide terör örgütü lideri Eymen el-Zevahiri’nin ABD tarafından düzenlenen bir hava operasyonu neticesinde Kabil’de etkisiz hale getirilmesi, Taliban yönetimine yönelik eleştirilerin artmasına sebebiyet vermiştir. Bu da Taliban’ın tanınma sorununu derinleştirmiştir.

Bu noktada dikkat çekilmesi gereken başlıca husus, ABD’nin bazı Taliban yöneticilerine, bilhassa da Hakkani Ağı’na El Kaide terör örgütüyle iltisaklı olduğu gerekçesiyle yaptırım uyguluyor olmasıdır. Dolayısıyla Batı’da Taliban’ın terörle ilişkisinin bulunduğu düşüncesine sahiptir. Zaten söz konusu düşünce, Taliban’ın ikinci döneminde de tanınma sorunu yaşamasının sebeplerinin başında gelmektedir.

Kuşkusuz bu durum, Taliban muhalifleri tarafından da kullanılmaktadır. Nitekim zaman zaman Taliban’a karşı en güçlü direniş grubu olan Penşir Hareketi, terör riskine dikkat çeken çıkışlar yapmakta ve El Kaide’yle ilişkilerini sürdürdüğü iddiası üzerinden Taliban yönetimini tenkit ederek uluslararası toplumdan destek talep etmektedir.

Bununla birlikte Taliban’ın El Kaide terör örgütüyle temasla olduğu şeklindeki iddialar da yalnızca Penşir Hareketi tarafından dile getirilmemekte; aynı zamanda diğer Taliban muhalifi figürlerce de öne sürülmektedir. Son olarak eski Belh Valisi Ata Muhammed Nur, El Kaide terör örgütünün Afganistan içerisinde teröristleri eğiterek uluslararası düzeyde saldırılar düzenlemeye hazırlandığını iddia etmiştir.[1] Bu da Taliban karşıtı grupların El Kaide faktörü üzerinden Taliban’ı yıpratmak istediğine işaret etmektedir.

Böylesi bir senaryonun gerçek olma ihtimali de yadsınamaz. Zira ikinci Taliban dönemi hakkında özellikle de Afganistan’ın komşusu olan devletlerin hissettiği temel kaygı terörün kendi coğrafyalarına sirayet etmesi ihtimalidir. Zira birçok devletin terör örgütü olarak gördüğü gruplar, El Kaide ya da DEAŞ’la ilişki içerisindedir.

Aslında ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinin nedenlerinden birinin de bölgeyi kaosa sürüklemek olduğu iddia edilmektedir. Çünkü Afganistan, bulunduğu coğrafya itibarıyla istikrarsızlığın ABD’nin rakiplerini istikrarsızlaştırabileceği bir konumda yer almaktadır. Zira terör ve çatışmaların Vahan Koridoru üzerinden Çin’e ve Orta Asya üzerinden de Rusya’ya sıçrama ihtimali vardır. Yani ABD, istikrarı sağlayamadığı bir coğrafyadan çekilirken; radikalleşmenin önünü açarak rakiplerini istikrarsızlaştırabileceği bir senaryoya yoğunlaşma tercihinde bulunmuş olabilir.

Dahası Taliban’ın tanınmaması konusunda ABD ve müttefiklerinin diğer devletlere yaptığı baskı da bundan kanyaklanıyor olabilir. Çünkü uluslararası toplumdan tecrit edilen bir Taliban, nihai aşamada radikalleşme yoluna gidebilir. Benzer bir şekilde El Kaide terör örgütünün de Taliban’a mali destek vererek üs ihtiyacını karşılamaya ve eski ilişkilerini kullanmaya yönelme olasılığı yadsınabilecek bir senaryo değildir.

Sonuç olarak Nur’un açıklamaları, geçmişte Penşir Hareketi yöneticilerinin dile getirdiği El Kaide’nin Afganistan’daki varlığına ilişkin tartışmalarını bir kez daha gündeme getirmiştir. Mevzubahis iddiaların gerçeği ne oranda yansıttığı muallak olsa da Afganistan’da radikalleşmenin ve terörün yükselişinin bölgesel kaos senaryolarına hizmet edeceği aşikardır. Bu da ABD’nin rakiplerinin istikrarsızlaşması anlamına gelecektir.


[1] “عطا‌محمد نور: القاعده در حال نقشه‌کشی برای عملیات‌ بین‌المللی از داخل افغانستان است”, AFINTL, https://www.afintl.com/202307099578, (Erişim Tarihi: 10.07.2023).

The post El Kaide Terör Örgütü Yeniden Uluslararası Bir Tehdide Dönüşebilir mi? appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Pakistan-TTP Hattında Taliban’ın Arabuluculuğu Mümkün mü? https://www.ankasam.org/pakistan-ttp-hattinda-talibanin-arabuluculugu-mumkun-mu/ Fri, 14 Jul 2023 08:11:00 +0000 https://www.ankasam.org/?p=59292 Pakistan, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Afganistan’dan çekilmesinin ardından bölgede oluşan güç boşluğundan yararlanan terör örgütlerinin hareket alanı kazanmasından muzdarip ülkelerin başında gelmektedir. Zira ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinin ardından Pakistan’da hem ayrılıkçı Beluç grupların hem de terör örgütü Tehrik-i Taliban Pakistan’ın (TTP) eylemlerinde artış yaşanmıştır. Söz konusu saldırıların ağırlıklı olarak Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi […]

The post Pakistan-TTP Hattında Taliban’ın Arabuluculuğu Mümkün mü? appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Pakistan, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Afganistan’dan çekilmesinin ardından bölgede oluşan güç boşluğundan yararlanan terör örgütlerinin hareket alanı kazanmasından muzdarip ülkelerin başında gelmektedir. Zira ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinin ardından Pakistan’da hem ayrılıkçı Beluç grupların hem de terör örgütü Tehrik-i Taliban Pakistan’ın (TTP) eylemlerinde artış yaşanmıştır.

Söz konusu saldırıların ağırlıklı olarak Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında hayata geçirilmek istenen Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru (CPEC) kapsamındaki yatırımları ve Çinli işçileri hedef aldığı görülmektedir. Bu da çekilme sürecinde terör örgütlerine alan açan ABD’nin bu örgütleri vekil aktör olarak küresel güç mücadelesindeki temel rakibi olan Çin’i ve Pekin’in müttefiklerini istikrarsızlaştırmak maksadıyla kullandığına işaret etmektedir.

Bu çerçevede İslamabad yönetimi, bir yandan ayrılıkçı Beluç terör örgütleriyle mücadele noktasında kararlı adımlar atarken; diğer taraftan da terör örgütü TTP’ye karşı mühim operasyonlar düzenlemektedir. Fakat terör örgütü TTP’nin Pakistan’la Taliban’ın imzaladığı ateşkes anlaşmasından çekilerek silahlı saldırılara yönelmesinin İslamabad’da yarattığı rahatsızlık çok daha ileri seviyededir. Üstelik bu saldırılar, Pakistan’ın uzun yıllar boyunca sağlıklı ilişkiler geliştirdiği Taliban’la da ciddi anlaşmazlıklar yaşamasına sebebiyet vermektedir.

Bahse konu olan durumu açmak gerekirse İslamabad yönetimi, her şeyden önce TTP’nin ateşkesten çekilmesi nedeniyle Taliban’ı eleştiren bir tavır benimsemiştir. Çünkü ateşkes sürecinde Taliban’ın arabuluculuğu söz konusuydu. Dolayısıyla Taliban’ın terör örgütüne baskı yapmasını isteyen Pakistan, bu konuda beklediği gelişmelere tanıklık etmeyince Taliban’la münasebetlerinde birtakım problemler yaşamıştır.

Mevzubahis sorunların başında ise TTP üyesi teröristlerin Pakistan’da düzenledikleri saldırıların ardından Afganistan’a geçtiği iddiası gelmektedir. Bu bağlamda İslamabad yönetimi, TTP unsurlarına karşı Afganistan topraklarında sınır ötesi operasyon düzenlemek isterken; Taliban yönetiminin bu girişimden rahatsızlık duyduğu bilinmektedir. Dahası Taliban, bu seçeneğin Afganistan’ın egemenliğinin ve bağımsızlığının ihlal edilmesi anlamına geleceğini dile getirmektedir.

Nitekim ABD’nin El Kaide ve Devlet’ül Irak ve’ş Şam (DEAŞ) terör örgütlerine karşı Afganistan topraklarında insansız hava araçlarıyla (İHA) düzenlediği operasyonlar sırasında Pakistan hava sahasını kullanması da Taliban’ın tepkisini çekmektedir. Bunun en somut örneği de 1 Ağustos 2022 tarihinde ABD tarafından düzenlenen İHA müdahalesi neticesinde terör örgütü El Kaide terör örgütü lideri Eymen el-Zevahiri’nin etkisiz hale getirilmesi hadisesidir.  Zira bu operasyonda ABD’nin Pakistan hava sahasını kullanması Taliban yönetiminin tepkisini çekmiştir.[1]

Bu noktada ifade etmek gerekir ki; her devlet gibi Pakistan da kendi ulusal çıkarlarına öncelik vermektedir. Çünkü terör örgütü TTP’nin çok sayıda üyesi ve üst düzey yöneticilerinin mühim bir kısmı ABD tarafından düzenlenen İHA saldırıları vesilesiyle etkisiz hale getirilmiştir.[2] Dolayısıyla Pakistan, terör örgütü TTP’yle mücadele noktasında ABD’yle işbirliğine mesafeli değildir.

Öte yandan bölgedeki terör eylemlerinde meydana gelen artışın ABD’nin Çin başta olmak üzere Asyalı güçleri istikrarsızlaştırma stratejisine hizmet ettiğini öne sürmek de mümkündür. Bu anlamda TTP’yle mücadele başta olmak üzere bölgesel güvenlik konularında uygulanabilecek en önemli reçetenin bölgesel işbirliğini esas alan arayışlar olduğu iddia edilebilir. Bölgesel işbirliği, güvenlik risklerini bertaraf etmeye hizmet edecek olmasının yanı sıra bölge halklarının refahına da katkı sağlayacaktır.

Bu noktada CPEC, bölgedeki en önemli işbirliği ve yatırım girişimlerinin başında gelmektedir. Nitekim Çin Dışişleri Bakanı Qin Gang, Pakistan Dışişleri Bakanı Bilawel Butto Zerdari ve Taliban Dışişleri Bakanı Emir Han Muttaki’nin 6 Mayıs 2023 tarihinde İslamabad’da bir araya geldiği toplantı da bölgesel işbirliği arayışlarını güçlendirecek gelişmelere tanıklık etmiş ve CPEC’in Afganistan’ı da içerecek biçimde genişletilmesi hususunda tarafların hemfikir oldukları görülmüştür.[3] Dolayısıyla bölgesel işbirliği bağlamında CPEC’in güvenliği, Afganistan’ın güvenliğinden de Pakistan’ın güvenliğinden de bağımsız düşünülemeyecek bir hale bürünmektedir.

Bu kapsamda gündeme gelen en önemli mesele ise Taliban’ın Pakistan’ın güvenliği noktasında TTP üzerindeki etkisini kullanması olarak gündeme gelecek gibi gözükmektedir. Zira her ne kadar Taliban ile TTP terör örgütü arasında organik bir ilişki bulunmasa da TTP’nin Afganistan’da ikinci Taliban döneminin başlamasından ideolojik anlamda esinlenerek Pakistan’da da benzer bir düzen kurma yönündeki iddiasını çok daha güçlü bir şekilde ifade etmeye başladığı görülmektedir. Bu kapsamda Pakistan, Taliban’ın terör örgütü TTP’yi silah bırakma konusunda ikna etmesini beklemektedir. Bu yüzden de Muttaki’nin 8 Mayıs 2023 tarihinde Pakistan ile TTP’nin yeniden ateşkes yapmasına ilişkin çağrıda bulunması oldukça mühimdir.[4] Bahsi geçen açıklama, Taliban’ın arabuluculuğunda taraflar arasında ateşkes sağlanabileceğinin habercisi olarak yorumlanabilir. Kuşkusuz bu gelişmeyi de CPEC eksenli olarak bölgesel işbirliğini merkeze alan ve bu kapsamda bölgesel güvenliğe öncelik veren işbirliği arayışından bağımsız bir biçimde okumak doğru olmayacaktır.

Sonuç olarak Pakistan, terör örgütü TTP’ye karşı önemli bir mücadele yürütmektedir. Sahadaki başarılı operasyonlara rağmen İslamabad, terörle mücadele yöntemlerinin müzakere ve diplomasi boyutunda da aşama kat etmek istemektedir. Öyle görünüyor ki; Taliban’ın arabuluculuğunda yeni bir ateşkes sürecine hazırlık yapılmaktadır. Elbette bu durumda Çin’in de dahil olduğu CPEC merkezli bölgesel işbirliği arayışlarının bölgeye vadettiği refah ortamı belirleyici rol oynamaktadır.


[1] “Taliban Accuses Pakistan of Allowing U.S. Drones to Use Its Airspace”, Reuters, https://www.reuters.com/world/asia-pacific/taliban-accuses-pakistan-allowing-us-drones-use-its-airspace-2022-08-28/, (Erişim Tarihi: 09.05.2023).

[2] “Tehrik-i-Taliban Pakistan”, Stanford, https://cisac.fsi.stanford.edu/mappingmilitants/profiles/tehrik-i-taliban-pakistan, (Erişim Tarihi: 09.05.2023).

[3] “China, Pakistan and Afghanistan FMs Hold Talks in Islamabad”, Al Jazeera, https://www.aljazeera.com/news/2023/5/7/china-pakistan-and-afghanistan-fms-hold-talks-in-islamabad, (Erişim Tarihi: 09.05.2023).

[4] “Afghanistan’s Muttaqi Urges Pakistan, TTP to Hold Dialogue As Violence Surges”, The News, https://www.thenews.com.pk/latest/1068266-afghanistans-muttaqi-urges-pakistan-ttp-sit-together-for-dialogue, (Erişim Tarihi: 09.05.2023).

The post Pakistan-TTP Hattında Taliban’ın Arabuluculuğu Mümkün mü? appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Pakistan’ın Stratejik Özerklik Hassasiyeti https://www.ankasam.org/pakistanin-stratejik-ozerklik-hassasiyeti/ Wed, 12 Jul 2023 08:31:00 +0000 https://www.ankasam.org/?p=59185 Pakistan, Şahbaz Şerif liderliğinde stratejik özerkliğini güçlendirmekte ve bölgesel ve küresel denklemin önemli aktörlerinden biri haline gelmektedir. Buna bağlı olarak İslamabad yönetimi, İmran Han döneminden farklı olarak tek bir aktörle yakın ilişki geliştirmekten sakınmakta ve güç merkezleri arasındaki dengeleri göz önünde bulunduran çok yönlü ve çok boyutlu diplomasi anlayışı çerçevesinde hareket etmektedir. Zira İslamabad, bu […]

The post Pakistan’ın Stratejik Özerklik Hassasiyeti appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Pakistan, Şahbaz Şerif liderliğinde stratejik özerkliğini güçlendirmekte ve bölgesel ve küresel denklemin önemli aktörlerinden biri haline gelmektedir. Buna bağlı olarak İslamabad yönetimi, İmran Han döneminden farklı olarak tek bir aktörle yakın ilişki geliştirmekten sakınmakta ve güç merkezleri arasındaki dengeleri göz önünde bulunduran çok yönlü ve çok boyutlu diplomasi anlayışı çerçevesinde hareket etmektedir. Zira İslamabad, bu dış politika yöneliminin Pakistan’ın egemenliğini ve bağımsızlığını güçlendirdiği kanaatindedir. Böylece İslamabad, ekonomik işbirliklerini çeşitlendirmekte, yatırım çekmekte ve iktisadi potansiyeline ulaşmaya çalışmaktadır. Yani Pakistan, her ulus-devlet gibi kendi çıkarlarına azami seviyede ulaşmasını sağlayan bir anlayışa sahiptir.

Bu kapsamda Pakistan, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in 2013 yılındaki Kazakistan ziyareti esnasında duyurduğu Kuşak ve Yol Girişimi’nin mühim bir paydaşıdır. İslamabad, girişimin altı ekonomik koridorundan biri olan Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’nun (CPEC) bir parçasıdır. Nitekim CPEC çerçevesinde Gwadar Limanı başta olmak üzere mühim projelere ev sahipliği yapmaktadır. Dahası Çin, Pakistan’ın ekonomik anlamda da kredi ve hibe desteği aldığı kritik bir partneridir. Dolayısıyla İslamabad’ın çok yönlü dış politika anlayışındaki yönlerinden biri de Çin’dir.

Diğer taraftan Pakistan, enerji anlamında dış bağımlı bir ülkedir. Bu bağımlılığı nedeniyle İslamabad, enerji güvenliğini ve enerji bağımsızlığını teşkil etmeye dönük arayışlar içerisindedir. Söz konusu arayışların yansıması olarak Türkmenistan-Afganistan-Pakistan-Hindistan Doğalgaz Boru Hattı’nı (TAPI) hayata geçirmeye çalışan Pakistan, dış politikasının bir yönünü de başta Türkmenistan olmak üzere Orta Asya olarak belirlemiştir. Nitekim İslamabad’ın bölge başkentleriyle olan münasebetleri her geçen gün daha da gelişmektedir. Buna karşılık Pakistan, Orta Asya ülkelerine okyanuslara açılma fırsatı sunmakta ve dolayısıyla kazan-kazan mantığı üzerinden şekillenen bir ilişki biçimi önermektedir.

Pakistan’ın enerji güvenliği kapsamında geliştirdiği işbirliklerinin bir boyutunu da Rusya faktörü teşkil etmektedir. Nitekim Rusya-Ukrayna Savaşı hasebiyle uluslararası toplumun Moskova yönetimini tecrit etmeye dönük stratejiler geliştirdiği ve Rusya’nın enerji sektörünü hedef alarak Rus ekonomisini çökertmeye çalıştığı güncel konjonktürde Avrupa Birliği (AB), Kremlin yönetiminin petrol ihracatını sınırlandırabilmek maksadıyla petrolde tavan fiyat uygulamasını yürürlüğe koymuştur. Böylesi bir ortamda İslamabad ise önceliğini kendi çıkarları olarak görmüş ve AB ile Amerika Birleşik Devletleri’nden (ABD) gelebilecek baskılara rağmen Moskova’dan petrol tedarik etmek için anlaşma imzalamıştır. Hatta Rus petrolünü Pakistan’a taşıyan ilk kargo gemisi, 11 Haziran 2023 tarihinde Karaçi Limanı’na yanaşmıştır. Şerif ise söz konusu gelişmeden memnuniyet duyduğunu açıkça dile getirmiş ve süreçte emeği geçen herkese teşekkür etmiştir.[1]

Öte yandan Pakistan, ekonomik anlamda karşı karşıya olduğu zorlukları aşabilmek için geleneksel müttefiki olan Körfez ülkeleriyle de ilişki kurmakta, Körfez’den yatırım çekmeye çalışmakta ve bu devletlerle ticari anlamda çeşitli anlaşmalar imzalamaktadır.

İslamabad, tüm bunları yaparken Han döneminin aksine Batı’yı ihmal etmemekte ve Batı’yla ilişkilerini restore etmeye özen göstermektedir.[2] Aslında bu durum, Pakistan’ın stratejik özerkliğini arttırma gayesinden kaynaklanmakta ve ülkenin çok yönlü dış politikasına uygun gelişmeler vuku bulmaktadır. Özellikle de Pakistan’da terör örgütü Tehrik-i Taliban Pakistan’ın (TTP) ve ayrılıkçı Beluç grupların saldırılarında yaşanan artışın ardından İslamabad ile Washington arasında güvenlik temelli işbirliğinin derinleştiği görülmüştür. Nitekim pek çok TTP üyesi terörist, ABD’nin insansız hava araçlarıyla (İHA) düzenlediği saldırılarda etkisiz hale getirilmiştir. Buna karşılık Pakistan, ABD’nin Afganistan’da düzenlediği İHA operasyonlarında kendi hava sahasını kullanmasına rıza göstermektedir. Bunun en somut örneği de terör örgütü El Kaide lideri Eymen El Zevahiri’nin öldürüldüğü İHA operasyonudur.[3] Dahası Washington yönetimi, Pakistan’ın sınır güvenliğinin sağlanmasına ilişkin çalışmalara destek vereceği hususunda taahhütte de bulunmuştur.[4]

Anlaşılacağı üzere ekonomiden enerjiye, yatırımlardan güvenliğe pek çok konuda farklı aktörlerle işbirliği yapan ve kendi çıkarlarına ulaşmak için kazan-kazan prensibiyle yapıcı duruş sergileyen bir Pakistan realitesi vardır. Buna rağmen İslamabad’ın Çin ve Rusya gibi aktörlerle kurduğu ilişkilerin Batı’da bazı çevreler tarafından eleştirildiği görülmektedir. Bunun yansıması olarak 18 Mayıs 2023 tarihinde 65 ABD’li senatör, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’e mektup yazarak çeşitli iddialarda bulunmuş ve Washington’un elindeki tüm araçlarla İslamabad’a baskı yapmasını talep etmiştir. [5] Aslında bu talep, Pakistan’ın jeopolitik anlamda bir tercih yapmaya zorlanmasının istendiği anlamına gelmektedir.

9 Haziran 2023 tarihinde mevzubahis mektubu yanıtlayan Blinken ise ABD’nin Pakistan’la tutarlı bir angajman çerçevesinde ilişki kurduğunu ve bu münasebetleri önemsediğini vurgulamıştır.[6] Dolayısıyla bazı çevreler, İslamabad’ın tercihe zorlanması gerektiği tezini savunsa da ABD dahil pek çok aktör, Pakistan’ın stratejik özerkliğini güçlendirme konusundaki hassasiyetinin farkındadır ve bu politikaya saygı duymaktadır.

Tam da bu ortamda yaşanan mektup hadisesinin ardından İslamabad, taraf seçmeye zorlanmayı kabullenmeyeceğini hatırlatma ihtiyacı hissetmiştir. Nitekim 14 Haziran 2023 tarihinde Politico’ya röportaj veren Pakistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Hina Rabbani Khar, Pakistan’ın ABD ile Çin arasında yaşanan ve her geçen gün daha sert bir mahiyete bürünen küresel rekabette taraf olmayı düşünmediğini vurgulamıştır.[7] Elbette  Khar’ın bu vurgusu, İslamabad’ın stratejik özerkliğini koruma ve güçlendirme hususundaki hassasiyetine dikkat çekmektedir.

Sonuç olarak Pakistan, Şerif yönetiminde güç merkezleri arasındaki dengeleri göz önünde bulunduran çok yönlü ve çok boyutlu dış politika anlayışıyla hareket etmektedir. Bu çerçevede kendi çıkarlarına uygun bulduğu her aktörle işbirliğinin fırsatının olduğu alanlarda ilişki kurmaktadır. Bu ilişkileri vesilesiyle stratejik özerkliğini güçlendiren Pakistan, Khar’ın açıklamalarından da anlaşılacağı üzere tercihe zorlanmayı kabul etmemektedir.

Pakistan, stratejik özerkliğini güçlendirmekte ve bölgesel ve küresel denklemin önemli aktörlerinden biri haline gelmektedir.


[1] “Pakistan PM Says First Discounted Russian Crude Oil Cargo Arrives in Karachi”, Reuters, https://www.reuters.com/business/energy/pakistan-pm-says-first-discounted-russian-crude-oil-cargo-arrives-karachi-2023-06-11/, (Erişim Tarihi: 13.06.2023).

[2] Doğacan Başaran, “Pakistan’s Western Expansion: Restoration Period in Relations”, ANKASAM, https://www.ankasam.org/pakistans-western-expansion-restoration-period-in-relations/?lang=en, (Erişim Tarihi: 15.06.2023).

[3] Doğacan Başaran, “The Killing of Zawahiri: What Future Awaits US-Taliban Relations?”, ANKASAM, https://www.ankasam.org/the-killing-of-zawahiri-what-future-awaits-us-taliban-relations/?lang=en, (Erişim Tarihi: 15.06.2023).

[4]  “Pakistan Has Right to Defend Itself from Terrorism”, Ary News, https://arynews.tv/pakistan-has-right-to-defend-itself-from-terrorism/, (Erişim Tarihi: 14.06.2023).

[5] “US Congress Members Urge Blinken to Pressurize Pakistan to Improve Human Rights Situation”, ANI News,

https://www.aninews.in/news/world/asia/us-congress-members-urge-blinken-to-pressurize-pakistan-to-improve-human-rights-situation20230518190521/, (Erişim Tarihi: 13.06.2023).

[6] “Blinken Underlines Consistent US Engagement with Pakistan”, Down, https://www.dawn.com/news/1758762, (Erişim Tarihi: 13.06.2023).

[7] “Pakistan: Don’t Ask Us to Choose between the US and China”, Politico, https://www.politico.eu/article/pakistan-choose-us-china-global-power-bloc-hina-rabbani-khar/, (Erişim Tarihi: 14.06.2023).

The post Pakistan’ın Stratejik Özerklik Hassasiyeti appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
TAPI’yi Hızlandırma Çabaları https://www.ankasam.org/tapiyi-hizlandirma-cabalari/ Fri, 07 Jul 2023 08:39:13 +0000 https://www.ankasam.org/?p=59128 Türkmenistan-Afganistan-Pakistan-Hindistan Doğalgaz Boru Hattı Projesi (TAPI), Orta Asya-Güney Asya hattındaki enerji temelli işbirliği arayışlarının merkezinde yer almaktadır. Proje, krizler ve ihtilaflar karşısında işbirliğini gündemine koyan barışçıl yaklaşımıyla da bölgesel güvenlik, kalkınma ve refah arayışları bakımından önemli bir sembol olarak yorumlanabilir. Türkmen gazının sırasıyla Afganistan, Pakistan ve Hindistan’a ve oradan da Hint Okyanusu üzerinden dünyaya ihraç […]

The post TAPI’yi Hızlandırma Çabaları appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Türkmenistan-Afganistan-Pakistan-Hindistan Doğalgaz Boru Hattı Projesi (TAPI), Orta Asya-Güney Asya hattındaki enerji temelli işbirliği arayışlarının merkezinde yer almaktadır. Proje, krizler ve ihtilaflar karşısında işbirliğini gündemine koyan barışçıl yaklaşımıyla da bölgesel güvenlik, kalkınma ve refah arayışları bakımından önemli bir sembol olarak yorumlanabilir.

Türkmen gazının sırasıyla Afganistan, Pakistan ve Hindistan’a ve oradan da Hint Okyanusu üzerinden dünyaya ihraç edilebilmesi maksadıyla geliştirilen proje, 1990’lı yıllarda gündeme gelmiş, 2003 senesinde Asya Kalkınma Bankası’nın finansman desteğiyle ivme kazanmış bir girişimdir. Fakat gerek Afganistan merkezli istikrarsızlıklar gerekse de Pakistan-Hindistan ilişkilerindeki ihtilaflar nedeniyle henüz tamamlanamamıştır. Oysa proje, Türkmenistan’ın enerji ihracatını arttırmasının yanı sıra diğer paydaş devletlere de enerji ihtiyacını karşılama ve enerji koridoru olarak jeopolitik ve jeoekonomik önemini arttırma fırsatı sunmaktadır.

1814 km’lik bir hattı içeren TAPI projesi, dünyanın ikinci ve Türkmenistan’ın ise en büyük doğalgaz sahası olan Galkynysh’ten Kuzey Hindistan’da Pakistan sınırı yakınlarındaki Fazılka’ya kadar 33 milyar metreküp kadar doğalgaz tedarik edilmesini öngörmektedir.[1] Dolayısıyla tüm paydaşlar açısından karlı fırsatlar sunan TAPI, önemli bir bölgesel işbirliği girişimidir. Bu nedenle de taraflar, dönem dönem TAPI’ye ivme kazandırmaya yönelik girişimlerde bulunmaktadır.

Bu çerçevede 2023 senesinin Haziran ayı itibarıyla TAPI’de ilerleme kat edilmesine dönük girişimlerin hız kazandığı görülmektedir. Nitekim Türkmen Türkmengaz Devlet Endişesi Başkanı Maksat Babayev ve Pakistan Başbakanı Mian Muhammed Şehbaz Şerif, TAPI’nin hızlandırılmış uygulaması için ortak bir plan üzerine; yani yol haritası hakkında anlaşma imzalamış ve taraflar, projeye olan inancını karşılıklı olarak teyit etmiştir.[2]

Türkmenistan’ın özellikle de Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ardından Batı’nın artan enerji ihtiyacı bağlamında mühim bir aktör olarak ön plana çıktığı bilinmektedir. Bu noktada Aşkabat, bir yandan Hazar merkezli enerji projelerine ve Orta Koridor’a yoğunlaşırken; diğer taraftan da hem bölge devletlerinin ihtiyacını karşılayacak hem de Hint Okyanusu’na ulaşacak girişimlere ağırlık vermektedir. Bu nedenle de TAPI’nın yol haritasının belirlenmesi ve projeye dair çalışmaların hızlandırılmasına dönük somut bir irade ortaya konulması hem bölgesel hem de küresel açıdan büyük ehemmiyet arz etmektedir.

Diğer taraftan Pakistan’ın enerji ithalatçısı olduğu ve yaptırımlara rağmen Rusya’dan enerji tedarik etmeyi sürdürdüğü; hatta bu yüzden Batı’nın bakısıyla yüzleşmek durumunda kalabileceği düşünüldüğünde, TAPI’ye ivme kazandırılmasının İslamabad için de önemli olduğu söylenebilir. Böylesi bir ortamda TAPI’nin akıbetine ilişkin Afganistan’a egemen olan Taliban’ın yaklaşımının mühim olduğu ifade edilmelidir. Nitekim Taliban İçişleri Bakanı Siraceddin Hakkani de 12 Haziran 2023 tarihinde yaptığı açıklamada projenin Afganistan bölümünün inşası için umut verici gelişmeler yaşandığını belirtmiştir.[3]

Afganistan’ın uluslararası toplum tarafından tecrit edildiği ve bir anlamda Batı’nın Taliban yönetimini cezalandırma gayesiyle hareket ederken Afgan halkını cezalandırdığı günümüz konjonktüründe Taliban’ın TAPI’ye katılmasının Afganistan açısından da kritik olduğu öne sürülebilir. Zira TAPI vesilesiyle Afganistan, uluslararası topluma entegre olma noktasında kazanım elde edebilecek olmasının yanı sıra ciddi yatırımlar da çekebilecektir. Bu da Afganistan’ın jeopolitik ve jeoekonomik kazanımlarını arttıracaktır. Bu yüzden de Taliban, TAPI’ye olumlu yaklaşmakta ve projeye dair üzerine düşen sorumlulukları yerine getireceğini belirtmektedir.

Son olarak Hindistan boyutundan bahsetmek gerekirse, 2023 senesinin Haziran ayında yaşanan gelişmelere ilişkin Yeni Delhi’den bir açıklama gelmediği vurgulanmalıdır. Fakat Hindistan’ın son dönemde Taliban’a ilişkin çekincelerini azalttığı ve Kabil Büyükelçiliği’ni aktive ettiği düşünüldüğünde ve hatta bu bilgiye Yeni Delhi yönetiminin Afganistan’a yönelik gıda başta olmak üzere insani yardım faaliyetlerini süreceği açıklaması eklendiğinde, Hindistan’ın TAPI’yi desteklemeye devam edeceği öngörülebilir.[4] Zaten Hindistan, sık sık söz konusu projeye sıcak baktığının altını çizmektedir. Dahası Keşmir Sorunu ve sınır problemleri nedeniyle ihtilaf halinde olan Hindistan ile Pakistan’ın TAPI vesilesiyle işbirliğini merkeze alan bir yaklaşım geliştirmesi ve dolayısıyla projenin bölgesel rekabeti arka plana iterek işbirliğini merkeze alması mümkündür. Bu yüzden de TAPI hem Hindistan hem Pakistan hem de bölge için mühim fırsatları barındırdığı öne sürülebilir.

Sonuç olarak 2023 yılının Haziran ayı itibarıyla TAPI’ye ilişkin gelişmeler yoğunluk kazanmıştır. Türkmenistan ve Pakistan arasında imzalanan anlaşma da bunu teyit eder mahiyettedir. Hakkani’nin açıklaması ise Taliban boyutunda sorun olmadığını gözler önüne sermiştir. Hindistan’ın da projeye desteğini sürdüreceği düşünülmektedir. Bu da hem enerji anlamında bölgesel ve küresel işbirliğini arttırarak aktörler arasında kazan-kazan temelli bir ilişki biçiminin gelişmesine kapı aralayacak hem de paydaş devletlerin jeopolitik ve jeoekonomik önemini arttıracaktır.


[1]  “Saudi Arabia Expresses Its Support for TAPI Gas Pipeline Project”, Business Turkmenistan, https://business.com.tm/post/7631/saudi-arabia-expresses-its-support-for-tapi-gas-pipeline-project, (Erişim Tarihi: 12.06.2023).

[2] “Turkmenistan, Pakistan Agree on Plan to Accelerate Implementation of TAPI Project”, Trend News Agency, https://en.trend.az/business/energy/3760364.html, (Erişim Tarihi: 12.06.2023).

[3] “Haqqani Seeking Control of Afghanistan Section of TAPI Pipeline, Says UN Report”, The Times of India, https://timesofindia.indiatimes.com/world/south-asia/haqqani-seeking-control-of-afghanistan-section-of-tapi-pipeline-says-un-report/articleshow/100924618.cms, (Erişim Tarih: 12.06.2023.).

[4] “Amid Taliban Outreach, India to Boost Food Aid to Afghanistan”, AKI Press, https://akipress.com/news:714028:Amid_Taliban_outreach,_India_to_boost_food_aid_to_Afghanistan/, (Erişim Tarihi: 12.06.2023).

The post TAPI’yi Hızlandırma Çabaları appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Pakistan’da Artan Terör Saldırılarının İki Hedefi: CPEC ve Enerji Güvenliği https://www.ankasam.org/pakistanda-artan-teror-saldirilarinin-iki-hedefi-cpec-ve-enerji-guvenligi/ Mon, 26 Jun 2023 06:55:11 +0000 https://www.ankasam.org/?p=58803 Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve müttefiklerinin 31 Ağustos 2021 tarihinde Afganistan’da 20 yıl süren “Sonsuz Özgürlük Operasyonu” isimli işgali sonlandırarak söz konusu ülkeden çekilmesi, her ne kadar ikinci Taliban dönemini başlatmışsa da Afganistan’da bir güç boşluğu oluşmuştur. Bahse konu olan durumun terör örgütlerine hareket imkanı sağladığı bilinmektedir. Bir yandan devrik rejimin hapishaneleri boşaltması ve Taliban’ın […]

The post Pakistan’da Artan Terör Saldırılarının İki Hedefi: CPEC ve Enerji Güvenliği appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve müttefiklerinin 31 Ağustos 2021 tarihinde Afganistan’da 20 yıl süren “Sonsuz Özgürlük Operasyonu” isimli işgali sonlandırarak söz konusu ülkeden çekilmesi, her ne kadar ikinci Taliban dönemini başlatmışsa da Afganistan’da bir güç boşluğu oluşmuştur.

Bahse konu olan durumun terör örgütlerine hareket imkanı sağladığı bilinmektedir. Bir yandan devrik rejimin hapishaneleri boşaltması ve Taliban’ın da genel af ilan etmesi vesilesiyle Afganistan’daki hapishanelerden çıkan teröristlerin faaliyetleri kolaylaşmış; diğer taraftan da ABD ve müttefiklerinin çekilirken bıraktığı silahlar terör örgütlerinin eline geçmiştir. Dahası uluslararası toplumun Taliban yönetimini cezalandırma iddiasıyla Afgan halkını cezalandırdığı tecrit politikaları, ülkedeki ekonomik problemleri derinleştirmiş, istihdam sorunu insani kriz boyutuna ulaşmış ve bu da terör örgütlerinin eleman teminini kolaylaştırmıştır.

Afganistan’ın jeopolitik olarak dünyanın kalpgâhında; yani Avrasya’nın kalbinde yer aldığı düşünüldüğünde, krizlerin ve istikrarsızlığın bu ülkeyle sınırlı kalmayacağı da öngörülebilir. Belki de ABD’nin Rusya ve Çin gibi iki rakibini, yakın çevresindeki istikrarsızlıklarla yüzleşmek durumunda bırakmak istemesi, çekilme kararındaki en belirleyici etkendi. Zira çekilmenin gerçek nedeninin bu olduğu yönünde de güçlü iddialar bulunmaktadır. Mevzubahis durum karşısında bölge devletlerinin tamamı, güvenlik ve göç boyutunda çeşitli endişelere sahiptir. Krizlere karşı işbirliğini merkeze alan arayışlar da bu kaygılardan kaynaklanmaktadır.

Bu bağlamda ABD’nin çekilmesinin ardından terör eylemlerinin arttığı ülkelerin başında Pakistan’ın geldiği ifade edilebilir. İslamabad yönetiminin yüzleşmek zorunda kaldığı terör tehditlerine bakıldığında ise meselenin Afganistan’daki güç boşluğuyla yakından ilişkili olduğu söylenebilir. Zaten Pakistanlı yetkililer de sık sık buna dikkat çeken açıklamalar yapmaktadır. Nitekim Pakistan’da gerçekleşen terör saldırılarında gerek ABD’nin Afganistan’dan çekildiği silahların kullanılması gerekse de terör saldırılarının ardından teröristlerin Afganistan’a geçerek Pakistan Ordusu’nun operasyonlarından kurtulmaya çalışması da Pakistan Hükümeti’nin tezlerini teyit eder niteliktedir.

Halihazırda Pakistan’da iki boyutlu bir terör tehdidinden bahsetmek mümkündür. Bunlardan ilki, terör örgütü Tehrik-i Taliban Pakistan’ın (TTP) saldırılarıdır. İkinci olarak da ayrılıkçı Beluç örgütlerin artan faaliyetleri gündeme gelmektedir. Söz konusu örgütlerin saldırılarının ise iki amaca hizmet ettiği öne sürülebilir.

Birincisi, Çin’in küresel ticaretteki etkisini arttırmak amacıyla hayata geçirmeye çalıştığı Kuşak ve Yol Girişimi’nin en kritik ekonomik güzergahlarından biri olan Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’nun (CPEC) ve dolayısıyla Kuşak ve Yol Girişimi’nin istikrarsızlaştırılmasıdır. Zaten Pakistan’da meydana gelen saldırılara bakıldığında da hem terör örgütü TTP’nin hem de ayrılıkçı Beluç örgütlerin Çin yatırımlarını ve Çinli işçileri sık sık hedef aldıkları görülmektedir.  

Bu noktada özellikle de CPEC’in çıkış noktasının Belucistan Bölgesi olduğunun hatırlatılması elzemdir. Zira CPEC’in okyanuslara açıldığı nokta olan Gvadar Limanı, bu bölgede yer almaktadır. Beluçların Gvadar Limanı’na karşı yürüttükleri propagandayı da CPEC’in istikrarsızlaştırılması ve dolayısıyla Çin’in girişimlerinin baltalanması gayesiyle ilişkilendirmek mümkündür.

İkinci olarak gerek terör örgütü TTP’nin saldırılarının gerekse de ayrılıkçı Beluç örgütlerin terör eylemlerinin Pakistan’ın enerji güvenliğini hedef aldığı da iddia edilebilir. Bilindiği gibi Pakistan, enerji konusunda dışa bağımlı bir ülkedir. Bu bağımlılığın giderilmesi amacıyla İslamabad yönetimi, Rusya ve İran’dan enerji ithalatı gerçekleştirmektedir. Kuşkusuz Pekin gibi Moskova ve Tahran da Washington yönetimi tarafından “öteki” olarak görülen aktörlerdir. Bu ülkelerden yapılan enerji ithalatında da hem Gvadar Limanı hem de Belucistan Bölgesi ön plana çıkmaktadır. Bu nedenle de saldırıların ilgili ülkelerin ticari çıkarlarını ve Pakistan’ın enerji güvenliğini hedef aldığı aşikardır.

Hatırlanacağı üzere, 21 Mayıs 2023 tarihinde Pakistan sınırından İran’a sızmaya çalışan bir grubun terör saldırısı gerçekleşmiştir. Her ne kadar saldırı, İslamabad yönetimi tarafından net bir biçimde son derece sert bir dille kınanmışsa da Tahran, sınır güvenliği hasebiyle Pakistan’ı tedbirleri arttırmaya davet eden açıklamalar yapmıştır. Bu terör saldırısının Pakistan’ın İran’dan enerji ithalatını arttırma amacıyla gerçekleştirdiği görüşmelerden sonra gelmesi ise son derece manidardır. Üstelik saldırının CPEC boyutu da bulunmaktadır. Çünkü mevzubahis görüşmelerde Pakistan, İran’dan elektrik satın alarak Gwadar Limanı’nın eksikliklerini giderme meselesini de masaya yatırmıştır.[1]

Anlaşılacağı üzere, bölgedeki terör eylemleri, bir yandan İslamabad-Tahran hattında güvensizlik yaratma amacı güderek enerji güvenliğini tehdit etmiş; diğer taraftan da CPEC’i istikrarsızlaştırma hedefine hizmet etmiştir. Aynı zamanda bu durum, zaman zaman Pekin’in yatırımların güvenliği noktasında çeşitli taleplerde bulunmasına yol açarak Çin-Pakistan ilişkilerinde küçük de olsa ihtilafların vuku bulmasına yol açmaktadır. Benzer bir şekilde sürecin Rusya boyutu da vardır. Çünkü Rusya’nın deniz yoluyla Pakistan Limanlarına sıvılaştırılmış doğalgaz ithalatının gerçekleşeceği bir süreçte bu saldırıların artması, Pakistan’ın enerji güvenliğini ve Rusya’nın ekonomik gelirlerini riske etmektedir. Dolayısıyla terör saldırıları vesilesiyle İslamabad-Moskova hattındaki münasebetlerin de sabote edilmek istendiği anlaşılmaktadır.

Sonuç olarak ABD ve müttefiklerinin Afganistan’dan çekilmesinin ardından Pakistan’da meydana gelen terör saldırılarında ciddi bir artış yaşanmıştır. Bu saldırıların temel hedefinin ise CPEC ve Pakistan’ın enerji güvenliği olduğu görülmektedir. Üstelik CPEC üzerinden Çin; enerji güvenliği boyutuyla da İran ve Rusya da dolaylı bir şekilde hedef alınmaktadır. Bu yüzden de terör örgütü TTP’nin ve ayrılıkçı Beluç grupların ABD’nin rakiplerini istikrarsızlaştırma hedefine hizmet eden vekil aktörler olduğunu iddia etmek mümkündür.


[1] “Terrorist Attacks Put Pakistan’s Bid to Import Energy from Iran in Jeopardy”, My Republica, https://myrepublica.nagariknetwork.com/news/terrorist-attacks-put-pakistan-s-bid-to-import-energy-from-iran-in-jeopardy/?categoryId=81, (Erişim Tarihi: 02.06.2023).

The post Pakistan’da Artan Terör Saldırılarının İki Hedefi: CPEC ve Enerji Güvenliği appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Afgan Sorunu’nda Çözüm Arayışları ve Katar’ın Rolü https://www.ankasam.org/afgan-sorununda-cozum-arayislari-ve-katarin-rolu/ Thu, 22 Jun 2023 06:59:05 +0000 https://www.ankasam.org/?p=58764 31 Mayıs 2023 tarihinde uluslararası basına yansıyan haberlere göre, 12 Mayıs 2023 tarihinde Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani, Anganistan’ın Kandahar şehrinde Taliban lideri Molla Heybetullah Ahundzade’yle gizli bir görüşme gerçekleştirmiştir. Söz konusu görüşmeye dair yapılan haberlerde, Al Sani ile Ahundzade’nin Afganistan’ın uluslararası toplumla diyalog kurmasının yollarını tartışmıştır.[1] Yani dünyadan tecrit edilen Taliban […]

The post Afgan Sorunu’nda Çözüm Arayışları ve Katar’ın Rolü appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
31 Mayıs 2023 tarihinde uluslararası basına yansıyan haberlere göre, 12 Mayıs 2023 tarihinde Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani, Anganistan’ın Kandahar şehrinde Taliban lideri Molla Heybetullah Ahundzade’yle gizli bir görüşme gerçekleştirmiştir. Söz konusu görüşmeye dair yapılan haberlerde, Al Sani ile Ahundzade’nin Afganistan’ın uluslararası toplumla diyalog kurmasının yollarını tartışmıştır.[1] Yani dünyadan tecrit edilen Taliban yönetimi, çeşitli aktörlerle sağlıklı ilişkiler kurmak istemekte ve bu kapsamda Katar’ın arabuluculuğunu önemsemektedir.

Esasen Doha yönetiminin Afgan Sorunu’nda arabuluculuk diplomasisi yürütmesi, yeni bir gelişme değildir. Zira önceki Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump döneminde ABD’nin Taliban’la yürüttüğü müzakereler de Katar’ın arabuluculuğunda gerçekleşmiş ve bu süreçte Taliban, Doha’da siyasi ofis açmıştır. Nitekim Washington yönetiminin Afganistan’dan çekilmesine ilişkin mutabakatın sağlandığı 29 Şubat 2020 tarihli Doha Antlaşması da burada imzalanmıştır.[2] Dolayısıyla Katar’ın Taliban ile uluslararası toplum arasındaki temasların kurulması ve yürütülmesi noktasında bir köprü vazifesini üstlendiğini ifade etmek mümkündür. Al Sani ile Ahundzade arasındaki görüşme de Doha yönetiminin bu misyonu sürdürdüğünü gözler önüne sermesi bakımından oldukça mühimdir.

Bu noktada akıllara gelen soru ise Katar’ın çabalarının netice elde edilmesine imkan sağlayıp sağlamayacağıdır. Zira uluslararası toplumun beklentileri ile Afganistan’ın öncelik teşkil eden ihtiyaçları arasında bir uyumsuzluk söz konusudur. Dahası Taliban yönetimi, uluslararası toplumun tanınma noktasında ortaya koyduğu koşulları hayata geçirmeye de yanaşmamaktadır.

Bilindiği üzere uluslararası toplum, Taliban’ın meşruiyetinin tanınması noktasında Doha Antlaşması’ndaki taahhütlerini yerine getirmesini beklemektedir. Bu kapsamda Taliban’dan El Kaide ve Devlet’ül Irak ve’ş Şam (DEAŞ) gibi terör örgütleriyle arasına mesafe koyması, Afganistan’ın söz konusu örgütler açısından güvenli liman haline gelmesinin önlenmesi, Afganistan toprakları kullanılarak yabancı devletlere karşı saldırı düzenlenmesinin engellenmesi, ülkenin tüm kimlik gruplarının aidiyet hissedeceği kapsayıcı bir hükümet kurulması ve kadın hakları başta olmak üzere insan haklarına saygılı bir düzenin teşkil edilmesini istemektedir.

Buna karşılık Taliban ise zaten Doha Antlaşması’na uygun hareket ettiğini belirtmektedir. Nitekim Taliban’ın DEAŞ’la mücadele çerçevesinde söz konusu terör örgütüne yönelik mühim operasyonlar gerçekleştirdiği bilinmektedir. Fakat terör örgütü DEAŞ’ın sözde Horasan Emirliği (ISKP) üzerinden bölgedeki varlığı devam etmektedir. Dahası ISKP, Afganistan’da bulunan yabancı diplomatik misyonlara saldırarak aslında kategorik olarak yabancı devletlerin topraklarını hedef almaktadır. Buna ek olarak İslamabad yönetimi, terör örgütü Tehrik-i Taliban Pakistan’ın (TTP) Afganistan topraklarını kullandığını ve Pakistan’da saldırılar düzenlediğini iddia etmektedir.

Taliban, El Kaide terör örgütünün Afganistan’daki varlığını ise reddetmekte ve bu örgütle ilişkisinin bulunmadığını dile getirmektedir. Ancak Taliban içerisindeki güç merkezlerinden olan Hakkani Ağı’nın El Kaide terör örgütüyle ilişkilerinin bulunduğu bilinmektedir. Hatta ABD ve bazı müttefikleri, Taliban’ı terör örgütü olarak tanımamasına rağmen Hakkani Ağı’na mensup kişiler başta olmak üzere üst düzey Taliban yöneticilerine, El Kaide terör örgütüyle iltisaklı oldukları gerekçesiyle yaptırım uygulamaktadır. Özellikle de El Kaide terör örgütü liderinin Eymen El-Zevahiri’nin 1 Ağustos 2022 tarihinde ABD’nin düzenlediği operasyon neticesinde Kabil’in diplomatik bölgesi olarak bilinen Şir Pur bölgesinde etkisiz hale getirilmesinin ardından Taliban’ın El Kaide’yle olan bağlarını sürdürdüğü varsayımı çok daha güçlü bir biçimde dile getirilmeye başlanmıştır.[3]

Öte yandan ABD, Doha Antlaşması çerçevesinde Afganistan’dan çekilirken; Afganlar arası müzakerelerin tamamlanmasını beklememiştir. Bu nedenle de Taliban, hızlı bir ilerleme kat etmiş ve Kabil’i ele geçirerek kendi yönetimini teşkil etmiştir. Bu da gücün paylaşımı noktasında Batı’da birtakım eleştirilerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Buna rağmen Taliban, kurduğu hükümetin zaten kapsayıcı mahiyette olduğunu savunmaktadır. Fakat Taliban yönetiminin ülkedeki Peştun hegemonyasını yansıttığı da aşikardır. Bu yüzden de uluslararası toplum ise tüm kimlik gruplarının temsil edildiği bir yönetimin oluşturulmasını istemektedir. Esasen bu konunun son derece çetrefilli bir mevzu olduğu söylenebilir. Zira etnik-mezhepsel faktörlere dayalı hükümet kurma örneklere bakıldığında gerek Lübnan’da gerekse de Irak’ta başarılı bir deneyimin bulunmadığı görülmektedir. Dahası bu tarz tecrübeler, ilgili ülkelerde etnopolitik gerilimin tırmandığını ve iç savaş riskinin ortaya çıktığını gözler önüne sermiştir.

Diğer taraftan Taliban, kadın hakları başta olmak üzere insan hakları konusunda İslam dininin sınırlılıklarını aşamayacağını; lakin dine uygun olmak koşuluyla kadınların her hakka sahip olduğunu belirtmektedir. Her ne kadar bu durum, uluslararası toplumun tepkisini çekse de Batı’nın şeriatla yönetilen ve benzer uygulamaların bulunduğu pek çok ülkeyle ilişkisinin olduğu düşünüldüğünde, Taliban’a bu konuda yapılan baskının da Afganistan’ın iç işlerine müdahale niteliği taşıdığı iddia edilebilir.

Anlaşılacağı üzere uluslararası toplumun beklentileri ile Taliban’ın yaklaşımı arasında ciddi farklılıklar vardır. Bu farklılıkların giderilmesine dönük bir çabanın bulunduğunu söylemek de mevcut konjonktürde pek mümkün değildir. Bu yüzden de Katar’ın arabuluculuk çabasından somut çıktılar elde edilmesi beklenmemektedir. Fakat Doha yönetiminin Afganistan’ın önceliklerine ağırlık veren ve insanı merkeze alan bir diplomasi yürütmek istediği ifade edilebilir. Zira Afganistan’ın realitesi, uluslararası toplumun beklentilerinden ziyade; Afgan halkının gerçekliğine dikkat çekmeyi gerektirmektedir.

Halihazırda Afganistan’ın en ciddi problemi, ekonomik sorunlardır. Zira ekonomik gidişat, ulusal rezervlerine el konulmuş, bankacılık sistemi çökmüş, izolasyon nedeniyle yatırım çekemeyen bir ülkenin felakete sürüklendiğine işaret etmektedir. Nitekim Afganistan’da istihdam problemi yaşanmakta, bu yoksulluğu derinleştirmekte ve insani krize sebebiyet vermektedir. Aslında Afganistan merkezli göç hareketinin temel nedeni de bu durumdur. Dahası özelde Afganistan’ı ve genelde ise Orta Asya-Güney Asya hattını; yani Avrasya jeopolitiğini istikrarsızlaştıran güvenlik sorunun ortaya çıkmasında da bu insani krizin etkisi vardır. Çünkü istihdam problemi yaşayan insanların olduğu bir ortamda terör örgütlerinin eleman temin etmesi de kolaylaşmaktadır. 

Kısacası Afgan Sorunu’nun çözülmesi için bir adım atılacaksa, mevzuya insani krizin aşılmasından başlanması gerekecektir. Bu kapsamda Afganistan’a uygulanan tecritin sona erdirilmesi, yardımların sürekliliğinin sağlanması, çeşitli projelerin hayata geçirilmesi suretiyle Afganistan’ın uluslararası işbirliği zeminine çekilmesi ve doğrudan ya da dolaylı olarak yabancı yatırım alabilen bir ülkeye dönüştürülmesi gerekmektedir. Öyle görünüyor ki; Al Sani’nin Kandahar ziyareti de buna dönük çabanın bir yansımasıdır. Çünkü basına yansıyan haberler de Afganistan’a uygulanan izolasyonun sona erdirilmesinin yollarının arandığı bilgisi yer almıştır. Bu nedenle de Katar’ın Afgan Sorunu’ndaki barış yapıcı rolünü insani diplomasi üzerinden pekiştirmek istediği ve uluslararası toplum ile Taliban arasındaki farklılıkları gideremese de öncelikleri ortaya koymak suretiyle insani krizin aşılmasına katkı sağlamayı amaçladığı öne sürülebilir.


[1] “Qatar Prime Minister, Taliban Chief Hold Secret Talks in Afghanistan: Source”, Al Arabiya, https://english.alarabiya.net/News/gulf/2023/05/31/Qatar-prime-minister-Taliban-chief-hold-secret-talks-in-Afghanistan-Source, (Erişim Tarihi: 01.06.2023).

[2] “Joint Declaration between the Islamic Republic of Afghanistan and the United States of America  for Bringing Peace to Afghanistan”, State.gov, https://www.state.gov/wp-content/uploads/2020/02/Agreement-For-Bringing-Peace-to-Afghanistan-02.29.20.pdf, (Erişim Tarihi: 01.06.2023)

[3] “Zawahri’s Kabul Death Raises Questions About al Qaeda Presence in Afghanistan After US left it to the Taliban”, Fox News, https://www.foxnews.com/politics/zawahiri-death-raises-questions-over-al-qaeda-operations-in-taliban-controlled-afghanistan, (Erişim Tarihi: 01.06.2023).

The post Afgan Sorunu’nda Çözüm Arayışları ve Katar’ın Rolü appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
İslamabad-TTP Mücadelesinde ABD Silahları Sorunsalı https://www.ankasam.org/islamabad-ttp-mucadelesinde-abd-silahlari-sorunsali/ Fri, 16 Jun 2023 11:18:12 +0000 https://www.ankasam.org/?p=58634 Pakistan, terörle mücadele konusunda zorlu bir süreçten geçmektedir. Bölgedeki yerel radikal grupların yanı sıra küresel hedefler doğrultusunda hareket eden Devlet’ül Irak ve’ş Şam (DEAŞ) terör örgütünün bölgesel yapılanmaları da Pakistan’a karşı eylemler gerçekleştirmektedir. Son dönemlerde İslamabad’ın karşısındaki en büyük güvenlik sorunu olarak yer edinen aktör ise terör örgütü Tehrik-i Taliban Pakistan (TTP) olmuştur. Bilhassa Amerika […]

The post İslamabad-TTP Mücadelesinde ABD Silahları Sorunsalı appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Pakistan, terörle mücadele konusunda zorlu bir süreçten geçmektedir. Bölgedeki yerel radikal grupların yanı sıra küresel hedefler doğrultusunda hareket eden Devlet’ül Irak ve’ş Şam (DEAŞ) terör örgütünün bölgesel yapılanmaları da Pakistan’a karşı eylemler gerçekleştirmektedir. Son dönemlerde İslamabad’ın karşısındaki en büyük güvenlik sorunu olarak yer edinen aktör ise terör örgütü Tehrik-i Taliban Pakistan (TTP) olmuştur. Bilhassa Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Afganistan’dan çekilmesinin ardından tehdit algılarının arttığı güvenlik ortamında TTP’nin de hareketliliğinin arttığı görülmektedir.

Bununla birlikte İslamabad yönetimiyle müzakere ve ateşkes sürecine de girmiş olan TTP, hükümetle anlaşamayarak ateşkesi sonlandırmıştır. Taraflar arasındaki müzakere sürecinde ve çatışma dönemlerinde etkin rol oynayan bir diğer aktör de Taliban’dır. Ayrıca Afganistan’dan çekilen ABD’nin de taraflar arasındaki çatışma dinamiğini dolaylı yoldan etkilediği anlaşılmaktadır. 22 Mayıs 2023 tarihinde gündeme gelen haberlerde, ABD’nin Afganistan’dan çekilme sürecinde geride bıraktığı mühimmat ve teçhizatların TTP’nin eline geçtiği iddiaları yer almaktadır.[1] Dolayısıyla ABD’nin tutumunun Pakistan’ın güvenlik algısına ve sistemine olan etkisi vurgulanmaktadır.

ABD’nin, Afganistan’dan çekilirken geride küçük ve hafif silahlar, gece görüş cihazları ve askeri iletişim teçhizatı dahil 7,12 milyar dolarlık askeri teçhizat bıraktığı ifade edilmektedir. Bu silahların ve cihazların Pakistan ve ötesindeki farklı çatışma alanlarına sızdığı iddiası da bir süredir gündemde yer almaktadır. Bu iddiaları doğrulayacak veriler de mevcuttur. Örneğin; 16 Mayıs 2023 tarihinde TTP, sosyal medya platformlarında modern askeri giysiler giyen, termal görüş donanımlı tüfekler ve kasklar, lazer nişangahları ve tüfekler dahil olmak üzere ABD silahlarını içeren fotoğraflar yayınlamıştır. Benzer bir şekilde 2022 yılının Ağustos ayında yayınlanan bir başka TTP videosunda, militanların M24 keskin nişancı silahları, termal dürbünlü M16 4A tüfekler, Trijicon ACOG dürbünlü M4’ler, ağır makineli tüfekler ve 107 mm Type 85 roketatarlar taşıdığı görülmüştür.[2]

TTP, son iki yıldır Pakistan’daki saldırılarını ve görünürlüğünü önemli ölçüde arttırmıştır. Bu da İslamabad yönetiminin karşılaştığı zorlayıcı faktörlerin başında gelmektedir. Silah ve mühimmat temini noktasındaki gelişmeler, örgütün saldırılarının ve eylemlerinin yol açtığı zaiyatın etkisini arttırmaktadır. Örgütün saldırılarda kullandığı mühimmatlar da mühimdir.

Diğer yandan askeri etkinliğin artması, Pakistan güvenlik güçlerinin uğradığı kayıpların yükselmesine yol açmıştır. 2021 ve 2022 yıllarında gerçekleşen TTP saldırılarının hem sayısının arttığı hem de daha öldürücü hale geldiği raporlara da yansımaktadır. Bu kapsamda örgütün saldırıların dozunun ve şiddetinin artmasında ele geçirilen mühimatların önemli rol oynadığı çıkarımı yapılabilir. Dahası bu etki, yalnızca TTP’nin hareketliliğinde değil; ayrılıkçı Beluç grupların tutumlarında da görülmektedir. Dolayısıyla bu tür grupların da çeşitli mühimmatları temin edebildiği söylenebilir.

ABD silahlarının çeşitli grupların eline geçtiği yönündeki tartışmalar daha önce de gündeme gelmiştir. 2022 yılının Nisan ayında M16 makineli tüfekler ve M4 saldırı tüfekleri, gece görüş gözlükleri ve askeri iletişim teçhizatı gibi gelişmiş ABD silahları kullandığı öne sürülmüştür.[3] Örgütün genelde saldırıları gerçekleştirmek için hafif silahlar, hafif ve ağır makineli tüfekler, roket güdümlü el bombaları, roketler ve IED’ler kullandığı bilinmektedir. 2022 yılının başından Mayıs ayına kadar olan dönemde TTP’nin Pakistan sınırında termal görüş cihazları takılı uzun menzilli keskin nişancı tüfekleri kullanarak gerçekleştirdiği saldırılarla güvenlik güçlerinin kayıplarının artmasına neden olduğu kaydedilmektedir.[4]

Buununla birlikte bahsi geçen dönemde Pakistan’da meydana gelen saldırılar incelendiğinde, silah temininin mümkün olabileceğine dair ihtimaller de kuvvetlenmektedir. Nitekim TTP’nin 2022 yılında bir önceki yıla kıyasla terör saldırılarının ve şiddetinin arttığını ortaya koyan raporlar da mevcuttur. Küresel Terörizm Endeksi de söz konusu dönemdeki saldırıların %120 oranında artış gösterdiğini kaydetmiştir. Ayrıca terör örgütü TTP, bu saldırılarla dünyadaki en ölümcül gruplar listesinde sekizinci sıraya gelmiştir.[5]

Öte yandan bahse konu iddiaların asılsız olabileceği ihtimali de değerlendirilmelidir. Taliban yetkileri, ABD’nin çekilmesi sonrasında 300.000’den fazla hafif silah, 26.000 ağır silah ve yaklaşık 61.000 askeri araç ele geçirdiğini dile getirmiştir. Lakin bu teçhizatların TTP’nin eline geçmediğini; ancak çok az ve endişe verici nitelikte olmayan silahların kaçırılıyor olabileceğini belirtmiştir.[6] Bu tür iddiaların ortaya çıkmasında ise ABD ile Pakistan Hükümeti’nin terörle mücadelede ortak hareket etme eğilimlerini şekillendirici bir amaç güdülüyor olabilir.

Sonuç olarak Pakistan’da artan terör eylemlerinin ve TTP saldırılarının şiddetinin yükselmesinin ABD’nin geride bıraktığı silahlarla bağlantılı olabileceği hususu bölgesel güvenlik dinamiklerini etkileyecek düzeydedir. Bu konu, Taliban’ın grupların hareketliliğini yönetme becerisini etkilemesinin yanı sıra Pakistan’ın terörle mücadelede ABD ve Taliban’la olan diyaloğunu da etkileyecek düzeydedir. TTP’nin etkinliğinin ve güç dağılımının yönü, saldırılarda kullanılan mühimmatlar ve yarattığı etki, bahse konu tartışmanın şekillenmesinde de belirleyici olacaktır.


[1] “How US Weapons Left Behind in Afghanistan are Impacting Pakistan’s Internal Security”, Arab News, https://www.arabnews.pk/node/2308116, (Erişim Tarihi: 23.05.2023).

[2] Aynı yer.

[3] “US Arms Left Behind in Afghanistan Being Used by TTP”, The Meghalayan, https://themeghalayan.com/us-arms-left-behind-in-afghanistan-being-used-by-ttp/, (Erişim Tarihi: 23.05.2023).

[4] “How US Weapons Left…”, a.g.m.

[5] “Global Terrosim Index-2023”, Reliefweb, https://reliefweb.int/report/world/global-terrorism-index-2023, (Erişim Tarihi: 23.05.2023).

[6] “Pakistani Armed Groups Obtain U.S. Weapons Left Behind in Afghanistan”, Rferl, https://www.rferl.org/a/pakistan-armed-groups-obtain-us-weapons-left-in-afghanistan/32340664.html, (Erişim Tarihi: 23.05.2023).

The post İslamabad-TTP Mücadelesinde ABD Silahları Sorunsalı appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>