Tarih:

Paylaş:

Afgan Sorunu’nda Çözüm Arayışları ve Katar’ın Rolü

Benzer İçerikler

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

31 Mayıs 2023 tarihinde uluslararası basına yansıyan haberlere göre, 12 Mayıs 2023 tarihinde Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani, Anganistan’ın Kandahar şehrinde Taliban lideri Molla Heybetullah Ahundzade’yle gizli bir görüşme gerçekleştirmiştir. Söz konusu görüşmeye dair yapılan haberlerde, Al Sani ile Ahundzade’nin Afganistan’ın uluslararası toplumla diyalog kurmasının yollarını tartışmıştır.[1] Yani dünyadan tecrit edilen Taliban yönetimi, çeşitli aktörlerle sağlıklı ilişkiler kurmak istemekte ve bu kapsamda Katar’ın arabuluculuğunu önemsemektedir.

Esasen Doha yönetiminin Afgan Sorunu’nda arabuluculuk diplomasisi yürütmesi, yeni bir gelişme değildir. Zira önceki Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump döneminde ABD’nin Taliban’la yürüttüğü müzakereler de Katar’ın arabuluculuğunda gerçekleşmiş ve bu süreçte Taliban, Doha’da siyasi ofis açmıştır. Nitekim Washington yönetiminin Afganistan’dan çekilmesine ilişkin mutabakatın sağlandığı 29 Şubat 2020 tarihli Doha Antlaşması da burada imzalanmıştır.[2] Dolayısıyla Katar’ın Taliban ile uluslararası toplum arasındaki temasların kurulması ve yürütülmesi noktasında bir köprü vazifesini üstlendiğini ifade etmek mümkündür. Al Sani ile Ahundzade arasındaki görüşme de Doha yönetiminin bu misyonu sürdürdüğünü gözler önüne sermesi bakımından oldukça mühimdir.

Bu noktada akıllara gelen soru ise Katar’ın çabalarının netice elde edilmesine imkan sağlayıp sağlamayacağıdır. Zira uluslararası toplumun beklentileri ile Afganistan’ın öncelik teşkil eden ihtiyaçları arasında bir uyumsuzluk söz konusudur. Dahası Taliban yönetimi, uluslararası toplumun tanınma noktasında ortaya koyduğu koşulları hayata geçirmeye de yanaşmamaktadır.

Bilindiği üzere uluslararası toplum, Taliban’ın meşruiyetinin tanınması noktasında Doha Antlaşması’ndaki taahhütlerini yerine getirmesini beklemektedir. Bu kapsamda Taliban’dan El Kaide ve Devlet’ül Irak ve’ş Şam (DEAŞ) gibi terör örgütleriyle arasına mesafe koyması, Afganistan’ın söz konusu örgütler açısından güvenli liman haline gelmesinin önlenmesi, Afganistan toprakları kullanılarak yabancı devletlere karşı saldırı düzenlenmesinin engellenmesi, ülkenin tüm kimlik gruplarının aidiyet hissedeceği kapsayıcı bir hükümet kurulması ve kadın hakları başta olmak üzere insan haklarına saygılı bir düzenin teşkil edilmesini istemektedir.

Buna karşılık Taliban ise zaten Doha Antlaşması’na uygun hareket ettiğini belirtmektedir. Nitekim Taliban’ın DEAŞ’la mücadele çerçevesinde söz konusu terör örgütüne yönelik mühim operasyonlar gerçekleştirdiği bilinmektedir. Fakat terör örgütü DEAŞ’ın sözde Horasan Emirliği (ISKP) üzerinden bölgedeki varlığı devam etmektedir. Dahası ISKP, Afganistan’da bulunan yabancı diplomatik misyonlara saldırarak aslında kategorik olarak yabancı devletlerin topraklarını hedef almaktadır. Buna ek olarak İslamabad yönetimi, terör örgütü Tehrik-i Taliban Pakistan’ın (TTP) Afganistan topraklarını kullandığını ve Pakistan’da saldırılar düzenlediğini iddia etmektedir.

Taliban, El Kaide terör örgütünün Afganistan’daki varlığını ise reddetmekte ve bu örgütle ilişkisinin bulunmadığını dile getirmektedir. Ancak Taliban içerisindeki güç merkezlerinden olan Hakkani Ağı’nın El Kaide terör örgütüyle ilişkilerinin bulunduğu bilinmektedir. Hatta ABD ve bazı müttefikleri, Taliban’ı terör örgütü olarak tanımamasına rağmen Hakkani Ağı’na mensup kişiler başta olmak üzere üst düzey Taliban yöneticilerine, El Kaide terör örgütüyle iltisaklı oldukları gerekçesiyle yaptırım uygulamaktadır. Özellikle de El Kaide terör örgütü liderinin Eymen El-Zevahiri’nin 1 Ağustos 2022 tarihinde ABD’nin düzenlediği operasyon neticesinde Kabil’in diplomatik bölgesi olarak bilinen Şir Pur bölgesinde etkisiz hale getirilmesinin ardından Taliban’ın El Kaide’yle olan bağlarını sürdürdüğü varsayımı çok daha güçlü bir biçimde dile getirilmeye başlanmıştır.[3]

Öte yandan ABD, Doha Antlaşması çerçevesinde Afganistan’dan çekilirken; Afganlar arası müzakerelerin tamamlanmasını beklememiştir. Bu nedenle de Taliban, hızlı bir ilerleme kat etmiş ve Kabil’i ele geçirerek kendi yönetimini teşkil etmiştir. Bu da gücün paylaşımı noktasında Batı’da birtakım eleştirilerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Buna rağmen Taliban, kurduğu hükümetin zaten kapsayıcı mahiyette olduğunu savunmaktadır. Fakat Taliban yönetiminin ülkedeki Peştun hegemonyasını yansıttığı da aşikardır. Bu yüzden de uluslararası toplum ise tüm kimlik gruplarının temsil edildiği bir yönetimin oluşturulmasını istemektedir. Esasen bu konunun son derece çetrefilli bir mevzu olduğu söylenebilir. Zira etnik-mezhepsel faktörlere dayalı hükümet kurma örneklere bakıldığında gerek Lübnan’da gerekse de Irak’ta başarılı bir deneyimin bulunmadığı görülmektedir. Dahası bu tarz tecrübeler, ilgili ülkelerde etnopolitik gerilimin tırmandığını ve iç savaş riskinin ortaya çıktığını gözler önüne sermiştir.

Diğer taraftan Taliban, kadın hakları başta olmak üzere insan hakları konusunda İslam dininin sınırlılıklarını aşamayacağını; lakin dine uygun olmak koşuluyla kadınların her hakka sahip olduğunu belirtmektedir. Her ne kadar bu durum, uluslararası toplumun tepkisini çekse de Batı’nın şeriatla yönetilen ve benzer uygulamaların bulunduğu pek çok ülkeyle ilişkisinin olduğu düşünüldüğünde, Taliban’a bu konuda yapılan baskının da Afganistan’ın iç işlerine müdahale niteliği taşıdığı iddia edilebilir.

Anlaşılacağı üzere uluslararası toplumun beklentileri ile Taliban’ın yaklaşımı arasında ciddi farklılıklar vardır. Bu farklılıkların giderilmesine dönük bir çabanın bulunduğunu söylemek de mevcut konjonktürde pek mümkün değildir. Bu yüzden de Katar’ın arabuluculuk çabasından somut çıktılar elde edilmesi beklenmemektedir. Fakat Doha yönetiminin Afganistan’ın önceliklerine ağırlık veren ve insanı merkeze alan bir diplomasi yürütmek istediği ifade edilebilir. Zira Afganistan’ın realitesi, uluslararası toplumun beklentilerinden ziyade; Afgan halkının gerçekliğine dikkat çekmeyi gerektirmektedir.

Halihazırda Afganistan’ın en ciddi problemi, ekonomik sorunlardır. Zira ekonomik gidişat, ulusal rezervlerine el konulmuş, bankacılık sistemi çökmüş, izolasyon nedeniyle yatırım çekemeyen bir ülkenin felakete sürüklendiğine işaret etmektedir. Nitekim Afganistan’da istihdam problemi yaşanmakta, bu yoksulluğu derinleştirmekte ve insani krize sebebiyet vermektedir. Aslında Afganistan merkezli göç hareketinin temel nedeni de bu durumdur. Dahası özelde Afganistan’ı ve genelde ise Orta Asya-Güney Asya hattını; yani Avrasya jeopolitiğini istikrarsızlaştıran güvenlik sorunun ortaya çıkmasında da bu insani krizin etkisi vardır. Çünkü istihdam problemi yaşayan insanların olduğu bir ortamda terör örgütlerinin eleman temin etmesi de kolaylaşmaktadır. 

Kısacası Afgan Sorunu’nun çözülmesi için bir adım atılacaksa, mevzuya insani krizin aşılmasından başlanması gerekecektir. Bu kapsamda Afganistan’a uygulanan tecritin sona erdirilmesi, yardımların sürekliliğinin sağlanması, çeşitli projelerin hayata geçirilmesi suretiyle Afganistan’ın uluslararası işbirliği zeminine çekilmesi ve doğrudan ya da dolaylı olarak yabancı yatırım alabilen bir ülkeye dönüştürülmesi gerekmektedir. Öyle görünüyor ki; Al Sani’nin Kandahar ziyareti de buna dönük çabanın bir yansımasıdır. Çünkü basına yansıyan haberler de Afganistan’a uygulanan izolasyonun sona erdirilmesinin yollarının arandığı bilgisi yer almıştır. Bu nedenle de Katar’ın Afgan Sorunu’ndaki barış yapıcı rolünü insani diplomasi üzerinden pekiştirmek istediği ve uluslararası toplum ile Taliban arasındaki farklılıkları gideremese de öncelikleri ortaya koymak suretiyle insani krizin aşılmasına katkı sağlamayı amaçladığı öne sürülebilir.


[1] “Qatar Prime Minister, Taliban Chief Hold Secret Talks in Afghanistan: Source”, Al Arabiya, https://english.alarabiya.net/News/gulf/2023/05/31/Qatar-prime-minister-Taliban-chief-hold-secret-talks-in-Afghanistan-Source, (Erişim Tarihi: 01.06.2023).

[2] “Joint Declaration between the Islamic Republic of Afghanistan and the United States of America  for Bringing Peace to Afghanistan”, State.gov, https://www.state.gov/wp-content/uploads/2020/02/Agreement-For-Bringing-Peace-to-Afghanistan-02.29.20.pdf, (Erişim Tarihi: 01.06.2023)

[3] “Zawahri’s Kabul Death Raises Questions About al Qaeda Presence in Afghanistan After US left it to the Taliban”, Fox News, https://www.foxnews.com/politics/zawahiri-death-raises-questions-over-al-qaeda-operations-in-taliban-controlled-afghanistan, (Erişim Tarihi: 01.06.2023).

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.