BÖLGELER Arşiv — ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi https://www.ankasam.org/kategory/bolgeler/ Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Thu, 28 Mar 2024 07:43:51 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.4.3 Trump’ın Yeniden Seçilmesi Durumunda Çin-ABD İlişkileri Nasıl Gelişir? https://www.ankasam.org/trumpin-yeniden-secilmesi-durumunda-cin-abd-iliskileri-nasil-gelisir/ https://www.ankasam.org/trumpin-yeniden-secilmesi-durumunda-cin-abd-iliskileri-nasil-gelisir/#respond Thu, 28 Mar 2024 07:32:21 +0000 https://www.ankasam.org/?p=76322 Son yıllarda Çin-Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ilişkileri, birçok küresel konu veya alanda doğrudan rekabete ve açık anlaşmazlıklara dönüşmüştür. 2024 yılı Kasım ayında ABD’de yapılacak Başkanlık Seçimleri ile mevcut olan Çin-ABD çekişmesine kimin daha fazla etki getireceği merak konusu olmuştur. Yapılan son anketler, Biden’ın Trump’ın arkasında olduğunu göstermektedir.[1] Bu da söz konusu seçimi Trump’ın kazanması durumunda […]

The post Trump’ın Yeniden Seçilmesi Durumunda Çin-ABD İlişkileri Nasıl Gelişir? appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Son yıllarda Çin-Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ilişkileri, birçok küresel konu veya alanda doğrudan rekabete ve açık anlaşmazlıklara dönüşmüştür. 2024 yılı Kasım ayında ABD’de yapılacak Başkanlık Seçimleri ile mevcut olan Çin-ABD çekişmesine kimin daha fazla etki getireceği merak konusu olmuştur. Yapılan son anketler, Biden’ın Trump’ın arkasında olduğunu göstermektedir.[1] Bu da söz konusu seçimi Trump’ın kazanması durumunda Çin-ABD ilişkilerinin ne yönde evrileceği konusundaki soruları beraberinde getirmektedir.

Trump’ın Çin politikası, genel dış politika stratejisine paralel olarak tek taraflı bir yaklaşımı benimseme eğilimindedir. Bu durum, Trump’ın kendi endişeleri dahilinde Çin’le doğrudan ikili müzakerelere yoğunlaşmasına neden olmaktadır. Trump’ın aynı zamanda iç ve dış politikalarında öne çıkan “Önce Amerika” ilkesi, Çin’e olan politikasını doğrudan etkilemektedir. Trump’ın “Önce Amerika” ilkesi ışığında Amerika’yı maliyetli savaşlara sokma konusundaki genel isteksizliği, buna bağlı olarak ortaklıklardan çekilmesi ve ABD’nin bölgesel müttefikleriyle bağlarının azalması konusundaki konuşması, Çin’in üzerindeki baskıları hafifletebilmektedir.

Trump, Amerika’nın Japonya ve Güney Kore’yle yaptığı savunma anlaşmalarını eleştirerek bazı noktalarda bu müttefik ülkelerde konuşlanmış Amerikan birliklerini geri çekme tehdidinde bulunmuştur.[2] Analistler, bölgedeki Amerikan ittifaklarının azalmasının, Tayvan konusu da dahil olmak üzere Çin’in yararına olacağını söylemektedir.[3] Diğer yandan “Önce Amerika” mantrası Trump’ın Amerikan imalatını desteklemek için korumacı stratejiler benimsemesine ve ABD-Çin ticaret savaşının da yoğunlaşmasına yol açmıştır. Trump dönemi ABD-Çin ilişkilerinin en belirgin özelliği işbirliği veya ortaklık sağlanabilen alanların kısa vadeli sürdürülüp, uzlaşılamayan konuların doğrudan çatışmaya dönüşmesi olmuştur.

Trump, 2017 yılının sonlarında açıkladığı Ulusal Güvenlik Stratejisi’nde Çin’i “rakip” ve “revizyonist güç” olarak tanımlayarak Washington’un Pekin’le olan doğrudan rekabetini başlatmıştır.[4] Bu strateji, ticaret savaşı gibi çeşitli alanlarda Çin’e karşı meydan okumayı içermektedir. Trump yönetimi, özellikle son yılında Çin-ABD ilişkilerine daha fazla belirsizlik ve doğrudan çatışma unsuru eklemiştir. Trump’ın Tayvan Boğazı dahil olmak üzere güvenlik endişelerini bilinçli olarak artırması, Çin mallarına yönelik cezai gümrük vergileri uygulaması ve Huawei, ZTE ve TikTok gibi Çinli teknoloji şirketlerine geniş kapsamlı kısıtlamalar getirmesi, ikili ilişkilerde ciddi bir etki yaratarak ikili ilişkilere zarar vermiştir.[5]

Biden yönetimi, Trump’ın ani, kısa vadeli ve tek taraflı sert politikalarından farklı olarak Amerika’nın çıkarlarını koruyarak Çin’le rekabeti daha sürdürülebilir ve uzun vadeli bir politikaya dayandırma çabasındadır. Bunun yanı sıra Trump’dan farklı olarak, Çin’le gerekli stratejik iletişimi sürdürmeye istekli ve iklim değişikliği gibi çeşitli konularda işbirliği eğilimindedir.

Biden, Çin’le olan stratejik rekabetin en önemli unsuru olarak teknolojiyi görmektedir. Bu kapsamda Çinli kuruluşlara kısıtlamalar ve yaptırımlar getirerek teknoloji ürünlerine erişimi engellemeye çalışmaktadır. Göreve geldikten sonra Trump dönemi gümrük vergilerini büyük ölçüde yürürlükte tutmuştur ve ardından Çin’in askeri ve teknolojik yeteneklerini geliştirmek için kullanılan Amerikan yüksek teknolojisinin ve finansmanının Çin’den ithal edilmesini engellemeyi amaçlayan bir dizi politika geliştirmiştir.[6] Biden’ın gümrük vergilerini artırmayacak olsa bile Çin’in yüksek teknolojili ürün geliştirme yeteneğini çok daha az olası hale getirebileceği düşünülmektedir. Bunun yanı sıra, Tayvan meselesinde Biden, Tayvan’ın sadık bir destekçisi olarak görünerek zaman zaman Tayvan’ın saldırıya uğraması halinde Amerika’nın adayı askeri olarak savunacağını belirtmiştir. Trump, bir sonraki Biden döneminde “Çin’i sınırlamayı amaçlayan daha başarılı, çok taraflı ortak bir çaba”nın görülebileceğini öne sürmüştür.[7]

Trump, Çin’i rakip olarak belirlerken Pekin’e karşı katı bir politika duruşuna geri dönme sözü vermiştir. Seçim kampanyasında adil olmayan ticaret uygulamaları olarak gördüğü uygulamalarla mücadele etmek için Çin ithalatına %60’a varan bir gümrük vergisi uygulayabileceği ve temel “kalıcı normalleştirilmiş ticari ilişkiler” statüsünü iptal edebileceği yönündeki spekülasyonları artırmıştır.[8] Trump’ın tekrar devasa ticaret gümrük vergileriyle dönmesi Çin ekonomisini olumsuz etkileyecektir. Bu da Çin’i alternatif pazarlarla daha yakın ilişkiler kurmaya itecektir. Diğer yandan Trump, tekrar göreve gelmesi halinde Biden’ın Hint-Pasifik Ekonomik Çerçevesi’nin (IPEF) “birinci günden ölü” olacağını söylemiştir.[9] Çin’in ekonomik etkisine karşı bir denge sağlamak üzere 13 bölge ülkesiyle Biden liderliğinde imzalanan bu çerçevenin bozulması, Amerika’nın diğer ülkelerle olan ortaklığının da bozulmasına yol açabilir.

Trump’ın seçim kampanyası sırasınca yaptığı “Çin karşıtı” söylemleri, ikinci bir ticaret savaşının başlatılabileceğini işaret etmektedir. Buna karşın ticaret savaşının Amerikan ekonomisine yarardan çok zarar verdiği açıktır. Çin mallarına uygulanan yüksek gümrük vergileri ne ABD üretimini artırmıştır ne de Çin’le olan ticaret açığını azaltmıştır. Bunun yerine ABD firmaları ve tüketicileri, Çin ithalatına uygulanan gümrük vergilerinin yükünü taşımıştır. Bu da işletmeler için daha yüksek maliyetlere ve ABD ürünlerinin uluslararası rekabet gücünde büyük bir düşüşe yol açmıştır.[10]

Yaklaşık bir yıl önce kırsal kesimdeki Cumhuriyetçilerin çoğunun Trump’ın Çin ithalatına yeni gümrük vergileri uygulama önerisini reddetmesi ve kaygılı Cumhuriyetçilerin böyle bir olasılığa karşı çıkma konusunda ihtiyatlı bir şekilde çeşitli Demokratlarla aynı safta yer aldığına bakılırsa, Çin’le yeni bir ticaret savaşı başlatmak Cumhuriyetçiler arasında bölünmeleri daha da artıracaktır. Bu da ABD-Çin arasındaki yeni dönem stratejik rekabetin ticaret savaşından ziyade teknoloji alanında olacağını işaret etmektedir.

Hudson Enstitüsü Çin Merkezi Direktörü Miles Yu, ABD’nin Çin konusunda iki partili bir anlaşmaya vardığını ve iki tarafın “hemen hemen aynı Çin politikasını” paylaştığını söylemiştir.[11]  Sonuç olarak 2024 Başkanlık Seçimleri’nde kim seçilirse seçilsin, Çin’i ana rakibi olarak görmeye devam edecek ve Çin’e karşı sert politikalarına devam edecektir. Kısa vadede verilen ani politika tepkileri arasındaki farklar Trump ile Biden’ı uzaklaştırsa da uzun vadede ABD’nin Çin’e yönelik politikaları Trump ve Biden arasında çok fark yaratmayacaktır. Fakat Trump’ın ani ve kısa vadeli politikalarıyla öne çıkması, Trump’ı öngörülemez bir güç yapmaktadır ve bu da Çin’in daha hazırlıklı olması gerektiği anlamına gelmektedir.


[1] “Biden slightly behind Trump but voters’ views of economy improve, poll shows”, The Guardian, https://www.theguardian.com/us-news/2024/mar/13/biden-trump-economy-poll, (Erişim Tarihi: 20.03.2024).

[2] “China is worried about the return of Trump, but it also sees opportunities if he wins”, CNN, https://www.cnn.com/2024/03/10/china/china-two-sessions-trump-election-analysis-intl-hnk/index.html, (Erişim Tarihi: 20.03.2024).

[3] Aynı yer.

[4] “Biden vs Trump: Who Would Have a Bigger Impact on China-US Relations?”, The Diplomat, https://thediplomat.com/2023/12/biden-vs-trump-who-would-have-a-bigger-impact-on-china-us-relations/, (Erişim Tarihi: 19.03.2024).

[5] Aynı yer.

[6] “China is worried about the return of Trump, but it also sees opportunities if he wins”, CNN, https://www.cnn.com/2024/03/10/china/china-two-sessions-trump-election-analysis-intl-hnk/index.html, (Erişim Tarihi: 20.03.2024).

[7] Aynı yer.

[8] Aynı yer.

[9]“Trump vows to kill Asia trade deal being pursued by Biden if elected”, Reuters, https://www.reuters.com/world/us/trump-vows-kill-asia-trade-deal-being-pursued-by-biden-if-elected-2023-11-19/, (Erişim Tarihi: 21.03.2024).

[10] “Would Donald Trump Start a China-US Trade War 2.0?”, The Diplomat, https://thediplomat.com/2024/02/would-donald-trump-start-a-china-us-trade-war-2-0/, (Erişim Tarihi: 21.03.2024).

[11] “China sees two ‘bowls of poison’ in Biden and Trump and ponders who is the lesser of two evils”, AP, https://apnews.com/article/china-us-election-biden-trump-7308b0d650b8ea309f343dec00d0b827, (Erişim Tarihi: 22.03.2024).

The post Trump’ın Yeniden Seçilmesi Durumunda Çin-ABD İlişkileri Nasıl Gelişir? appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
https://www.ankasam.org/trumpin-yeniden-secilmesi-durumunda-cin-abd-iliskileri-nasil-gelisir/feed/ 0
Nijer’in Amerikan Askerlerini Sınır Dışı Etmesi: Afrika’da Değişen Jeopolitik İttifaklar https://www.ankasam.org/nijerin-amerikan-askerlerini-sinir-disi-etmesi-afrikada-degisen-jeopolitik-ittifaklar/ https://www.ankasam.org/nijerin-amerikan-askerlerini-sinir-disi-etmesi-afrikada-degisen-jeopolitik-ittifaklar/#respond Wed, 27 Mar 2024 11:31:22 +0000 https://www.ankasam.org/?p=76215 17 Mart 2024 tarihinde Nijer’in Amerika Birleşik Devletleri’yle (ABD) askeri işbirliği anlaşmasını feshettiğini açıklaması ve bunun sonucunda 1.000 Amerikan silahlı kuvvetleri personelinin sınır dışı edilmesi, Sahel bölgesinde yankı uyandırmış ve ülkenin dış politika yörüngesinde önemli bir sapmaya işaret etmiştir. Nijer’de General Abdourahamane Tchiani liderliğindeki askeri cunta tarafından açıklanan bu karar, aralarında Afrika İşlerinden Sorumlu Dışişleri […]

The post Nijer’in Amerikan Askerlerini Sınır Dışı Etmesi: Afrika’da Değişen Jeopolitik İttifaklar appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
17 Mart 2024 tarihinde Nijer’in Amerika Birleşik Devletleri’yle (ABD) askeri işbirliği anlaşmasını feshettiğini açıklaması ve bunun sonucunda 1.000 Amerikan silahlı kuvvetleri personelinin sınır dışı edilmesi, Sahel bölgesinde yankı uyandırmış ve ülkenin dış politika yörüngesinde önemli bir sapmaya işaret etmiştir.

Nijer’de General Abdourahamane Tchiani liderliğindeki askeri cunta tarafından açıklanan bu karar, aralarında Afrika İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Molly Phee ve ABD Afrika Komutanlığı Başkanı General Michael Langley gibi üst düzey yetkililerin de bulunduğu Washington’dan bir heyetle yapılan görüşmelerin ardından alınmıştır. General Abdourahamane Tchiani’nin askeri cuntasından yapılan açıklamalara göre; ABD heyetinin ziyareti yerleşik diplomatik protokollere uymamış, ayrıca şeffaflık ve karşılıklı saygı konusunda endişelere yol açmıştır. Nijer hükümeti, Amerikan heyetini küçümseyici bir tavır takınmakla ve görüşmeler sırasında Nijer’in ortaklıklarını dikte etmeye çalışmakla suçlamıştır.[1] Diplomatik görgü kurallarına uyulmadığına dair bu algı Nijer tarafından şiddetle kınanmış ve ikili ilişkileri daha da karmaşık hale getirmiştir.

Nijer’in siyasi manzarası, Temmuz 2023 tarihinde General Abdourahamane Tchiani’nin seçkin bir muhafız gücüne liderlik ederek Başkan Mohamed Bazoum’u gözaltına almasıyla dramatik bir hal almıştır. ABD’nin de aralarında bulunduğu uluslararası toplum, Nijer’de ordunun yönetime el koyması gibi görünen bu olayı derhal kınamıştır. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, yaptığı açıklamada, demokratik süreçlerin korunmasının önemini vurgulayarak Başkan Bazoum’un derhal serbest bırakılması çağrısında bulunmuş ve meşru başkanlığını desteklediklerini teyit etmiştir.

Bu darbenin ardından ABD, ülkenin askeri güçleriyle güvenlik işbirliğini askıya alarak hızlı bir şekilde karşılık vermiştir. Bununla birlikte üst düzey Pentagon yetkilileri, Nijer’in bölgesel terörle mücadele çabalarındaki kritik rolünün altını çizerek bu ülkedeki varlığın sürdürülmesinin önemini vurgulamışlardır.[2] Nijer, Afrika’nın Sahel bölgesinde stratejik bir konumda bulunmaktadır. Bu bağlamda ülke, El Kaide ve diğer aşırılık yanlısı örgütler gibi grupların faaliyet gösterdiği terörle mücadelede kilit bir müttefik olarak yer almaktadır.

Nijer’in geniş ve büyük oranda kontrolsüz sınırları, onu yasadışı faaliyetler için güvenli sığınaklar ve geçiş yolları arayan terörist gruplar için cazip bir sığınak haline getirmektedir. Geniş çöl arazisi ve seyrek nüfusu, etkili gözetim ve kolluk kuvvetleri için zorluklar yaratmakta ve terörist grupların görece cezasız bir şekilde yer edinmeleri ve saldırılar düzenlemeleri için geniş fırsatlar sunmaktadır. Bu nedenle Batılı güçlerin ülkede güçlü bir varlık göstermesi bir zorunluluk haline gelmektedir.

Komşu Mali ve Burkina Faso’da yaşanan gelişmelere paralel olarak Nijer de dış ilişkilerinde kararlı adımlar atmış, özellikle de Fransız ve diğer Avrupalı güçleri topraklarından kovmuştur. Daha önce Sayın Bazoum’un başkanlığı döneminde Fransa önemli bir askeri ortak olarak görülüyordu. Bazoum, 2022 yılında Mali’den çekilmelerinin ardından Fransız birliklerinin ve diğer Avrupalı özel kuvvetlerin Nijer’in batı sınır bölgelerine konuşlandırılması için aktif olarak çaba sarf etmişti. Bu bölgeler özellikle cihatçı saldırılara karşı savunmasızdı ve Nijer komutası altında faaliyet gösteren uluslararası güçlerin varlığı güvenlik ve istikrarın desteklenmesi için gerekli görülüyordu.

Ancak Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un geçen yıl gerçekleşen darbeyi şiddetle kınamasının ardından Nijer’in yeni askeri yöneticileri, politikalarında radikal bir değişikliğe gitmeyi tercih etmiştir. Yeni yönetim, daha önceki işbirliğinden ayrılma sinyalleri veren bir hamleyle Fransız güçlerinin Nijer topraklarından çekilmesini talep etmiştir. Niamey, Batı’nın dış askeri varlığını ortadan kaldırarak ilişkilerini yeniden ayarlamayı ve ulusal çıkarları ve stratejik hedefleriyle daha uyumlu ortaklıklara öncelik vermeyi amaçlamaktadır.

Bu bağlamda Rusya, Nijer’in dış politika hesaplarında önemli bir oyuncu olarak ortaya çıkmaktadır. Abdramane, Rusya’nın Nijer’in uzun süredir askeri işbirliği anlaşmaları yaptığı bir ortağı olduğunu ve esas olarak terörle mücadele çabalarını desteklemek için gerekli askeri teçhizatı edinmeyi amaçladığını vurgulamıştır.

Nijer’in, ABD’nin Rusya ve İran’la gizli anlaşmalar yaptığı, özellikle de uranyum ticareti yaptığı yönündeki suçlamalarını reddetmesi, egemenlik meselelerine dışarıdan müdahale edilmesine karşı bir duruş sergilediğini göstermektedir. Bu bağımsızlık iddiasının ortasında, ABD’nin Nijer’e demokrasi ve Rusya ile angajmanları gibi konularda ders verme tutumu, Afrika uluslarının eylemliliğini ve özerkliğini azaltan daha geniş bir anlatının altını çizmektedir.

Güvenlik alanında ise Abdramane, Nijer ile ABD arasında 2012 yılında imzalanan askeri işbirliği anlaşmasının karşılıklı rızanın bir ürünü olmadığını, aksine Nijer’e dayatıldığını ve Batı Afrika ulusunun egemenliğini ve demokratik ilkelerini baltaladığını vurgulamıştır. Abdramane, yaptığı açıklamada, anlaşmanın Nijer’in yönetim yapılarını yöneten anayasal ve demokratik normlara ters düştüğünü vurguladı. Bu tür anlaşmaların dış güçler tarafından dayatılmak yerine şeffaf bir şekilde ve Nijer halkının iradesine uygun olarak müzakere edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Abdramane ayrıca anlaşmanın Nijerya halkının istekleri ve çıkarlarıyla örtüşmediğini de savunmuştur. Anlaşmanın sadece özünde adaletsiz olmakla kalmadığını, aynı zamanda ülkenin daha geniş sosyoekonomik ve güvenlik ihtiyaçlarına hizmet etmede de başarısız olduğunu iddia etmiştir.[3]

ABD’li yetkililer ve Batılı analistler, cuntanın Nijer’deki Amerikan askeri varlığını geri çekme kararının ardındaki gerçek niyetine ilişkin belirsizliklerini dile getirmişlerdir. Sınır dışı etme duyurusu, sert görünmekle birlikte cuntanın asıl amacının Amerikan güçlerini tamamen çıkarmak mı yoksa bu açıklamayı müzakerelerde bir pazarlık kozu olarak kullanmak mı olduğuna dair soru işaretleri devam etmektedir.[4]


[1] “Niger Ends ‘Unfair’ Military Accord With US, Reveals Threats Were Made”, Almayadeen, https://english.almayadeen.net/news/politics/niger-ends–unfair–military-accord-with-us–reveals-threats, (Erişim Tarihi: 22.03.2024).

[2] “Niger Ends Military Agreement With US, Calls It ‘Profoundly Unfair’”, CNN, https://edition.cnn.com/2024/03/16/africa/niger-ends-us-military-agreement-intl-hnk/index.html, (Erişim Tarihi: 22.03.2024).

[3] “Niger Ends Military Co-Operation Agreement With US”, Report Azerbaijan, https://report.az/en/other-countries/niger-ends-military-co-operation-agreement-with-us/, (Accessed: 22.03.2024).

[4] “U.S Searching for A Way to Keep Troops in Niger”, The New York Times, https://www.nytimes.com/2024/03/21/us/politics/niger-us-troops-coup.html, (Erişim Tarihi: 22.03.2024).

The post Nijer’in Amerikan Askerlerini Sınır Dışı Etmesi: Afrika’da Değişen Jeopolitik İttifaklar appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
https://www.ankasam.org/nijerin-amerikan-askerlerini-sinir-disi-etmesi-afrikada-degisen-jeopolitik-ittifaklar/feed/ 0
AB’nin Genişlemesi: Kararlar, Zorluklar ve Gelecek Perspektifleri https://www.ankasam.org/abnin-genislemesi-kararlar-zorluklar-ve-gelecek-perspektifleri/ https://www.ankasam.org/abnin-genislemesi-kararlar-zorluklar-ve-gelecek-perspektifleri/#respond Wed, 27 Mar 2024 09:05:22 +0000 https://www.ankasam.org/?p=76196 Avrupa Birliği’nin (AB) genişlemesi, kıtanın siyasi, ekonomik ve kültürel entegrasyonunda önemli bir rol oynamaktadır. Bu amaç doğrultusunda AB, komşu bölgelerindeki ülkeleri aday ülke veya potansiyel aday ülke statüsüne alarak entegrasyon sürecine dahil etmeye çalışmaktadır. Ancak son yıllarda, özellikle Batı Balkanlar ve Doğu Avrupa’daki bazı ülkelerle ilgili olarak genişleme sürecinde yaşanan belirsizlikler ve gecikmeler göze çarpmaktadır.[1] […]

The post AB’nin Genişlemesi: Kararlar, Zorluklar ve Gelecek Perspektifleri appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Avrupa Birliği’nin (AB) genişlemesi, kıtanın siyasi, ekonomik ve kültürel entegrasyonunda önemli bir rol oynamaktadır. Bu amaç doğrultusunda AB, komşu bölgelerindeki ülkeleri aday ülke veya potansiyel aday ülke statüsüne alarak entegrasyon sürecine dahil etmeye çalışmaktadır. Ancak son yıllarda, özellikle Batı Balkanlar ve Doğu Avrupa’daki bazı ülkelerle ilgili olarak genişleme sürecinde yaşanan belirsizlikler ve gecikmeler göze çarpmaktadır.[1]

Özellikle Ukrayna, Moldova ve Bosna-Hersek gibi ülkelerin AB üyeliği için yürüttüğü müzakerelerde yaşanan gecikmeler ve belirsizlikler, AB’nin iç dinamikleri ve uluslararası ilişkilerdeki değişen koşulların bir yansımasıdır. Örneğin Ukrayna’nın AB üyeliği için yapılan müzakerelerde, AB içindeki siyasi farklılıklar ve Rusya’yla ilişkilerdeki gerilimler müzakerelerin ilerlemesini engelleyebilmektedir.

Avrupa Birliği’nin (AB) Ukrayna’nın katılım sürecindeki ilerlemesi, son dönemde beklenmedik bir durağanlıkla karşılanmıştır. Haziran ayındaki Avrupa seçimlerinin ve ardından Avrupa Birliği Konseyi’nin Macaristan Başkanlığı’nın etkisiyle, Kiev’le müzakerelerin başlaması ertelenmiştir. Bu durum, AB’nin genişleme politikasının karmaşıklığını ve iç dinamiklerini bir kez daha gözler önüne sermektedir.

Ukrayna’nın adaylık süreci, 19 Şubat’ta başlamasına rağmen, AB’nin Ukrayna’nın katılımına yönelik tutumu beklenenden daha az aktif olmuştur. Angela Merkel’in eski bakanı ve Ukrayna’nın yanında duran bir figür olarak bilinen isim, sürekli olarak Kiev’in yanında yer alarak, üye devletlerin yapmaya hazır olmadıkları vaatlerde bulunmaktan çekinmemiştir. Ancak Rusya’nın 2022 yılındaki saldırısının ardından Paris ve Berlin, daha temkinli bir yaklaşım sergilemişler ve aceleci davranmaktan kaçınmışlardır.[2]

21 Şubat 2024 tarihinde Ukrayna’nın resmi adaylık statüsüne sahip olmasından bu yana AB’ye katılmak için bir sonraki aşama olan müzakerelerin çerçevesi, Avrupa seçimlerinden önce hazır olmayacak şeklinde bir açıklama yapılmıştır. Ancak mart ayına kadar bu durumun gündemde olduğu belirtilmiştir.

Bu karar, dönüşümlü AB Konsey başkanlığı tarafından toplanan bir hükümetlerarası konferansta 27 üye devlet tarafından oybirliğiyle kabul edilmelidir. Ancak, yılın ikinci yarısında Macaristan’ın bu görevi üstlenmesi, Ukrayna’nın müzakerelerinde belirsizlik yaratmaktadır. Başbakan Viktor Orban’ın Ukrayna’nın Avrupa’da yeri olmadığına dair sık sık yaptığı açıklamalar, sürecin hızlanması için bir engel oluşturmaktadır.

AB Antlaşmalarından bazı özgürlüklerin alınması gerekmese de 27 üye devleti (Fransa gibi daha genişleme konusunda isteksiz olanlar bile) aynı şekilde davranmıştır. Ukrayna’nın kriterleri karşılamamasına rağmen Kiev’e adaylık statüsü verilmesi, AB’nin Kiev’e ve Moskova’ya güçlü bir siyasi sinyal gönderme isteğinden kaynaklanmaktadır.

Diğer yandan, Gürcistan ve Macaristan gibi ülkelerin AB üyelik sürecindeki rolü ve etkisi de tartışma konusudur. Özellikle Macaristan’ın AB genişlemesi konusundaki tutumu ve Ukrayna’nın üyelik sürecindeki ilerlemeyi engelleyici rolü, AB’nin genişleme politikasının zorluklarını göstermektedir.

Aralık 2023 tarihinde AB liderleri, Ukrayna ve Moldova’yla katılım müzakerelerini başlatma kararı alırken, Bosna-Hersek’in müzakereleri başlatma önerisi gündeme gelmiştir. Ancak, müzakerelerin başlamaması ve ilerlemenin yavaş olması, çeşitli faktörlerin etkisi altında gerçekleşmektedir. 2024 yılının Mart ayında müzakereler hala başlamamıştır. Bu noktada Avrupa Parlamentosu, Haziran seçimlerinden önce bu süreci – özellikle Kiev ile – hızlı ilerletmekten çekinmektedir.

Diğer yandan Avrupa Komisyonu, Avrupa Birliği’nin Bosna-Hersek’le katılım müzakerelerini başlatmasını önermeye hazırlanmaktadır. Başkan Ursula von der Leyen, Batı Balkan ülkesindeki hala devam eden etnik ayrılıklara rağmen, bölgedeki Rusya ve Çin etkisinin artmasına nedeniyle AB’nin yürütme kolunun, üye devletlere Saraybosna ile müzakereleri başlatma çağrısında bulunacağını belirtmiştir. Ancak Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi ve Moskova ve Pekin’in etki kazanmasına yönelik atılan adımlar, AB yetkililerini süreci hızlandırmaya zorlamaktadır. [3]

Von der Leyen, süreci hızlandırmak istediklerini şu sözlerle açıklamıştır: [4]

Batı Balkanların yakınlaşmasını sadece beklemenin yeterli olmadığını fark ettik. Kapının açık olduğunu söylemek yeterli değil. Ayrıca sorumluluk almalı ve onların birliğimize giden yolunu her türlü olası şekilde desteklemeliyiz”

AB liderlerinin gelecek hafta Brüksel’de yapacakları zirvede tavsiyeyi tartışmaları beklenmektedir. Pro-Rus ayrılıkçı Bosna Sırp lideri Milorad Dodik, ülkede başkanlık ve diğer siyasi fonksiyonları zayıflatmaya devam ettiğinden dolayı diğer üye devletlerin müzakere sürecini onaylaması kesin görülmemektedir.

AB’deki Bosna’nın en büyük destekçileri (Avusturya, Hırvatistan, Macaristan ve Slovenya) Bosna’nın adaylığının Ukrayna ve Moldova’ya kabul edilmemesi için potansiyel vetolarını kullanarak Saraybosna’yı onaylamayı amaçlamaktadır. Ancak Bosna’nın AB’ye katılmasını, iki Doğu Avrupa ülkesinden daha az hak ettiğini düşünen birçok AB ve AB üye devletlerinden yetkili bulunmaktadır.

AB liderleri, Mart ayının sonuna kadar Bosna’nın ne kadar ilerleme kaydettiğine dair Avrupa Komisyonu raporu istemiştir. AB liderleri, 21-22 Mart 2024 tarihlerinde Brüksel’de bir zirve için tekrar bir araya geleceklerdir. Ancak Almanya ve Fransa’nın AB’nin genişlemeye odaklanmamasını tercih ettiği ve bunun yerine Ukrayna’nın silahlandırılmasıyla ilgilenmeyi tercih ettiği yönünde fikirler bulunmaktadır.

Bosna, 2022 tarihinde AB adayı statüsü verilmiştir. Bloğa katılmak için, ülkelerin yasaları ve standartları uyumlaştırması ve kurumlarının ve ekonomilerinin demokratik normları karşıladığını göstermesi gereken uzun bir süreçten geçmeleri gerekmektedir. [5] Von der Leyen, Bosna’nın “daha fazla ilerlemeye” ihtiyacı olduğunu kabul etmiştir, ancak “etkileyici adımlar” attığını vurgulamıştır. [6]


[1] “The Future of EU Enlargement”, Open Access Government, https://www.openaccessgovernment.org/the-future-of-eu-enlargement/173439/, (Erişim Tarihi: 12.03.2024).

[2] “EU Accession Negotiations: Ukraine Can Wait”, Le Monde, https://www.lemonde.fr/en/international/article/2024/02/25/eu-accession-negotiations-ukraine-can-wait_6556134_4.html, (Erişim Tarihi: 12.03.2024).

[3] “EU Commission to Recommend Accession Talks With Ukraine, Moldova, Georgia, Bosnia”, Radio Free Europe/Radio Liberty, https://www.rferl.org/a/ukkraine-moldova-georgia-bosnia-eu-enlargement/32857223.html, (Erişim Tarihi: 12.03.2024).

[4] Aynı yer.

[5]  “European Commission to Recommend EU Accession Talks With Bosnia”, Al Jazeera, https://www.aljazeera.com/news/2024/3/12/european-commission-to-recommend-eu-accession-talks-with-bosnia, (Erişim Tarihi: 12.03.2024).

[6] “Commission Proposes to Open EU Accession Negotiations with Bosnia and Herzegovina and Updates Progress Made”, European Commission, https://neighbourhood-enlargement.ec.europa.eu/news/commission-proposes-open-eu-accession-negotiations-bosnia-and-herzegovina-and-updates-progress-made-2024-03-12_en, (Erişim Tarihi: 12.03.2024).

The post AB’nin Genişlemesi: Kararlar, Zorluklar ve Gelecek Perspektifleri appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
https://www.ankasam.org/abnin-genislemesi-kararlar-zorluklar-ve-gelecek-perspektifleri/feed/ 0
Kripto Finans ve Çatışmalar: Çatışma Ortamları ile Kripto Paraların Değeri İlişkisi https://www.ankasam.org/kripto-finans-ve-catismalar-catisma-ortamlari-ile-kripto-paralarin-degeri-iliskisi/ https://www.ankasam.org/kripto-finans-ve-catismalar-catisma-ortamlari-ile-kripto-paralarin-degeri-iliskisi/#respond Tue, 26 Mar 2024 11:36:12 +0000 https://www.ankasam.org/?p=76066 Kripto para ya da daha genel bir ifadeyle merkezî olmayan finans (DeFi-Decentralized Finance) özellikle son on yılda günümüz uluslararası ilişkileri bakımından dikkat çeken bir gerçeklik olarak gündemdeki yerini almıştır. Hayatımıza girdiği günden itibaren birçok açıdan ele alınan kripto piyasası, son dönemde uluslararası sistemdeki etkisiyle de incelenmeye başlanmıştır. Genel bir kanı, savaş ve çatışma ortamlarında bilhassa […]

The post Kripto Finans ve Çatışmalar: Çatışma Ortamları ile Kripto Paraların Değeri İlişkisi appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Kripto para ya da daha genel bir ifadeyle merkezî olmayan finans (DeFi-Decentralized Finance) özellikle son on yılda günümüz uluslararası ilişkileri bakımından dikkat çeken bir gerçeklik olarak gündemdeki yerini almıştır. Hayatımıza girdiği günden itibaren birçok açıdan ele alınan kripto piyasası, son dönemde uluslararası sistemdeki etkisiyle de incelenmeye başlanmıştır.

Genel bir kanı, savaş ve çatışma ortamlarında bilhassa altın ve kıymetli emtiaların değer kazandığı yönündedir. Göç durumlarında da mücevher ve altın takılar gibi nispeten pahada ağır yükte hafif kıymetli takıların ilk taşınan eşyalar arasında olduğu yaygın bir kanıdır. Ancak bilhassa yüklü miktarda altın taşımak kolay değildir ve bu bağlamda yeni elektronik ve kripto para teknolojilerinin de dünyanın birçok yerinde kullanılabilmesi ve sanal ortamda tutulması, çatışma durumlarında önemli bir avantaj teşkil etmektedir.

Yakın dönemde küresel sistemde oluşan bazı çatlaklar yeni soru ve konuların gündeme gelmesine neden olmuştur. Bu süreçte, özellikle Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşta kripto paraların oynadığı rol sorgulanmaya başlanmıştır. Savaşın süresi arttıkça bu sorular değişmiş veya derinleşmiştir. Savaşın başladığı 2022 yılının başlarında sorulan soruların geneli ‘Savaşın kripto piyasasına etkisi ne olacak?’ şeklindeyken; bugün kriptonun savaştaki etkisinin ne olduğu tartışılmaktadır.

Neden Kripto Para?

Kripto paraların birçok farklı statüye sahip aktör tarafından gittikçe daha fazla talep görmesinde iki temel faktörün rol oynadığı söylenebilir. Bunlardan ilki işlem kolaylığıdır. Özellikle kriz dönemlerinde basılı banknotları işleme sürmek oldukça zorlaşabilir. Ayrıca para çekmek ve bunu farklı bir para birimine çevirmek imkansızlaşabilir. Öte yandan kriz bölgelerinde nakdi para taşımak güvenlik açısından sorunlar teşkil edebilir. Dolayısıyla kripto kullanmak bir yandan zaman kazandırırken bir yandan da görece daha güvenli bir alternatif sunar. Kriptoların tercih edilmesinin oldukça önemli bir diğer sebebi ise regülasyona tabi olmamasıdır. Bu durum merkezileşmiş ve yasalarla düzenlenmiş piyasanın arkasından dolanmaya olanak sağlamaktadır. Nitekim temel olarak bu nedenlerle ülkelerin, iş dünyasının ve sıradan vatandaşın kriptolara yönelmesi durumu ortaya çıkmaktadır. Bu yöneliş, yaptırımların hedefi olan ve/veya çatışma bölgesinde yer alan ülkelerde ise çok daha üst boyutlara ulaşmaktadır.

Şubat 2022 tarihinde Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı savaş, küresel ekonomiyi birçok açıdan derin şekilde etkilemiştir. Nitekim kripto piyasası da bu etkiden nasibini almıştır. Savaş başlarken birçok kişinin merak ettiği konu; savaşın kripto piyasasını nasıl etkileyeceği olmuştur. Elbette diğer ekonomi konularında olduğu gibi, küresel ölçekte etkiye sahip bu tarz çatışmalar kripto piyasasında da ilk etapta bir daralma yaratmıştır. Savaşın başlamasını takip eden süreçte, kısa dönemli veriler Bitcoin ve Rusya-Ukrayna Savaşı arasında negatif bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur.[1] Savaşın başlarındaki bu düşüşün birçok farklı sebebi de sıralanabilir. Ancak bu noktada savaşın yarattığı kaos ve piyasaya dair olumlu öngörülerin azalması söz konusu ters ilişkide etkili olmuştur. Öte yandan savaş ilerledikçe sorulan soruların ve piyasadaki gidişatın yönü de değişmiştir.

Değinildiği üzere savaşın kripto piyasasına ilk etkisi bir şok niteliğinde ve olumsuz olmuştur. Ancak daha ilk günlerden itibaren savaşan ülkelerin ve toplumlarının kriptoya olan ilgisi farklı nedenlerle artmıştır. Bu artış gittikçe piyasanın hacmini genişletmiş ve bugün kripto paralar tekrar değer kazanmaya başlamıştır. Daha önce de belirtildiği üzere kriz coğrafyalarında kriptoların tercih edilmesindeki temel neden merkezi bir finans yapısına bağlı olmamasıdır. Elbette kriptoya bu yönelişi tek bir açıdan ele almak yanlış olacaktır. Merkezî olmayan bu finans sistemi farklı aktörlere farklı faydalar sağlamaktadır. Kripto paraların devletler kadar sıradan bireyler için de önemli olduğunu hatırlatmak gerekir. Buna ek olarak; regülasyona tabii olmaması kriptoların daima kötü amaçla kullanılacağı anlamına da gelmemektedir. Dolayısıyla birey ve devletin kriptoyu kullanışı arasındaki ayrıma bir de hangi amaçlara yönelik kullanıldığına dair bir sınıflandırmayı dahil etmek gerekmektedir.

Bilindiği üzere çatışma bölgelerinde fiziki ve teknolojik altyapı muazzam bir hasara uğramaktadır. Nitekim Ukrayna’da da savaşın başladığı günlerde bu hasar hissedilmiştir. Korku ve panik tüm bölgeyi hızla sarmıştır. Birçok sivilin ilk tepkisi canlarını kurtarmak için ülkeyi terk etmek olmuştur. Elbette bu terk ediş veya orada kalanlar için savaşın ortasında yaşama süreci boyunca oluşan para ihtiyacı sistemleri kilitlemiş ve birçok mağduriyet yaratmıştır. Dolayısıyla bölgedeki bireylerin çıkış yolu kripto paralar olmuştur. Örneğin savaşın başlarında Ukrayna’da mahsur kalan Türk öğrenciler, biletlerini kripto paraları işleme sokarak almışlardır. Zararına da olsa böyle bir yöntemle ilerlenmesinin sebebi kriptoların kaosun ortasında bir çıkış bileti sunması ve zaman konusunda kazanç elde ettirmesidir.

Savaş ilerledikçe kriptoların sıradan vatandaşlar için kullanımı da gittikçe artmıştır. Bunun temel nedeni Ukrayna için savaşın bölgede yarattığı kaos iken Rusya’da yaşayanlar için ise yaptırımlardır. Uluslararası İlişkiler’de yaptırımlar, bir devletin uluslararası hukuku çiğnediği durumlarda, silahlı çatışmaya alternatif olarak kullanılan kısıtlama ve cezalandırma uygulamalarıdır. Bu noktada söz konusu alternatifler arasında en önemli yeri tutan yaptırım türü, ekonomik yaptırımlardır. Nitekim Ukrayna Savaşı’nda da Batı’nın ilk başvurduğu yöntem bu olmuştur. Savaşın başlamasının akabinde Rusya’ya yönelik yaptırım ve ambargo kararları alınmış ve bugün de alınmaya devam etmektedir.

Elbette bu kararlar hedeflenen ülke ve hükümeti kadar o ülkenin insanlarını da etkilemektedir. Yaptırım uygulanan ülkelerdeki bireylerin, mali kısıtlamalar nedeniyle normal ticari işlemler olarak değerlendirilebilecek işlemleri gerçekleştirmesi neredeyse imkansızdır.[2] Nitekim bu imkânsızlık savaşın henüz başlarından itibaren Rus halkını kriptoya yöneltmiştir. Reuters’ın CryptoCompare’den aktardığı bilgilere göre, Ruble ile kripto para birimleri arasındaki ticaret hacmi, geçen haftaya göre üç kat artarak, savaşın beşinci günü olan Pazartesi günü 15,3 milyar rubleye ulaşmıştır.[3] Görüldüğü üzere ekonomik ilerleyiş ve kur oynaklığı konusunda kaygılı olan, yaptırıma tabi ülke vatandaşları, bu şekilde kayıplarını minimize etmeye çabalamıştır. Ancak bu konunun küresel birçok etkisi olan, devletler düzeyindeki, farklı bir boyutu da bulunmaktadır.

Yaptırım veya çatışma bölgesindeki devletlerin kriptoyu en çok kullandığı alanların başında yardımlar gelmektedir. Bunun nedeni yine aynı şekilde zamandan tasarruf ve regülasyonların atlatılmasıdır. Bu noktada gelen dış yardımların yalnızca yabancı devletlerden değil direkt yabancı ülke vatandaşlarından da alınanları kapsadığını belirtmek gerekmektedir. Özellikle Ukrayna hükümetinin bu yolla dikkate değer bir gelir elde ettiği görülmektedir. Ukrayna, savaş başlar başlamaz kripto üzerinden yapılması beklenen yardımlar için adresler paylaşarak bu yöntemin sıklıkla kullanılacağının sinyalini vermiştir. Savaşın başlamasından iki gün sonra Ukrayna Hükümeti, resmi Twitter hesabı üzerinden, bağış yapılması için iki kripto hesabı paylaşmıştır.[4] Nitekim beklendiği gibi olmuş ve ilk günden itibaren bağışlar artarak devam etmiştir. Rusya da bu yolla bir miktar yardım almıştır fakat, Ukrayna’nın çok altında kalmıştır. Savaşın ilk yılının tamamlamasının ardından, Londra merkezli Elliptic’in oluşturduğu tablo durumu göstermektedir.

Tablo 1. Savaşın İlk Yılında Kripto Üzerinden Alınan Bağışlar

Kaynak: “Crypto Donations To Ukraine And Russia: Breaking Down The Numbers”,Elliptic, https://www.elliptic.co/blog/analysis/crypto-donations-to-ukraine-and-russia-breaking-down-the-numbers, (Erişim Tarihi: 11.03.2024).

Elliptic’in Mart 2023 tarihli analizine göre kripto üzerinden gerçekleşen transferlerde, savaşı takip eden bir yılda Rusya 5 Milyon dolar altında yardım alırken Ukrayna’nın aldığı yardımlar 200 Milyon doları aşmıştır. Ayrıca yukarıdaki analize NFT’lerin (değiştirilemez jeton) eklenmediğini de belirtmek gerekir. Bunlar da dahil edildiğinde, bugün yani savaşın ikinci yılının dolduğu günlerde sanal piyasa üzerinden yapılan yardımların çok daha yukarılara çıktığı tahmin edilmektedir. Elbette Ukrayna’nın aldığı yardımların bu denli yüksek olmasının nedeni özellikle Batı’da yer alan müreffeh devletlerin desteği ile açıklanabilir. Rusya bu açıdan daha aşağıda gözükse bile, özellikle yaptırımları atlatmak için kripto piyasasını sıklıkla tercih etmektedir.

Değinildiği üzere, yaptırımların uluslararası bir normun zarar gördüğü durumlarda, fail devlete uygulandığı söylenir. Bu konu, içinde farklı tartışmaları da barındırmasıyla birlikte, diğer yandan da net bir realiteyi yansıtmaktadır. Kuzey Kore, İran ve son dönemde gittikçe şiddetini arttırarak Rusya söz konusu yaptırımların hedeflendiği ülkelerde başı çekmektedirler. Özellikle Ukrayna Savaşı’nı takip eden dönemde Rusya’ya yönelik yaptırımlar kuvvetli şekilde devreye sokulmuştur. Rusya da bu yaptırımları aşabilmek için kripto piyasasını ciddi oranda kullanmaya başlamıştır.

Yaptırıma maruz kalan devletler kripto piyasada izledikleri bazı stratejilerle bu yaptırımları etkisizleştirmeyi amaçlamaktadır. Bu stratejiler özetle; siber korsanlık, teknolojik altyapıya yatırım ve kripto madenciliği, ulusal kripto para birimi oluşturmak, birkaç devletle ortak kripto para birimi oluşturmak ve kriptoyu teşvik etmek şeklinde sıralanabilir.[5] Savaş süresince Rusya’nın bu beş stratejide de ilerleme kaydettiği hatta genellikle başı çektiği söylenebilir.

Yukarıda sıralanan stratejiler elbette arttırılabilir. Ancak yaptırımların hedef aldığı ülkelerin işlemleri genellikle bu başlıklarda toplanmaktadır. Yayımlanan birçok haber Rus hükümetinin söz konusu stratejileri büyük oranda devlet eliyle desteklediği yönündedir. Başta Rusya olmak üzere yaptırım uygulanan devletlerin bu yönde derinleşmesi kripto işlem hacmini de büyük oranda genişletmektedir. Yine bir diğer çatışma bölgesi Filistin ve İsrail’de de finansın yön değiştirdiğine dair söylentiler bulunmaktadır. Kriz ve kaosun bugün hala sürdüğü bölgede kriptoya olan ilgi gittikçe artmaktadır. Hem Ukrayna hem de Filistin Savaşı’nın son dönemdeki yükselişle pozitif bir ilişki içerisinde olduğu düşünülebilir.

Tablo 2. Bitcoin Fiyatlarının Tarihçesi

Kaynak: “Price History of Bitcoin”, Investopedia, https://www.investopedia.com/articles/forex/121815/bitcoins-price-history.asp, (Erişim Tarihi: 25.03.2024).

Sonuç olarak, krizler ve çatışma ortamları ile kripto paraların değerlerinin artması arasında doğrudan bir ilişki olduğu düşünülmektedir ve bu yazıda bu ilişki değerlendirilmiştir. Altın ve diğer kıymetli madenler ile emtia piyasalarına benzer şekilde, kripto varlıkların ve Bitcoin’in de özellikle, Covid-19 salgını koşulları ya da Ukrayna–Rusya Savaşı, Gazze Savaşı gibi jeopolitik istikrarsızlıklarda genelde değer kazandığını gözlemlemek mümkündür. Bilhassa savaş ve yaptırım ortamlarını by-pass etmek için altın gibi, kripto varlıklar da kullanılan araçlardandır. Kripto düzenleme ve regülasyon eksiklikleri maalesef sadece kara para aklama değil, terör ve suç örgütlerinin finansmanı bakımından da bu varlıkların kullanılabileceği gerçeğini ön planda tutmaktadır.[6]

Dolayısıyla savaş ve olağanüstü hallerde de normal piyasalarda panik havası olduğu durumlarda kripto varlıklarda ani çıkışları gözlemlemek mümkündür. Çin başta olmak üzere bazı ülkeler kripto paraları ve veri madenciliği için kullanılan ekipmanların satışını dahi bu endişeyle yasaklamışlardır. Türkiye dahil, birçok OECD ülkesi de yasaklamaktan ziyade düzenleme ve daha katı regülasyondan ve kuralların getirilmesinden yana tavır almaktadır. Dolayısıyla, ilerleyen dönemde yeni kripto varlıkların düzenleme ve regülasyon kurallarının daha katı olması sonrası benzer jeopolitik çalkantılı dönemler ve istikrasızlık durumlarında nasıl fiyatlanacakları önemli bir merak konusudur.


[1] Appiah-Otoo, I., The Impact of the Russia-Ukraine War on the Cryptocurrency Market, Asian Economics Letters, 2023, 4(1).

[2] Christoph Wronka, Digital Currencies And Economic Sanctions: The İncreasing Risk Of Sanction Evasion, Journal of Financial Crime, 29/4, 2022.

[3] Tom Wilson, Crypto exchanges won’t bar Russians, raising fears of sanctions backdoor, Reuters, 3 Mart 2022, https://www.reuters.com/markets/europe/crypto-exchanges-wont-bar-russians-raising-fears-sanctions-backdoor-2022-03-02/, (Erişim Tarihi: 10.03.2024).

[4] Sümeyye Dilara Dinçer, “Ukrayna’ya Yaklaşık 17 Milyon Dolar Değerinde Kripto Para Bağışı Yapıldı”, Anadolu Ajansı, https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/ukrayna-ya-yaklasik-17-milyon-dolar-degerinde-kripto-para-bagisi-yapildi-/2517773, (Erişim Tarihi: 11.03.2024).

[5] Deane R. Konowicz, The New Game: Cryptocurrency Challenges US Economic Sanctions, Naval War College Newport, 2018,s. 7-11.

[6] Ali Oğuz DİRİÖZ, “Understanding National Governments’ Desire To Regulate Crypto Currencies Through Pre-Westphalian Concepts Of Sovereignty”, Uluslararası Suçlar ve Tarih, No: 23, (September 2022), s. 141-164. https://doi.org/10.54842/ustich.1167457.

The post Kripto Finans ve Çatışmalar: Çatışma Ortamları ile Kripto Paraların Değeri İlişkisi appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
https://www.ankasam.org/kripto-finans-ve-catismalar-catisma-ortamlari-ile-kripto-paralarin-degeri-iliskisi/feed/ 0
Rusya-Ukrayna Savaşı’nın 2. Yılında Küresel Enerji Dinamikleri https://www.ankasam.org/rusya-ukrayna-savasinin-2-yilinda-kuresel-enerji-dinamikleri/ https://www.ankasam.org/rusya-ukrayna-savasinin-2-yilinda-kuresel-enerji-dinamikleri/#respond Tue, 26 Mar 2024 10:28:42 +0000 https://www.ankasam.org/?p=76036 Enerji dünyası kırılgan kalmaya devam etmektedir. Ancak enerji güvenliğini artırmak ve emisyonlarla mücadele etmek için etkili yollar hala güçlü konumunu sürdürmektedir. Küresel enerji krizinden kaynaklanan bazı anlık baskılar hafiflemiş olsa da enerji piyasaları; jeopolitik etkiler, küresel ekonominin dengesizliği ve daha fazla kesinti riskiyle karşı karşıyadır. Fosil yakıt fiyatları, 2022 yılı zirvelerinden düşmüştür. Ancak piyasalar gergin […]

The post Rusya-Ukrayna Savaşı’nın 2. Yılında Küresel Enerji Dinamikleri appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Enerji dünyası kırılgan kalmaya devam etmektedir. Ancak enerji güvenliğini artırmak ve emisyonlarla mücadele etmek için etkili yollar hala güçlü konumunu sürdürmektedir. Küresel enerji krizinden kaynaklanan bazı anlık baskılar hafiflemiş olsa da enerji piyasaları; jeopolitik etkiler, küresel ekonominin dengesizliği ve daha fazla kesinti riskiyle karşı karşıyadır. Fosil yakıt fiyatları, 2022 yılı zirvelerinden düşmüştür. Ancak piyasalar gergin ve değişken olmayı sürdürmektedir.

Rusya-Ukrayna Savaşı’nın halen devam etmesi, Orta Doğu’da uzun süreli çatışma riskinin artması enerji güvenliği açısından riskleri taze tutmaktadır. Makroekonomik gelişmelerin beklenenin aksine durağanlık barındırması; dirençli enflasyon, yüksek borçlanma maliyetleri ve yüksek borç seviyeleri sebepler arasında görünmektedir.

Çatışma ve belirsizlik, yeni Dünya Enerji Görünümü için istenilenin aksine bir arka plan sağlamaktadır. Rusya-Ukrayna Savaşı kaynaklı Orta Doğu’daki istikrarsızlık, enerji piyasaları ve fiyatlarında daha fazla kesintiye yol açabilir. Bu, bir kez daha fosil yakıt çağının kırılganlıklarını ve daha sürdürülebilir bir enerji sistemine geçişin enerji güvenliği ve emisyonlar açısından sağladığı faydaları vurgulamaktadır. Bu geçişin kilit anahtarı ise kademeli ve planlı enerji dönüşümlerinden geçmektedir.

Küresel doğal gaz kullanımı, 2011 yılından bu yana yıllık ortalama neredeyse %2 artmış, ancak bu büyüme STEPS’e (Stated Policies Scenario) göre 2030 yılına kadar yıllık %0.4’e kadar düşebilir. Bugünün en büyük doğal gaz tüketicileri olan elektrik ve konut sektörleri ( toplam talebin sırasıyla %39’u ve %21’i), elektrik santrali ve ısıtma ihtiyacı için doğal gaz kapasite eklemelerinde zirveleri görmüştür. Bu iki sektördeki sınırlı talep, doğal gaz kullanımının 2030 yılına kadar zirveye çıkmasına yol açacaktır.

2022 yılında doğal gaz güç kapasitesi eklemelerinin puant noktası yıllık eklemelerin toplamının yaklaşık %65’ini oluşturarak 100 GW’nin üzerine çıktığı yıl olarak kayıtlara geçmiştir. Kapasite eklemeleri 2022 yılında 30 GW’den azalmıştır. Yıllık eklemelerdeki bu yavaşlamaya rağmen, küresel doğal gaz güç kurulu kapasitesi zamanla genişlemeye devam etmesinin önüne geçememiştir.

Gaz, bu açıdan kömürden farklıdır. Çünkü kurulu kapasitede gelecekte azalma beklenmektedir. Ancak STEPS’te elektrik sektöründeki doğal gaz talebi bugünden 2050’ye kadar azalırken, özellikle 2030’larda gazla çalışan elektrik santrallerinde ko-yakıt kullanımı ölçekte kullanılmaya başladığında güçlü bir düşüş görülmektedir. Şu an ise konutlarda ısıtma için doğalgazla çalışan kazanların satışları da zirve yapmış durumdadır. Doğalgaz kazanları toplam ısıtma ekipmanı satışlarının yaklaşık %40’ını oluşturmaktadır. Son yıllardaki satışlardaki düşüş, özellikle gelişmiş ekonomilerde hızla yükselen ısı pompalarının yükselişini yansıtmaktadır.

Bu talepteki zayıflama, elektrik üretiminde yenilenebilir enerjiye geçiş, ısı pompalarının yükselişi ve Rusya-Ukrayna Savaşı sebebiyle Avrupa’nın gazdan hızla uzaklaşmasından kaynaklanmaktadır. Talep, STEPS’te azalmaya devam etmektedir ve 2030 yılına gelindiğinde bu, gelişmekte olan piyasalarda ve gelişmekte olan ekonomilerdeki süregelen talep artışını daha da aşar hale gelmektedir.

Jeopolitik gerilimler; enerji güvenliğini hızlı ve uygun fiyatlı geçişlerin görünümlerini zayıflatmaktadır. Jeopolitik ve enerji, fosil yakıt çağı boyunca iç içe geçmiştir: ithalatçılar, tedarikler için ihracatçılara bağımlı hale gelmiş, ihracatçılar da gelir için ithalatçılara bağımlı hale gelmiştir. Üreticiler ve tüketiciler arasındaki politik ve ticari ilişkiler, bu bağımlılıkları yönetme biçimi olarak gelgitler yaşamıştır. Ancak riskler, başlangıçta petrol için daha sonra doğal gaz için de açık uluslararası enerji piyasaları tarafından hafifletilmiştir. İyi çalışan piyasalar, kilit üreticiler tarafından tutulan yedek kapasite gibi güvenlik ağlarıyla birlikte, ülkelerin arz ve talep değişikliklerini yönetmelerine yardımcı olmuştur: aynı zamanda aşırı değişen konjonktür veya jeopolitik olaylar nedeniyle meydana gelen kesintilere karşı bir tampon sağlamıştır. Ticaret, arz veya talep değişikliklerini yönetmek için büyük bir dengeleme alanına erişim sağlarmıştır. Etkileşimli ve yenilenebilir enerji açısından elektrik güvenliği için de giderek daha değerli hale gelmiştir.

Rusya-Ukrayna Savaşı, bugünün enerji sistemini jeopolitik şoklara karşı dayanıklılık açısından ciddi bir sınamaya tabi tutmuştur. Rusya’nın gaz tedarikini kesmesinin ardından fiyat artışları büyük etkiler doğurmuştur, ancak Rusya’nın gaz tedarikini politik kaldıraç olarak kullanma girişimi başarısız olmuştur. Rusya en büyük müşterisini kaybetmiş, güvenilir bir ihracatçı olarak itibarını zedelemiş ve tüketicilerin doğal gaza alternatifleri düşünmeleri için teşvikler yaratmıştır. Bu, küresel enerji krizi, doğal gaz talebinde ve Rus gaz ihracatında önemli bir aşağı yönlü revizyona yol açmıştır.

Ukrayna’nın işgalinden sonra Orta Doğu’daki gerilimler, petrol ve gaz arzının karşılaşmaya devam ettiği potansiyel riskleri vurgulamaktadır. Raporlar, özellikle Asya’da birçok gelişmekte olan piyasanın ve gelişmekte olan ekonomilerin petrol ve gaz ithalatında hem hacim hem de maliyet açısından önemli bir artış gördüğünü ortaya koymaktadır. Düşük güven düzeyinde bir dünya, bu kırılganlıkları sınırlama lehine yerel olarak mevcut kaynaklara yönelik teşvikler yaratacaktır. Bazı kısıtlamalarla temiz enerji için bazı fırsatlar yaratabilir.

Mevcut kaynaklar olduğunda, ithalatçı ülkeler aynı zamanda kırılganlıkları yönetmeye, yeni projelere yeşil ışık yakarak petrol ve gazın yerel üretimini önceliklendirmeye çalışabilir. Bu, marjinal olarak bazı destekler sağlayabilir, ancak ek üretimi hızlı bir şekilde teslim etmeyecek gibi görünmektedir. Tarihsel olarak, geleneksel bir projenin lisans almasından ilk üretime geçmesine ortalama olarak on yıldan fazla bir süre gerekmektedir. Dahası, böyle bir yaklaşım, küresel üretimi 1.5 °C eşiğinin ötesine itme riski taşır ve dünya küresel ısınmayı 1.5 °C’nin altında tutmak için harekete geçerse, yeni projelerin zarar etme olasılığını beraberinde getirir.

Yüksek jeopolitik gerilimlerin yaşandığı bir dünyada doğal gazın görünümü ek belirsizliklerle karşılaşacaktır. Bu belirsizlikler arasında LNG büyük bir alternatif olarak görünmektedir. 2030 yılının sonuna kadar yılda 250 milyar metreküp (bcm) kapasiteyle sıvılaştırma işlemlerine başlanması planlanmıştır. Bu da 2022 yılındaki küresel LNG arzının neredeyse yarısına denk gelmektedir. ABD ve Katar, ek LNG’nin %60’ını oluşturmakta ve Asya hedef pazarıdır: Sadece Çin, 2022 yılından bu yana ek 85 bcm gaz için anlaşmıştır. Gaz piyasaları son yıllarda giderek derinleşmiş ve likit hale gelmiştir. Bu durum yatırımcı güvenini desteklemiş ve şoklara yanıt verme yeteneğini artırmıştır. Bu trendin tersine dönmesi, opsiyonelliği ve güvenliği azaltacaktır.

Son bir dönemde aşırı oynaklık yaşayan fosil yakıt fiyatları, 2023 yılının ilk yarısında ılımlılaşmıştır, ancak piyasa dengeleri kırılgan kalmaya devam etmektedir. Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC+) bünyesindeki ana üreticilerin üretimlerini kısmalarıyla birlikte, petrol fiyatları Eylül 2023 tarihinde varil başına 90 ABD Doları’nın üzerine çıkmıştır. 2022 yılında doğal gazın Avrupa’da düzenli olarak MBtu başına 50 ABD Doları’nın üzerinde işlem gördüğü olağanüstü fiyat artışlarını takiben, Avrupa fiyatları yaklaşık MBtu başına 10 ABD Doları civarına gerilemiş, ancak bu fiyatlar son on yılda görülenlere kıyasla hala yüksekti. Bir yıl önce aşırı yüksek fiyatların üzerine, kömür fiyatları tekrar ton başına 150 ABD Doları’nın altına düşmüştür.

Bu, kriz döneminin geride kaldığı ve enerji sektörünün önceden olduğu gibi aynı yola döndüğü anlamına mı gelmektedir? Ne yazık ki, ne bu önerme ne de enerji sektörünün eskiden olduğu yola döndüğü önermesi doğru gibi görünmemektedir. Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı ve Orta Doğu’daki istikrarsızlık, daha fazla kesinti ve karışıklık riskini artırmaktadır. Ve enerji yol haritası artık farklı görünmektedir. Makroekonomik koşullar daha zorlu hale gelmiş olsa bile dünya genelinde enerji geçişinin hızında büyük bir ivmenin işaretleri vardır.

2023 yılının ortasına gelindiğinde, Çin’deki talep toparlanması oldukça güçlü olmuştur. Ekonomik toparlanma yavaşlamasına rağmen Çin’in 2024 yılında küresel petrol talebinin büyük bir kısmını oluşturması beklenmektedir. Ve Rusya’nın üretimi ve ihracatı dünya çapında alıcılar bulmaya devam etmektedir, ancak gelirleri bir yıl öncesine göre önemli ölçüde düşük kalmıştır. Petrol talebindeki artış, özellikle havacılık yakıtlarındaki birkaç segment tarafından sürdürülmektedir. Zayıf talep ve fiyatlarla ilgili endişeler, Suudi Arabistan ve OPEC+ grubunun diğer üyelerinden bir dizi üretim kesintisine neden olmaya devam edebilir.[1]


[1] “World Energy Outlook 2023”, IEA, https://www.iea.org/reports/world-energy-outlook-2023, (Erişim Tarihi: 15.03.2024).

The post Rusya-Ukrayna Savaşı’nın 2. Yılında Küresel Enerji Dinamikleri appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
https://www.ankasam.org/rusya-ukrayna-savasinin-2-yilinda-kuresel-enerji-dinamikleri/feed/ 0
Çin’in Avrupa’yla İşbirliği Arayışları https://www.ankasam.org/cinin-avrupayla-isbirligi-arayislari/ https://www.ankasam.org/cinin-avrupayla-isbirligi-arayislari/#respond Mon, 25 Mar 2024 10:36:57 +0000 https://www.ankasam.org/?p=75895 Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in 2024 yılının Mayıs ayı başında Fransa’yı ziyaret ederek mevkidaşı Emmanuel Macron’la bir araya geleceği açıklanmıştır.[1] Bu, Şi’nin pandemiden sonraki ilk Avrupa seyahati olacaktır. Son dönemde Avrupa Birliği (AB) ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Çin’in Rusya’yla ekonomik ve askeri bağlantılarını sürdürmesi nedeniyle Pekin’e karşı ikincil yaptırımları sıkça gündeme getirmektedir. Hatta AB, […]

The post Çin’in Avrupa’yla İşbirliği Arayışları appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in 2024 yılının Mayıs ayı başında Fransa’yı ziyaret ederek mevkidaşı Emmanuel Macron’la bir araya geleceği açıklanmıştır.[1] Bu, Şi’nin pandemiden sonraki ilk Avrupa seyahati olacaktır. Son dönemde Avrupa Birliği (AB) ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Çin’in Rusya’yla ekonomik ve askeri bağlantılarını sürdürmesi nedeniyle Pekin’e karşı ikincil yaptırımları sıkça gündeme getirmektedir. Hatta AB, şubat ayının ortalarında ilk kez Hindistan ve Çin’den şirketlere Rusya’yla işbirliği yaptıkları için yaptırım uygulamıştır.[2] Bu yüzden Çin, hem siyasi hem de ticari kaygılar nedeniyle Rusya’ya yapılan ticari-ekonomik işlemlerde daha sıkı kontroller uygulamaktadır.

Bu riskleri azaltmak için Çin, Avrupa’yla işbirliğini geliştirmek için çaba sarf etmektedir. Başka bir ifadeyle Pekin, Avrupa’yla ilişkilerde “yanlış anlaşılmaları” düzeltmek, transatlantik etkisini azaltmak ve mümkünse ortadan kaldırmak için büyük gayret sarf etmektedir. Şi’nin Paris ziyareti, diplomatik ilişkilerin 60. yıldönümüne tekabül etmektedir. Bu görüşmelerde özellikle Çin-Rusya ilişkilerinin muhtevası, Ukrayna’daki savaşın sona ermesi ve ABD’nin Avrupa üzerindeki etkisi gibi zorlu konuların gündeme gelmesi beklenmektedir.

Çin, Rusya’yla olan bağlarını sürdürmesi nedeniyle Avrupa’yla zedelenen ilişkileri yeniden rayına oturtmaya oldukça heveslidir. Bunun yanı sıra Çin, Ukrayna’daki savaşın sona ermesi ve İsviçre’de barış görüşmelerinin başlatılması için Avrupa ve Rusya arasında mekik diplomasisi yürütmektedir. Bu bağlamda Çin’in hem Avrupa’yı hem de Rusya’yı barış müzakereleri masasına oturtmak için arabulucu gibi hareket ettiğini ileri sürebiliriz.

Son aylarda Pekin, Avrupa’nın ABD’nin etkisi altına girerek “riskten arındırma” ve “ikincil yaptırımlar” gibi kutuplaştırıcı hamleler yaptığını ileri sürmektedir. Nitekim AB’nin Çin şirketlerini Rusya’yla bağları nedeniyle kara listeye alma hamleleri, ABD’nin Çin’e yönelik ticaret savaşındaki uygulamalarıyla oldukça benzerdir. Çinli telekomünikasyon şirketleri, hızla büyüyen bilişim sektörü ve devasa elektrikli araç endüstrisi, Avrupa’nın Çin’le yeni bir ticaret savaşına girmesine yol açmaktadır. Öte yandan Pekin, Avrupalı yatırımcıların Çin pazarında kalmasını sağlama konusunda son derece isteklidir. Washington’un uyarıları ve yönlendirmesiyle Avrupa, Çin’e karşı ticaret savaşı başlatmaya hazırlanırken; Pekin, böyle bir hamlenin getireceği riskler konusunda Avrupa’ya sürekli uyarıda bulunmaktadır.

Bu süreçte Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne (NATO) yeni katılan İsveç’in Başbakanı Ulf Kristersson, yaptığı açıklamada, Trump destekçilerinin Ukrayna cephesinde Avrupa’ya yardım etmesi karşılığında Avrupa’nın ABD’ye Çin’e karşı da daha sertleşeceğini göstermesinin akıllıca olacağını söylemiştir.[3] Nitekim, Transatlantikçi kanadın ısrarla savunduğu husus şudur ki; “Avrupa ülkeleri, savunma harcamalarını artırmalı ve ABD’nin Çin’le ilgili güvenlik kaygılarını daha fazla dikkate almalıdır.” Bu husus, Kristersson tarafından şu sözlerle ifade edilmiştir:[4]   

“(Avrupa’nın alması gereken) dersin bir kısmı da Amerika’nın dünyanın diğer bölgelerindeki meşru güvenlik kaygılarına da dikkat etmektir. Eğer ABD’nin Avrupa’ya bağlı olmasını istiyorsak, ABD’nin başka kaygıları da olduğunun farkına varmalıyız.”

Avrupa’nın Çin’le ilgili politika değişikliğine gitmesinde ABD iç siyasetindeki son gelişmelerin de etkisi vardır. Nitekim Avrupa, Trump’ın potansiyel zaferi konusunda endişelidir. Bu durumda Avrupa’nın savunma alanında ve Ukrayna’ya destek konusunda yalnız kalma tehlikesi ortaya çıkmaktadır. Bu risk nedeniyle Avrupa, ABD’nin desteğini kazanabilmek adına Çin konusunda artık daha sert politikalara yönelme kararı almış olabilir.  

Diğer yandan Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı konuşmada, Trump’ın göreve gelmesi halinde herhangi bir politika değişikliğine gitmeyeceklerini şu sözlerle aktarmıştır:[5]

“Dünya ne kadar değişirse değişsin, sorumlu büyük bir ülke olarak Çin, ana ilkelerini ve politikalarını tutarlı ve istikrarlı tutacak ve çalkantılı bir dünyada istikrar için sağlam bir güç olarak hizmet edecek. Çin ve Avrupa, jeopolitik ve ideolojik dikkat dağıtıcı unsurlardan uzak durmalı ve birlikte çalışmalı.”

Çin, küresel düzeyde yaşanan jeopolitik farklılıkların Avrupa’yla yakın işbirliğinin önüne geçmesini istememektedir. Avrupa ise Rusya konusunda yaşadığı görüş ayrılıklarının bir benzerini Çin meselesinde de yaşamaktadır. Burada dikkat çeken husus, Avrupa’nın en güçlü ülkelerini oluşturan Fransa, Almanya ve İngiltere’nin yaşamış olduğu görüş ayrılığıdır. Bu üç ülke hem Rusya hem Çin konusunda karmaşık görüşlere sahiptir.

Diğer Avrupa ülkeleri de Rusya ve Çin meselesinde hemfikir değildir. Artık Avrupa, Rusya ve Çin’le eş zamanlı olarak mücadele etmeyi hedeflemektedir.Bu, aslında dünyanın Batı ile Rusya-Çin arasında ikiye bölünmesi, yani kutuplaşma ve yeni bir Soğuk Savaş dönemi demektir. ABD-Çin rekabetinin derinleşmesiyle birlikte Avrupa devletleri, yakın gelecekte Çin’le “sistematik bir yüzleşmeye” hazırlanmaktadır.  

Avrupa Birliği (AB), Çin’i resmi olarak “stratejik bir ortak”, “ekonomik bir rakip” ve “sistemik bir rakip” olarak görmektedir.[6] Batılı demokrasileri temsil eden AB ve G7 gibi kurumlar, Çin’in ekonomik potansiyelinden faydalanmak istemekle birçok meselede Pekin’i eleştirmektedir. Bu bağlamda Batılı güçler Pekin’e karşı uyumlu bir duruş sergilemekte zorlanmaktadır. Konuyla ilgili AB Konseyi Başkanı Charles Michel, “Avrupa, Çin’e karşı saf olmaktan kaçınmak için çok açık bir irade gösterdi, ancak onunla sistematik bir çatışma mantığına da girmek istemedik” ifadelerini kullanmıştır.[7] Buradan hareketle, küresel düzlemdeki değişimler ne olursa olsun Avrupa-Çin ilişkilerinde önümüzdeki süreçte itidal, sağduyu ve diyalog anlayışının hâkim olacağını söylemek mümkündür.


[1] “China’s Xi Jinping To Visit France in Early May”, Politico, https://www.politico.eu/article/china-xi-jinping-visit-france-early-may-macron-paris/, (Erişim Tarihi: 20.03.2024).

[2] “EU Agrees New Sanctions on Russia, Blacklisting Companies in Mainland China for The First Time”, Euronews, https://www.euronews.com/my-europe/2024/02/21/eu-agrees-new-sanctions-on-russia-blacklisting-companies-in-mainland-china-for-the-first-t, (Erişim Tarihi: 20.03.2024).

[3] “Sweden: If You Want US To Help in Europe, Back Washington On China, Politico.eu”, Alliansfriheten, https://www.alliansfriheten.se/sweden-if-you-want-us-to-help-in-europe-back-washington-on-china-politico-eu/, (Erişim Tarihi: 20.03.2024).

[4] “Sweden’s PM: Europe Needs To Talk China, Defense Spending To Keep US Support On Ukraine”, Politico, https://www.politico.eu/article/sweden-prime-minister-ulf-kristersson-nato-europe-china-defense-spending-support-ukraine/, (Erişim Tarihi: 20.03.2024).  

[5] “Europe Is Nervous About A Potential Trump Win. China Sees An Opportunity”, CNN, https://edition.cnn.com/2024/02/19/asia/europe-is-nervous-about-a-potential-trump-win-china-sees-an-opportunity/index.html, (Erişim Tarihi: 20.03.2024).   

[6] “EU Not Seeking ‘Systematic Confrontation’ As Rival China Grows”, Al Jazeera, https://www.aljazeera.com/news/2022/10/22/eu-not-seeking-systematic-confrontation-as-rival-china-grows, (Erişim Tarihi: 20.03.2024).  

[7] Aynı yer.

The post Çin’in Avrupa’yla İşbirliği Arayışları appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
https://www.ankasam.org/cinin-avrupayla-isbirligi-arayislari/feed/ 0
Macron’un Ukrayna’ya Asker Gönderme Çağrısı https://www.ankasam.org/macronun-ukraynaya-asker-gonderme-cagrisi/ https://www.ankasam.org/macronun-ukraynaya-asker-gonderme-cagrisi/#respond Sat, 23 Mar 2024 06:54:58 +0000 https://www.ankasam.org/?p=75859 Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 14 Mart 2024 tarihinde Fransız ulusal televizyonu TF1 ve France 2’ye verdiği röportajda, geçtiğimiz ay kamuoyu önünde dile getirdiği ve diğer Avrupalı liderlerin tepkisine yol açan Ukrayna’ya asker gönderme ihtimalini bir kez daha vurgulamıştır. Batılı güçleri Rusya’ya karşı herhangi bir zayıflık belirtisi göstermemeleri konusunda uyaran Macron, Ukrayna’ya asker gönderilme seçeneğinin göz […]

The post Macron’un Ukrayna’ya Asker Gönderme Çağrısı appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 14 Mart 2024 tarihinde Fransız ulusal televizyonu TF1 ve France 2’ye verdiği röportajda, geçtiğimiz ay kamuoyu önünde dile getirdiği ve diğer Avrupalı liderlerin tepkisine yol açan Ukrayna’ya asker gönderme ihtimalini bir kez daha vurgulamıştır. Batılı güçleri Rusya’ya karşı herhangi bir zayıflık belirtisi göstermemeleri konusunda uyaran Macron, Ukrayna’ya asker gönderilme seçeneğinin göz ardı edilmemesi gerektiğini belirtmiş, ancak bugünkü durumun bunu gerektirmediğini söylemiştir. Fransız yetkililer daha sonra Macron’un sözlerine açıklık getirmeye ve tepkileri azaltmaya çalışırken, Rusya’ya Ukrayna’da kazanamayacağına dair net bir sinyal gönderilmesi gerektiği konusunda ısrar etmiştir.[1]

Daha sonrasında La Parisien Gazetesi’ne demeç veren Macron, Rus birliklerini durdurmak için kara harekatı başlatmayı göze aldığını açıklamıştır:[2]

Belki bir noktada, ben bunu istemiyorum ve başlatan taraf olmayacağım ama Rus kuvvetlerine karşı koymak için nerede olursa olsun kara operasyonu düzenlenmesi gerekebilir. Her türlü tehdide hazırız. Rusya Federasyonu tarafından gerilim daha da tırmandırılırsa Ukrayna’nın ve Avrupalıların güvenliği için tepki vermeye hazır olacağız, ancak saldırganlığı başlatan ilk Fransa olmayacak.

Macron, aynı açıklamasında Ukrayna’daki çatışmaya ilişkin önerileri Putin’le görüşmeye hazır olduğunu da söylemiştir:[3]

Putin ararsa telefonu açarım. Bu benim sorumluluğum ve onun önerilerini dinleyeceğim. Fransa’nın Ukrayna’da süren çatışmadaki rolü ‘savaşın siniri’ gibidir. Bir yandan Ukrayna’nın savunma kabiliyetini, askeri teçhizatını güçlendirmek için gereken her şeyi tedarik etmemiz, ama aynı zamanda gerilimi düşürmeye de katkıda bulunmamız gerekiyor. Putin bir şey teklif etmek isterse dinlerim.

Macron’un açıklamalarına karşılık Rusya Dış İstihbarat Servisi (SVR) Direktörü Sergey Narışkin, Fransa’nın Ukrayna’ya göndermek için yaklaşık 2 bin asker hazırladığını öne sürmüştür. SVR Direktörü, Fransız birliğinin Rus Ordusu’nun öncelikli hedefi haline geleceğini vurgulamıştır:[4]

Ülkenin mevcut yönetimi sıradan Fransızların ölümünü ve generallerin endişelerini umursamıyor. Rusya Dış İstihbarat Servisi’ne ulaşan bilgiye göre, Ukrayna’ya ilk aşamada yaklaşık 2 bin kişiden oluşacak bir birlik gönderilmeye hazırlanıyor.

Narışkin, iddiasını ileri taşıyarak Ukrayna’da halihazırda Fransız askeri varlıklarının bulunduğunu iddia etmiştir. Macron’un bu açıklamalarını da söz konusu Fransız personelin ağır kayıplar yaşadığını ve bu iddia edilen 2 bin kişilik askeri gücün söz konusu personelin yerine geçeceğini ileri sürmüştür. Macron’u Fransız kamuoyundan gerçekleri saklamakla itham eden Narışkin’e göre; Fransa’nın Ukrayna’da kaybettiği personellerin bilgisi yayınlanırsa bu Fransız toplumunda infial yaratabilir:[5]

Macron, er ya da geç gerçeği açıklamak zorunda kalacak ama ‘itirafı’ mümkün olduğunca geciktirmeye çalışacaktır. Bu tür hassas verilerin yayımlanması, özellikle de çiftçilerin ülke genelinde hükümet karşıtı kitlesel protesto gösterileri düzenlediği bir ortamda, vatandaşları protesto gösterilerine kışkırtabilir.

Bu gelişmelerin ardından 15 Mart 2024 tarihinde Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Şansölyesi Olaf Scholz ve Polonya Başbakanı Donald Tusk, Berlin’de bir toplantı düzenlemiştir. Toplantının ana gündem maddelerinden birisi Fransa’nın giderek yoğunlaşan Ukrayna diskuruna karşılık Almanya’nın Taurus füzelerini Ukrayna’ya göndermeyi reddetmesi olmuştur. Polonya Başbakanı Donald Tusk da iki aktör arasında arabuluculuk misyonu üstlenmiştir. Tusk, toplantı öncesinde yaptığı paylaşımda, Ukrayna’nın ihtiyacı olan şeyin “daha az laf ve daha çok cephane” olduğunu söyleyerek Macron’a gönderme yapmıştır. Paris yönetimi, Kiev’e yapılan fiili askeri yardım konusunda geride olmasına rağmen Macron’un üst perdeden bir üslup takınması eleştirilere maruz kalmıştır.[6] 

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Macron’un söylemlerine ilişkin yaptığı açıklamada, tartışmaya yeni bir boyut getirmiştir. Putin, 13 Mart 2024 tarihinde yayınlanan bir röportajında Macron’un Ukrayna konusunda söylemini yükseltmesinin, Afrika’daki etkisini Kremlin’e kaptırmanın verdiği “kızgınlıktan” kaynaklandığını söylemiştir:[7]

Sanırım bir tür kızgınlık var ama onunla (Macron) doğrudan temas kurduğumuzda bu konuyu oldukça açık bir şekilde konuştuk. İğneyi kendinize batırmadan çuvaldızı başkasına batırmak kolaydır. Belki de Fransa Cumhurbaşkanı’nın böylesine keskin ve oldukça duygusal bir tepki vermesi, bazı Afrika ülkelerinde yaşananlarla da bağlantılıdır.

Sonuç olarak Macron’un açıklamaları, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın da ötesinde Fransa’nın dış politika hamleleri konusunda yeni tartışmalar yaratmıştır. Batı devletleri tarafından savaşın başından beri giderek daha da çok kullanılmaya başlanan “Rusya’nın varoluşsal bir tehdit olduğu” ve bu yüzden de Ukrayna’nın her halükârda savunulması gerektiği retoriği, Macron’un bağlamında da değerlendirilmelidir. Fransa başta olmak üzere Avrupa’da giderek sertleşen çiftçi protestolarına karşılık olarak bu tavır, Macron özelinde hem kendi iç işlerinde hem de AB düzeyinde bir konsolidasyon çabası olarak görülebilir. Macron’a, Scholz ve Tusk’la gerçekleştirdiği toplantı da yöneltilen “az laf, çok iş” eleştirisi de bu durumu kanıtlar niteliktedir. Rusya tarafından öne sürülen, Fransa’nın Ukrayna’da halihazırda askeri varlığı olduğu iddiaları da önem taşısa da Putin’in bahsettiği “Fransa’nın Afrika’daki etkisini Rusya’ya kaybettiği” diskuru söz konusu tartışmanın bir diğer önemli boyutudur.


[1] Corbet, S., “Macron again declines to rule out Western troops in Ukraine, but says they’re not needed now”, Associated Press, https://apnews.com/article/france-macron-ukraine-troops-caa788d2455dafb06dd87f79c4afe06f, (Erişim Tarihi: 20.03.2024).

[2]“Macron: Ukrayna’da Rus güçlerine karşı kara operasyonu düzenleyebiliriz”, Sputnik, https://sputniknews.com.tr/20240317/macron-ukraynada-rus-guclerine-karsi-kara-operasyonu-duzenleyebiliriz-1081763008.html (Erişim Tarihi: 20.03.2024).

[3] Aynı yer.

[4]“Rusya Dış İstihbarat Servisi: Fransa, Ukrayna’ya 2 bin asker gönderecek”, Sputnik, https://sputniknews.com.tr/20240319/rusya-dis-istihbarat-servisi-fransa-ukraynaya-2-bin-asker-gonderecek-1081846926.html, (Erişim Tarihi: 20.03.2024).

[5] Aynı yer.

[6] Caulcutt, C., et al., “‘Unity is strength,’ insist Macron, Scholz and Tusk as trio tries to bury the hatchet over Ukraine strategy”, Politico, https://www.politico.eu/article/emmanuel-macron-olaf-scholz-donald-tusk-unity-ukraine-strategy/, (Erişim Tarihi: 20.03.2024).

[7]“Putin addresses French president’s concerns over Russian presence in Africa”, Africa News, https://www.africanews.com/2024/03/14/putin-addresses-french-presidents-concerns-over-russian-presence-in-africa//, (Erişim Tarihi: 20.03.2024).

The post Macron’un Ukrayna’ya Asker Gönderme Çağrısı appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
https://www.ankasam.org/macronun-ukraynaya-asker-gonderme-cagrisi/feed/ 0
2024 Meksika Seçimleri: Değişim ve Bölgesel Etkiler https://www.ankasam.org/2024-meksika-secimleri-degisim-ve-bolgesel-etkiler/ https://www.ankasam.org/2024-meksika-secimleri-degisim-ve-bolgesel-etkiler/#respond Fri, 22 Mar 2024 07:27:47 +0000 https://www.ankasam.org/?p=75736 Meksika’nın 2024 Başkanlık Seçimi, ülkenin politik ve sosyal geleceği üzerinde derin etkilere sahip olabilecek bir dönemeçtir. Bu seçim, ilk kez bir kadın devlet başkanının seçilme olasılığını taşımakla kalmayıp, aynı zamanda genç bir liderin ülkeyi yönetme potansiyelini de sunmaktadır. Claudia Sheinbaum’ın iktidardaki Morena Partisi’nden aday olarak öne çıkması, Meksika’nın siyasi manzarasında önemli bir değişimi işaret etmektedir. […]

The post 2024 Meksika Seçimleri: Değişim ve Bölgesel Etkiler appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Meksika’nın 2024 Başkanlık Seçimi, ülkenin politik ve sosyal geleceği üzerinde derin etkilere sahip olabilecek bir dönemeçtir. Bu seçim, ilk kez bir kadın devlet başkanının seçilme olasılığını taşımakla kalmayıp, aynı zamanda genç bir liderin ülkeyi yönetme potansiyelini de sunmaktadır. Claudia Sheinbaum’ın iktidardaki Morena Partisi’nden aday olarak öne çıkması, Meksika’nın siyasi manzarasında önemli bir değişimi işaret etmektedir.

Xóchitl Gálvez ve Jorge Álvarez Máynez gibi diğer adaylar da dinamik bir liderlik anlayışını temsil etmektedir.[1] Bir kadın veya genç başkanın seçilmesi, Meksika’da siyasi ve toplumsal dönüşümün habercisi olabilir. Bu da ülkenin demokratik ve sosyal gelişimine yeni bir ivme kazandırabilir. Bu seçimin sonucu, Meksika’nın hem iç politikaları hem de dış ilişkileri açısından belirleyici olabilir. Bu nedenle hem Meksika hem de bölge için büyük öneme sahiptir.

Andrés Manuel López Obrador’un mevcut yönetimi, Meksika’da önemli reformlara ve değişimlere öncülük etti. Obrador’un iktidara gelmesiyle eşitsizlikle mücadele, yolsuzlukla mücadele ve toplumsal adalet gibi konular öncelikli hale gelmiştir. Ancak Obrador’un politikaları ve yönetim tarzı, bazı eleştirilere ve tartışmalara da neden olmuştur. Özellikle ekonomi politikalarının etkisi ve demokratik kurumlar üzerindeki tutum toplumda huzursuzluklara da yol açmıştır.

Meksika’nın önümüzdeki seçimleri, ülkenin iç ve dış politikasında önemli değişikliklere neden olabilecek kritik bir dönemde gerçekleşmektedir. 2 Haziran’daki seçimlerin göç, uyuşturucu politikaları, ekonomi ve demokrasi gibi konularda büyük bir etkiye sahip olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.[2]

Bu seçimde öne çıkan üç aday, farklı siyasi partilerden gelmektedir ve her biri farklı politik vizyonlar ve vaatler sunmaktadır. Claudia Sheinbaum, iktidardaki Morena Partisi’nden aday olarak öne çıkmakta ve sol eğilimli bir lider olarak bilinmektedir. Xóchitl Gálvez, Milliyetçi Hareket Partisi (PAN) tarafından desteklenmektedir ve muhafazakâr bir çizgiyi temsil etmektedir. Üçüncü aday Jorge Álvarez Máynez ise Yurttaş Hareketi Partisi’nden (Movimiento Ciudadano/MC) gelmektedir ve merkez-sol/ sosyal demokrat politikalarıyla bilinmektedir.[3]

Claudia Sheinbaum, Meksika Şehri’nin eski belediye başkanı olarak yönetim deneyimine sahiptir. Enerji mühendisliği alanında doktora yapmış olan Sheinbaum, sol eğilimli politikalarıyla bilinmektedir. Xóchitl Gálvez, Meksika Senatosu’nda görev yapmış ve PAN’ın desteğiyle aday gösterilmiştir. Muhafazakâr bir çizgiyi temsil eden Gálvez, politik kariyerine kamu hizmetinde başlamış ve çeşitli görevler üstlenmiştir. Jorge Álvarez Máynez ise Yurttaş Hareketi’nin adayı olarak seçimlere katılmıştır. Merkez-sol politikaları savunan Máynez, federal mecliste de görev yapmaktadır.

Seçimlerin önümüzdeki süreçte Meksika’yı nasıl etkileyeceği konusunda genel bir değerlendirme yapmak gerekirse; seçimin sonucu, Meksika’nın iç ve dış politikalarında önemli değişikliklere yol açabilir.[4] Özellikle göç, uyuşturucu politikaları, ekonomik kalkınma ve demokrasi gibi konular, yeni liderin politika ve kararlarını şekillendirecek ve Meksika’nın iç ve dış politikasını belirleyecek önemli faktörler olacaktır. Bu seçim, Meksika’nın geleceği için belirleyici olabilir ve ülkenin kalkınması ve istikrarı için kritik bir dönemeç olabilir.

Kadın devlet başkanının seçilmesi, Meksika’da toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın hakları konusunda önemli bir dönüm noktası olabilir. Bu durum, Meksika’da kadınların siyasette daha fazla temsil edilmesi ve toplumdaki cinsiyetçi normların sorgulanması açısından büyük bir ilerleme olarak kabul edilebilir. Ayrıca genç bir liderin seçilmesi de Meksika’da siyasi katılımın artmasına ve genç nüfusun politik süreçlere daha fazla dahil olmasına yol açabilir.

Meksika’nın iç politikalarındaki bu olası değişimler, bölgesel ve uluslararası düzeyde de etkiler yaratabilir. Latin Amerika’nın en büyük ekonomisine sahip olan Meksika, bölgede ekonomik ve siyasi liderlik rolü oynamaktadır. Bu nedenle, Meksika’da gerçekleşen politik değişiklikler, bölgedeki diğer ülkelerin politikalarını da etkileyebilir.

Ayrıca Meksika’nın ABD’yle ilişkileri de bu seçimlerin sonucuna bağlı olarak şekillenebilir. Meksika, ABD’nin en büyük ticaret ortaklarından biridir ve iki ülke arasındaki ilişkiler, göç, ticaret ve güvenlik gibi birçok konuda işbirliğini içermektedir. Yeni bir liderin seçilmesiyle birlikte, ABD-Meksika ilişkilerinde de değişiklikler olabilir ve bu, hem Meksika’nın hem de bölgenin istikrarı açısından önemlidir.

Sonuç olarak Meksika’nın 2024 Başkanlık Seçimi, ülkenin ve bölgenin geleceği üzerinde derin etkilere sahip olabilir. Kadınların ve gençlerin siyasette daha fazla temsil edilmesi, demokratik süreçlerin güçlenmesi ve bölgesel işbirliğinin artması açısından bu seçimler önemli bir dönemeç olabilir. Ancak, seçimin sonucu ne olursa olsun, Meksika’nın ve Latin Amerika’nın önemi, bölgesel ve küresel arenada giderek artmaktadır ve bu durum, bölgedeki diğer ülkelerin ve uluslararası toplumun dikkatle izlediği bir konu olmaya devam edecektir.


[1] “5 key issues at stake in the upcoming 2024 Mexican elections”, AP News, https://apnews.com/article/mexico-election-2024-issues-c938aded9af2bfad2594a054574e8f50, (Erişim Tarihi: 10.03.2024).

[2] Aynı yer.

[3]              “Poll Tracker: Mexico’s 2024 Presidential Vote”, As-Coa.org, https://www.as-coa.org/articles/poll-tracker-mexicos-2024-presidential-vote, (Erişim Tarihi: 10.03.2024).

[4] Aynı yer.

The post 2024 Meksika Seçimleri: Değişim ve Bölgesel Etkiler appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
https://www.ankasam.org/2024-meksika-secimleri-degisim-ve-bolgesel-etkiler/feed/ 0
Papa’nın Çağrısı Rusya-Ukrayna Savaşı’nı Durdurabilir mi? https://www.ankasam.org/papanin-cagrisi-rusya-ukrayna-savasini-durdurabilir-mi/ https://www.ankasam.org/papanin-cagrisi-rusya-ukrayna-savasini-durdurabilir-mi/#respond Fri, 22 Mar 2024 06:39:47 +0000 https://www.ankasam.org/?p=75719 Kremlin, 11 Mart 2024 tarihinde Papa Francis’in Ukrayna Savaşı’nı sona erdirmek için görüşmeler yapılması çağrısını “oldukça anlaşılır” olarak nitelendirmiş, ancak Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) şu anda “teslim olmaktan” bahsetmenin zamanının olmadığını söylemiştir. Ukrayna Dışişleri Bakanlığı, Vatikan Büyükelçisi’ni çağırarak Francis’in geçtiğimiz ay verdiği bir röportajda Ukrayna’nın çatışmaya son vermek için “beyaz bayrak cesaretine” sahip olması […]

The post Papa’nın Çağrısı Rusya-Ukrayna Savaşı’nı Durdurabilir mi? appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Kremlin, 11 Mart 2024 tarihinde Papa Francis’in Ukrayna Savaşı’nı sona erdirmek için görüşmeler yapılması çağrısını “oldukça anlaşılır” olarak nitelendirmiş, ancak Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) şu anda “teslim olmaktan” bahsetmenin zamanının olmadığını söylemiştir. Ukrayna Dışişleri Bakanlığı, Vatikan Büyükelçisi’ni çağırarak Francis’in geçtiğimiz ay verdiği bir röportajda Ukrayna’nın çatışmaya son vermek için “beyaz bayrak cesaretine” sahip olması gerektiği yönündeki yorumlarından duyduğu “hayal kırıklığını” ifade etmiştir.[1]

Bakanlık, Papa’nın yorumlarının “kudret hakkını yasallaştırdığını ve uluslararası hukuk normlarının daha fazla göz ardı edilmesini teşvik ettiğini” söylemiştir. Batı, Ukrayna’yı nasıl destekleyeceğini düşünürken ve Donald Trump’ın Kasım ayındaki başkanlık seçimlerini kazanması halinde ABD’nin politikasında keskin bir değişikliğe gitme ihtimali belirirken Putin, esasen savaş alanını mevcut cephe hatları boyunca dondurmayı teklif etmiştir. Ancak Ukrayna bu öneriyi reddetmektedir.[2]

Kremlin Sözcüsü Dmitry Peskov, gazetecilere yaptığı açıklamada, “(Papa’nın) müzakerelerden yana konuşması oldukça anlaşılabilir bir durum” demiştir. Peskov, Devlet Başkanı Vladimir Putin’in defalarca Rusya’nın barış görüşmelerine açık olduğunu söylediğini dile getirmiştir. Peskov, “Ne yazık ki hem Papa’nın açıklamaları hem de bizimki de dahil olmak üzere diğer tarafların tekrarlanan açıklamaları son zamanlarda kesinlikle sert ret cevapları aldı” demiştir. Rusya, kendi güvenliğini sağlamak için Şubat 2022 tarihinde Ukrayna’ya “özel bir askeri operasyon” kapsamında askerlerini gönderdiğini söylemektedir. Kiev ve Batı ise bunu sömürge tarzı bir “fetih savaşı” olarak nitelendirmektedir.[3]

Moskova’nın müzakere teklifleri her zaman Kiev’in Moskova’nın ele geçirdiği ve Rusya’nın bir parçası ilan ettiği topraklardan vazgeçmesine dayanmaktadır. Bu toprakların, Ukrayna’nın altıda birinden fazla olması ise kayda değer bir durum meydana getirmektedir ve bu ihtimali zorlaştırmaktadır.  Peskov, Batı’nın Rusya’yı “stratejik bir yenilgiye” uğratma umudunun “en derin yanılgı” olduğunu söylemiş ve: “Başta savaş alanı olmak üzere olayların seyri bunun en açık kanıtıdır” demiştir.[4]

Peskov, “Bu, aynı zamanda hepimiz için tehlikeli olacaktır. Çünkü Moskova’da öğrenilen ders, askeri güç kullandıklarında, binlerce insanı öldürdüklerinde, başka bir ülkeyi işgal ettiklerinde istediklerini elde ettikleridir.” diye devam etmiştir. Ukrayna Dışişleri Bakanlığı, Başpiskopos Visvaldas Kulbokas’ın Papa’ya “iyinin kötüye karşı zaferini sağlamak için güçlerin derhal birleştirilmesi gerektiği konusunda dünya toplumuna sinyaller göndermesinin beklendiğini” söylediğini açıklamıştır.[5]

Ukrayna’nın barış istediği, ancak bunun adil, Birleşmiş Milletler ilkelerine ve Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenski’nin barış planına dayalı bir barış olduğu belirtilmiştir. Zelenski, 10 Mart 2024 tarihinde yaptığı açıklamada, Papa’nın “sanal arabuluculuk” yaptığını söylerken, Dışişleri Bakanı da Kiev’in asla teslim olmayacağını söylemiştir.[6]

2022 yılında Putin’le görüşmeleri reddeden bir kararname imzalayan Zelenski, geçen hafta Rusya’nın İsviçre’de yapılacak bir barış zirvesine davet edilmeyeceğini söylemiştir. Zelenski’nin barış planı, Rus askerlerinin geri çekilmesini, Ukrayna’nın 1991 sınırlarına geri dönmesini ve Rusya’nın eylemlerinden sorumlu tutulması için gerekli sürecin işletilmesini öngörmektedir. Rusya böyle bir önkoşul altında herhangi bir görüşme yapamayacağını söylemektedir.

Bu gelişmeler, Papa Francis’in Ukrayna’daki savaşa son vermek için müzakere çağrısını ve buna karşılık gelen farklı tepkileri ele almaktadır. Kremlin’in bu çağrıyı “anlaşılır” bulmasıyla birlikte NATO Genel Sekreteri’nin Putin’in Ukrayna’da askeri başarı elde edemeyeceği fikrini vurgulaması arasında temel olarak bir ikilik bulunmaktadır. Gelişmeler, farklı tarafların Ukrayna Krizi’ne ilişkin görüşlerini, stratejilerini ve politikalarını yansıtırken, barış ve çözüm için farklı yaklaşımları yansıtmaktadır.

Kremlin’in pozisyonu, Rusya’nın barışçıl çözümlere açık olduğunu, ancak müzakerelerin sadece Ukrayna’nın Rusya’nın taleplerini kabul etmesi durumunda gerçekleşebileceğini öne sürmektedir. NATO ise Ukrayna’nın egemenliğini ve bağımsızlığını koruyacak müzakerelerin ancak Rusya’nın askeri olarak üstünlük kazanamayacağını anladığı zaman gerçekleşebileceğini savunmaktadır.

Aynı zamanda bu gelişmeler, Papa’nın çağrısının yanı sıra, Ukrayna hükümetinin ve liderlerinin bu çağrılara nasıl yanıt verdiklerini de ele almaktadır. Ukrayna’nın Papa’nın çağrısını eleştirerek, bunun uluslararası hukuka aykırı olduğunu ve güçlünün haklı olduğunu teşvik ettiğini iddia etmesi dikkat çekicidir. Ayrıca, Ukrayna’nın barış isteği ve Zelenski’nin barış planının vurgulanması, ülkenin istikrarlı ve bağımsız bir şekilde var olma arzusunu yansıtmaktadır, denebilir.

Sonuç olarak bu gelişmeler uluslararası ilişkiler, çatışma çözümü ve diplomatik müzakere stratejileri gibi konularda önem arz eden hususlar meydana getirmektedir. Ayrıca, farklı aktörlerin Ukrayna krizine yönelik çıkarlarını ve stratejilerini anlamak için bir zemin sunmaktadır. Bu tür gelişmeler, uluslararası ilişkilerdeki güç dinamikleri, çatışma yönetimi ve barış süreçleri hakkında daha geniş bir tartışma içinde değerlendirilebilir.


[1] “Kremlin, NATO at Odds Over Pope’s Call for Ukraine to Show ‘White Flag’ and Start Talks”, Reuters, https://www.reuters.com/world/europe/russia-says-popes-appeal-ukraine-war-is-west-2024-03-11/, (Erişim Tarihi: 12.03.2024).

[2] “Russia, NATO at Odds Over Pope’s Call for Ukraine to Show ‘White Flag’”, Al Jazeera, https://www.aljazeera.com/news/2024/3/11/kremlin-nato-at-odds-over-popes-call-for-ukraine-to-show-white-flag, (Erişim Tarihi: 12.03.2024).

[3] “Kremlin, NATO at Odds over Pope’s Call for Ukraine to Show ‘White Flag’ and Start Talks”, Asharq Al-Awsat, https://english.aawsat.com/world/4905626-kremlin-nato-odds-over-pope%E2%80%99s-call-ukraine-show-%E2%80%98white-flag%E2%80%99-and-start-talks, (Erişim Tarihi: 12.03.2024).

[4] “Kremlin, NATO at Odds Over Pope’s Call for Ukraine to Show ‘White Flag’ and Start Talks”, Reuters, https://www.reuters.com/world/europe/russia-says-popes-appeal-ukraine-war-is-west-2024-03-11/, (Erişim Tarihi: 12.03.2024).

[5] “Kremlin, NATO Chief at Odds Over Papal Suggestion of Ukraine-Russia Talks”, Voice of America, https://www.voanews.com/a/kremlin-nato-chief-at-odds-over-papal-suggestion-of-ukraine-russia-talks/7523327.html, (Erişim Tarihi: 12.03.2024).

[6] “Russia, NATO at Odds Over Pope’s Call for Ukraine to Show ‘White Flag’”, Al Jazeera, https://www.aljazeera.com/news/2024/3/11/kremlin-nato-at-odds-over-popes-call-for-ukraine-to-show-white-flag, (Erişim Tarihi: 12.03.2024).

The post Papa’nın Çağrısı Rusya-Ukrayna Savaşı’nı Durdurabilir mi? appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
https://www.ankasam.org/papanin-cagrisi-rusya-ukrayna-savasini-durdurabilir-mi/feed/ 0
Fransa-Almanya-Polonya İttifakı Ne Anlama Geliyor? https://www.ankasam.org/fransa-almanya-polonya-ittifaki-ne-anlama-geliyor/ https://www.ankasam.org/fransa-almanya-polonya-ittifaki-ne-anlama-geliyor/#respond Thu, 21 Mar 2024 06:51:38 +0000 https://www.ankasam.org/?p=75641 Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Polonya Başbakanı Donald Tusk, 15 Mart 2024 tarihinde Berlin Zirvesi’nde bir araya gelerek Ukrayna’nın Rusya’ya karşı savaşına daha fazla destek sözü vermiştir.[1] Berlin Zirvesi, Avrupalı güçlerin Ukrayna’da NATO ile Rusya arasında topyekün bir savaş başlatma tehdidinde bulunduğu bir dönemde gerçekleşmiştir. Bu zirveden sadece iki hafta önce, […]

The post Fransa-Almanya-Polonya İttifakı Ne Anlama Geliyor? appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Polonya Başbakanı Donald Tusk, 15 Mart 2024 tarihinde Berlin Zirvesi’nde bir araya gelerek Ukrayna’nın Rusya’ya karşı savaşına daha fazla destek sözü vermiştir.[1] Berlin Zirvesi, Avrupalı güçlerin Ukrayna’da NATO ile Rusya arasında topyekün bir savaş başlatma tehdidinde bulunduğu bir dönemde gerçekleşmiştir. Bu zirveden sadece iki hafta önce, 26 Şubat 2024 tarihinde Paris Zirvesi’nde Macron, NATO güçlerinin Rusya’yla savaşmak için Ukrayna’ya kara birlikleri gönderme ihtimalini dışlamadıklarını söylemiştir.[2]

Scholz, Macron ve Tusk, yaptıkları ortak basın toplantısında, Ukrayna için ortak silah alımı, üretimi ve tedariki, Ukrayna’da silah fabrikaları kurma, Ukrayna’ya uzun menzilli toplar gönderme ve Ukrayna’ya daha fazla askeri eğitimci gönderme sözü vermiştir. Konuyla ilgili Macron, şui afdelri kullanmıştır:[3]

“Üçümüz aynı iradeyi paylaşıyoruz. Bir şeyler yapmaya istekliyiz, koordineliyiz ve hazırız… Bugünkü toplantı bizim için birliğimizi pekiştirme fırsatıdır. Ayrıca Weimar Üçgeni (Berlin, Paris ve Varşova arasındaki görüşmelerin resmi adı) bağlamında üçümüzün de aynı fikirde olduğunu söylemek istiyoruz.”

Bu buluşmadan 2 gün öncesi, 13 Mart 2024 tarihinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, devlet televizyonuna verdiği röportajda, nükleer silahların olası kullanımıyla ilgili yine Batı’ya tehditte bulunmuştur. Son günlerde Kremlin, NATO’nun Rus hedeflerine saldırması veya kara birlikleriyle çatışmaya girmesi halinde, nükleer silahların olası kullanımı da dahil olmak üzere büyük bir misillemede bulunmaya hazır olduğu yönünde defalarca tehditte bulunmaktadır. Buna cevap olarak Scholz, Macron ve Tusk’ın Berlin’de bir araya gelerek Rusya’ya karşı birliktelik mesajı vermeleri dikkat çekicidir. Almanya, Fransa ve Polonya başta olmak üzere önde gelen Batılı aktörlerin perde arkasında nükleer güç Rusya’yla doğrudan çatışmaya yol açabilecek geniş kapsamlı planlar yaptıkları ileri sürülmektedir.[4]

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İngiltere, Ukrayna’nın Rusya’ya karşı verdiği savaşı derinleştirmesini ve bu konuda Kıta Avrupası’nın Kiev’e verdiği desteğini artırmasını arzulamaktadır. Ukrayna’daki savaşı sürdürmek için Avrupa’nın tartıştığı son hususlardan biri de ortak askeri sanayi kompleksinin kurulmasıdır. Fransa, uzun zamandır Avrupa’nın özellikle savunma politikalarında kendi stratejik özerkliğini ilan etmesini savunurken; Almanya, ABD’yle güvenlik bağlarını sürdürme konusunda daha istekli durumdadır.

Almanya, ABD’den sonra Ukrayna’nın en büyük ikinci silah tedarikçisi haline gelirken, Fransa açık ara 14’üncü sırada yer almaktadır.[5] Bu yetersizlikten dolayıdır ki Paris yönetimi, Kiev’e daha fazla savunma desteği için Avrupa’nın birlikte hareket etmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Avrupa, yapılması gerekenin farkındadır, ancak somut kararlar alarak harekete geçmekte zorlanmaktadır.

Fransa, Rusya’ya karşı savaşmak için NATO birliklerinin Ukrayna’ya konuşlandırılması seçeneğini gündemde tutmaya devam etmektedir. Macron’un Ukrayna’yla ilgili bu sert çıkışları nedeniyle Rusya, bu kez Fransa’yı hedef almaya başlamıştır. Örneğin Macron, Rusya’nın Kiev veya Odesa’ya yaklaşması halinde Ukrayna’ya asker göndermeye hazır olduğunu yinelemiştir.[6] Fransa, potansiyel olarak Batılı birlikleri Ukrayna’ya göndermeye sıcak bakan ülkelerden oluşan bir ittifak kurmaktadır.[7] Fransa Dışişleri Bakanı Stéphane Séjourné, bu meseleleri görüşmek üzere Litvanya’ya gitmiş ve burada Baltık ve Ukraynalı mevkidaşlarıyla buluşarak yabancı birliklerin mayın temizleme gibi alanlarda Ukrayna’ya yardım edebileceği fikrini desteklemiştir.

Fransa’nın bu çabalarına ek olarak Almanya’nın Ukrayna’ya askeri desteğinde en fazla tartışılan konu Taurus füzelerinin tedariki meselesidir. Bugüne kadar İngiltere, Fransa ve ABD, Rusya’ya karşı koyabilmesi adına Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’ne güçlü uzun menzilli füzeler sağlamıştır. Ancak Ukrayna Ordusu, daha ziyade Alman yapımı Taurus sistemlerini talep etmektedir.[8] Almanya ise bu füzelerin Ukrayna’daki savaşı derinleştireceğinden endişe ettiği için menzili kısaltmak için yeniden programlamayı istemektedir. Mevcut durumda füzelerin Ukrayna’ya tedarikini reddeden Berlin, Kiev’in Rusya’daki hedefleri vurmak suretiyle gerginliği tırmandırmasından endişe duymaktadır.

Scholz, Ukrayna’ya hassas, uzun menzilli bir mühimmat olan Alman yapımı Taurus seyir füzelerinin tedarik edilmesi yönündeki iç ve dış baskılara aylardır direnmektedir.[9] Giderek kuşatma altına alınan Ukrayna’ya yardım etmek için çaresiz kalan bazı müttefikler, Almanya’nın fikrini değiştirmeye yardımcı olması beklenen bazı planlar hazırlamıştır. İngiltere Dışişleri Bakanı David Cameron, Almanya’nın İngiltere’ye Taurus füzeleri göndermesini ve böylece İngiltere’nin Ukrayna’ya daha fazla Storm Shadow seyir füzesi göndermesini sağlayacak bir plana açık olduğunu ima etmiştir.

Ukrayna’ya silah tedariğinin son aylarda yavaşlaması, başta İngiltere olmak üzere Avrupalı aktörleri harekete geçirmiştir. Polonya, ilk başlarda Fransa’nın tekliflerine mesafeli yaklaşırken, İngiltere’nin devreye girmesiyle birlikte Polonya-Fransa-Almanya ittifakının yeniden canlandığı söylenebilir. Özellikle Polonya ve Almanya’nın Fransa’nın Ukrayna’yla ilgili önerilerini dışlamamaları, aksine birliktelik mesajı vermeleri, Rusya karşısında oluşturulan koalisyonun genişlemesi anlamına gelebilir. 


[1] “Leaders of Germany, France, Poland meet to mend rifts over Ukraine war”, AlJazeera, https://www.aljazeera.com/news/2024/3/15/leaders-of-germany-france-poland-meet-to-mend-rifts-over-ukraine-war, (Erişim Tarihi: 16.03.2024).   

[2] Aynı yer.

[3] “Germany, France and Poland pledge to escalate war with Russia at Berlin summit”, WSWS, https://www.wsws.org/en/articles/2024/03/16/ippw-m16.html, (Erişim Tarihi: 16.03.2024).    

[4] “Ukraine war: Europe split clouds Macron talks with Scholz in Berlin”, BBC, https://www.bbc.com/news/world-europe-68573441, (Erişim Tarihi: 16.03.2024).     

[5] “‘Germany and France are drawing two completely different conclusions from the war in Ukraine’”, Lemonde, https://www.lemonde.fr/en/opinion/article/2024/03/10/germany-and-france-are-drawing-two-completely-different-conclusions-from-the-war-in-ukraine_6604289_23.html, (Erişim Tarihi: 21.02.2024). 

[6] “Macron Ready to Send Troops to Ukraine if Russia Approaches Kyiv or Odesa”, Kyivpost, https://www.kyivpost.com/post/29194, (Erişim Tarihi: 12.03.2024).  

[7] “France finds Baltic allies in its spat with Germany over Ukraine troop deployment”, Politico, https://www.politico.eu/article/france-finds-baltic-allies-in-its-spat-with-germany-over-ukraine-aid-sikorski-nato-macron-troops-war/, (Erişim Tarihi: 12.03.2024).   

[8] “Why Germany’s Taurus is Europe’s most-wanted long-range missile”, FT, https://www.ft.com/content/09f2ec36-de20-4ea2-abf2-49f70275c521, (Erişim Tarihi: 12.03.2024).    

[9] “Why Germany is reluctant to send Taurus missiles to Ukraine”, Economist, https://www.economist.com/the-economist-explains/2024/03/12/why-germany-is-reluctant-to-send-taurus-missiles-to-ukraine, (Erişim Tarihi: 12.03.2024).

The post Fransa-Almanya-Polonya İttifakı Ne Anlama Geliyor? appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
https://www.ankasam.org/fransa-almanya-polonya-ittifaki-ne-anlama-geliyor/feed/ 0