AFRİKA Arşiv — ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi https://www.ankasam.org/kategory/bolgeler/afrika/ Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Wed, 27 Mar 2024 11:31:24 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.4.3 Nijer’in Amerikan Askerlerini Sınır Dışı Etmesi: Afrika’da Değişen Jeopolitik İttifaklar https://www.ankasam.org/nijerin-amerikan-askerlerini-sinir-disi-etmesi-afrikada-degisen-jeopolitik-ittifaklar/ https://www.ankasam.org/nijerin-amerikan-askerlerini-sinir-disi-etmesi-afrikada-degisen-jeopolitik-ittifaklar/#respond Wed, 27 Mar 2024 11:31:22 +0000 https://www.ankasam.org/?p=76215 17 Mart 2024 tarihinde Nijer’in Amerika Birleşik Devletleri’yle (ABD) askeri işbirliği anlaşmasını feshettiğini açıklaması ve bunun sonucunda 1.000 Amerikan silahlı kuvvetleri personelinin sınır dışı edilmesi, Sahel bölgesinde yankı uyandırmış ve ülkenin dış politika yörüngesinde önemli bir sapmaya işaret etmiştir. Nijer’de General Abdourahamane Tchiani liderliğindeki askeri cunta tarafından açıklanan bu karar, aralarında Afrika İşlerinden Sorumlu Dışişleri […]

The post Nijer’in Amerikan Askerlerini Sınır Dışı Etmesi: Afrika’da Değişen Jeopolitik İttifaklar appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
17 Mart 2024 tarihinde Nijer’in Amerika Birleşik Devletleri’yle (ABD) askeri işbirliği anlaşmasını feshettiğini açıklaması ve bunun sonucunda 1.000 Amerikan silahlı kuvvetleri personelinin sınır dışı edilmesi, Sahel bölgesinde yankı uyandırmış ve ülkenin dış politika yörüngesinde önemli bir sapmaya işaret etmiştir.

Nijer’de General Abdourahamane Tchiani liderliğindeki askeri cunta tarafından açıklanan bu karar, aralarında Afrika İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Molly Phee ve ABD Afrika Komutanlığı Başkanı General Michael Langley gibi üst düzey yetkililerin de bulunduğu Washington’dan bir heyetle yapılan görüşmelerin ardından alınmıştır. General Abdourahamane Tchiani’nin askeri cuntasından yapılan açıklamalara göre; ABD heyetinin ziyareti yerleşik diplomatik protokollere uymamış, ayrıca şeffaflık ve karşılıklı saygı konusunda endişelere yol açmıştır. Nijer hükümeti, Amerikan heyetini küçümseyici bir tavır takınmakla ve görüşmeler sırasında Nijer’in ortaklıklarını dikte etmeye çalışmakla suçlamıştır.[1] Diplomatik görgü kurallarına uyulmadığına dair bu algı Nijer tarafından şiddetle kınanmış ve ikili ilişkileri daha da karmaşık hale getirmiştir.

Nijer’in siyasi manzarası, Temmuz 2023 tarihinde General Abdourahamane Tchiani’nin seçkin bir muhafız gücüne liderlik ederek Başkan Mohamed Bazoum’u gözaltına almasıyla dramatik bir hal almıştır. ABD’nin de aralarında bulunduğu uluslararası toplum, Nijer’de ordunun yönetime el koyması gibi görünen bu olayı derhal kınamıştır. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, yaptığı açıklamada, demokratik süreçlerin korunmasının önemini vurgulayarak Başkan Bazoum’un derhal serbest bırakılması çağrısında bulunmuş ve meşru başkanlığını desteklediklerini teyit etmiştir.

Bu darbenin ardından ABD, ülkenin askeri güçleriyle güvenlik işbirliğini askıya alarak hızlı bir şekilde karşılık vermiştir. Bununla birlikte üst düzey Pentagon yetkilileri, Nijer’in bölgesel terörle mücadele çabalarındaki kritik rolünün altını çizerek bu ülkedeki varlığın sürdürülmesinin önemini vurgulamışlardır.[2] Nijer, Afrika’nın Sahel bölgesinde stratejik bir konumda bulunmaktadır. Bu bağlamda ülke, El Kaide ve diğer aşırılık yanlısı örgütler gibi grupların faaliyet gösterdiği terörle mücadelede kilit bir müttefik olarak yer almaktadır.

Nijer’in geniş ve büyük oranda kontrolsüz sınırları, onu yasadışı faaliyetler için güvenli sığınaklar ve geçiş yolları arayan terörist gruplar için cazip bir sığınak haline getirmektedir. Geniş çöl arazisi ve seyrek nüfusu, etkili gözetim ve kolluk kuvvetleri için zorluklar yaratmakta ve terörist grupların görece cezasız bir şekilde yer edinmeleri ve saldırılar düzenlemeleri için geniş fırsatlar sunmaktadır. Bu nedenle Batılı güçlerin ülkede güçlü bir varlık göstermesi bir zorunluluk haline gelmektedir.

Komşu Mali ve Burkina Faso’da yaşanan gelişmelere paralel olarak Nijer de dış ilişkilerinde kararlı adımlar atmış, özellikle de Fransız ve diğer Avrupalı güçleri topraklarından kovmuştur. Daha önce Sayın Bazoum’un başkanlığı döneminde Fransa önemli bir askeri ortak olarak görülüyordu. Bazoum, 2022 yılında Mali’den çekilmelerinin ardından Fransız birliklerinin ve diğer Avrupalı özel kuvvetlerin Nijer’in batı sınır bölgelerine konuşlandırılması için aktif olarak çaba sarf etmişti. Bu bölgeler özellikle cihatçı saldırılara karşı savunmasızdı ve Nijer komutası altında faaliyet gösteren uluslararası güçlerin varlığı güvenlik ve istikrarın desteklenmesi için gerekli görülüyordu.

Ancak Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un geçen yıl gerçekleşen darbeyi şiddetle kınamasının ardından Nijer’in yeni askeri yöneticileri, politikalarında radikal bir değişikliğe gitmeyi tercih etmiştir. Yeni yönetim, daha önceki işbirliğinden ayrılma sinyalleri veren bir hamleyle Fransız güçlerinin Nijer topraklarından çekilmesini talep etmiştir. Niamey, Batı’nın dış askeri varlığını ortadan kaldırarak ilişkilerini yeniden ayarlamayı ve ulusal çıkarları ve stratejik hedefleriyle daha uyumlu ortaklıklara öncelik vermeyi amaçlamaktadır.

Bu bağlamda Rusya, Nijer’in dış politika hesaplarında önemli bir oyuncu olarak ortaya çıkmaktadır. Abdramane, Rusya’nın Nijer’in uzun süredir askeri işbirliği anlaşmaları yaptığı bir ortağı olduğunu ve esas olarak terörle mücadele çabalarını desteklemek için gerekli askeri teçhizatı edinmeyi amaçladığını vurgulamıştır.

Nijer’in, ABD’nin Rusya ve İran’la gizli anlaşmalar yaptığı, özellikle de uranyum ticareti yaptığı yönündeki suçlamalarını reddetmesi, egemenlik meselelerine dışarıdan müdahale edilmesine karşı bir duruş sergilediğini göstermektedir. Bu bağımsızlık iddiasının ortasında, ABD’nin Nijer’e demokrasi ve Rusya ile angajmanları gibi konularda ders verme tutumu, Afrika uluslarının eylemliliğini ve özerkliğini azaltan daha geniş bir anlatının altını çizmektedir.

Güvenlik alanında ise Abdramane, Nijer ile ABD arasında 2012 yılında imzalanan askeri işbirliği anlaşmasının karşılıklı rızanın bir ürünü olmadığını, aksine Nijer’e dayatıldığını ve Batı Afrika ulusunun egemenliğini ve demokratik ilkelerini baltaladığını vurgulamıştır. Abdramane, yaptığı açıklamada, anlaşmanın Nijer’in yönetim yapılarını yöneten anayasal ve demokratik normlara ters düştüğünü vurguladı. Bu tür anlaşmaların dış güçler tarafından dayatılmak yerine şeffaf bir şekilde ve Nijer halkının iradesine uygun olarak müzakere edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Abdramane ayrıca anlaşmanın Nijerya halkının istekleri ve çıkarlarıyla örtüşmediğini de savunmuştur. Anlaşmanın sadece özünde adaletsiz olmakla kalmadığını, aynı zamanda ülkenin daha geniş sosyoekonomik ve güvenlik ihtiyaçlarına hizmet etmede de başarısız olduğunu iddia etmiştir.[3]

ABD’li yetkililer ve Batılı analistler, cuntanın Nijer’deki Amerikan askeri varlığını geri çekme kararının ardındaki gerçek niyetine ilişkin belirsizliklerini dile getirmişlerdir. Sınır dışı etme duyurusu, sert görünmekle birlikte cuntanın asıl amacının Amerikan güçlerini tamamen çıkarmak mı yoksa bu açıklamayı müzakerelerde bir pazarlık kozu olarak kullanmak mı olduğuna dair soru işaretleri devam etmektedir.[4]


[1] “Niger Ends ‘Unfair’ Military Accord With US, Reveals Threats Were Made”, Almayadeen, https://english.almayadeen.net/news/politics/niger-ends–unfair–military-accord-with-us–reveals-threats, (Erişim Tarihi: 22.03.2024).

[2] “Niger Ends Military Agreement With US, Calls It ‘Profoundly Unfair’”, CNN, https://edition.cnn.com/2024/03/16/africa/niger-ends-us-military-agreement-intl-hnk/index.html, (Erişim Tarihi: 22.03.2024).

[3] “Niger Ends Military Co-Operation Agreement With US”, Report Azerbaijan, https://report.az/en/other-countries/niger-ends-military-co-operation-agreement-with-us/, (Accessed: 22.03.2024).

[4] “U.S Searching for A Way to Keep Troops in Niger”, The New York Times, https://www.nytimes.com/2024/03/21/us/politics/niger-us-troops-coup.html, (Erişim Tarihi: 22.03.2024).

The post Nijer’in Amerikan Askerlerini Sınır Dışı Etmesi: Afrika’da Değişen Jeopolitik İttifaklar appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
https://www.ankasam.org/nijerin-amerikan-askerlerini-sinir-disi-etmesi-afrikada-degisen-jeopolitik-ittifaklar/feed/ 0
Husi Saldırıları ve Kızıldeniz’in Deniz Güvenliği https://www.ankasam.org/husi-saldirilari-ve-kizildenizin-deniz-guvenligi/ Thu, 14 Mar 2024 08:20:46 +0000 https://www.ankasam.org/?p=72528 Amerika Birleşik Devletler (ABD) Donanması, Husi isyancılarının Kızıldeniz’e doğru gönderdiği insansız hava araçları ve füze saldırısını püskürten bir Amerikan destroyerinin dronlar ve bir füze tarafından vurulduğu bildirmiştir.[1] 5 Mart 2024 tarihindeki saldırının, Gazze Şeridi’ndeki Hamas-İsrail Savaşı üzerine başlatılan Amerikan kampanyasına dahil olan Arleigh Burke sınıfı bir destroyer olan USS Carney’e yönelik olduğu belirtilmektedir. Husi saldırısının, […]

The post Husi Saldırıları ve Kızıldeniz’in Deniz Güvenliği appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Amerika Birleşik Devletler (ABD) Donanması, Husi isyancılarının Kızıldeniz’e doğru gönderdiği insansız hava araçları ve füze saldırısını püskürten bir Amerikan destroyerinin dronlar ve bir füze tarafından vurulduğu bildirmiştir.[1] 5 Mart 2024 tarihindeki saldırının, Gazze Şeridi’ndeki Hamas-İsrail Savaşı üzerine başlatılan Amerikan kampanyasına dahil olan Arleigh Burke sınıfı bir destroyer olan USS Carney’e yönelik olduğu belirtilmektedir. Husi saldırısının, bomba taşıyan dronları ve bir anti-gemi balistik füzesini içerdiği bildirilmiştir.[2]

ABD, sonrasında üç anti-gemi füzesini ve üç bomba taşıyan drone teknesini imha eden bir hava saldırısı başlatmıştır. Husi Askeri Sözcüsü Tümgeneral Yahya Saree, saldırıyı doğrulamıştır. Ancak kuvvetlerinin iki Amerikan savaş gemisini hedef aldığını iddia etmiştir. Saree, saldırıları kabul etmiş, ancak sonrasında Amerikan hava saldırılarını kabul etmemiştir.[3]

Husi isyancıları, 2024 yılının Ocak ayında başlayan ABD liderliğindeki hava saldırılarında gördükleri hasarın bir değerlendirmesini sunmamış, ancak en az 22 savaşçısının öldüğünü duyurmuşlardır. Kasım ayından bu yana isyancılar, defalarca Kızıldeniz ve çevresindeki suları hedef almışlardır. Bu gemiler arasında Husilerin başlıca yardımcısı olan İran’a giden en az bir yük gemisi ve sonrasında Husi kontrolündeki bölgeye gidecek bir yardım gemisi bulunmaktadır.[4]

ABD liderliğindeki hava operasyonlarına rağmen Husi isyancıları önemli saldırılar düzenlemeye devam etmiştir. Bunlar arasında, geçen ay gübre taşıyan bir kargo gemisine yapılan saldırı ve 2 Mart 2024 tarihinde birkaç gün boyunca sürüklenen Rubymar gemisinin batması yer almaktadır. Ayrıca, on milyonlarca dolar değerindeki bir Amerikan insansız hava aracının düşürülmesi de yer almaktadır.[5]

Öte yandan Hindistan Donanması, Husiler tarafından 4 Mart 2024 tarihinde Aden Körfezi’nde hedef alınan MSC Sky II adlı gemide çıkan yangına müdahale eden INS Kolkata gemisinden personelin görüntülerini yayınlamıştır. Husi füzesinin etkisiyle gemideki bir konteynerden duman çıkmıştır. Çin’den Cibuti’ye giden gemiye füze çarptığını belirten İsviçre merkezli bir şirket olan Akdeniz Nakliye Şirketi, “Füze küçük bir yangına neden oldu, ancak mürettebat yaralanmadı” demiştir.[6]

Bu olay, Orta Doğu’daki çatışma dinamiklerinin yanı sıra uluslararası deniz güvenliği konularına odaklanan karmaşık bir durumu yansıtmaktadır. Husilerin Amerikan savaş gemisine yönelik saldırısı, bölgedeki gerginliği artıran bir unsur olarak öne çıkmaktadır. Özellikle Husilerin, Yemen’deki iç savaş bağlamında bölgesel bir aktör olarak giderek daha fazla etkili hale gelmesi, Orta Doğu’da istikrarsızlığı artıran bir faktör olarak değerlendirilmektedir.

Amerikan Donanması’nın bu tür saldırılara yanıt verme yeteneği, uluslararası deniz güvenliği ve bölgesel istikrar açısından kritik öneme sahiptir. Bu olay, ABD’nin Orta Doğu’daki çıkarlarını koruma ve bölgedeki müttefiklerini destekleme taahhüdünün bir yansıması olarak görülebilir. Husilerin bu tür saldırıları gerçekleştirmeye devam etmesi, bölgedeki gerilimi artırabilir ve uluslararası deniz ticareti üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir.

Husi isyancılarının Amerikan savaş gemisine yönelik saldırısı, bölgedeki çatışmaların karmaşıklığını ve Amerika’nın Orta Doğu’daki rolünü vurgulamaktadır. Amerikan güçlerine karşı yapılan bu tür saldırılar, bölgesel istikrarsızlığı artırabilir ve Amerikan dış politikasını şekillendirebilir. Ayrıca, Amerika’nın Orta Doğu’daki müttefikleriyle olan ilişkilerini güçlendirme ve bölgedeki çıkarlarını koruma çabalarını da etkileyebilir.

Diğer yandan Hindistan Donanması’nın Husi isyancılarının hedef aldığı bir gemideki yangına müdahale etmesi, uluslararası deniz güvenliği ve denizcilik operasyonlarına ilişkin geniş bir perspektif sunmaktadır. Bu tür olaylar, deniz güvenliğinin ve insani yardımın önemini vurgulamakta ve uluslararası toplumun deniz güvenliği konusundaki işbirliğini ve koordinasyonunu gerektirmektedir.

Hindistan Donanması’nın olaya müdahalesi, Yeni Delhi’nin bölgesel güvenlik konularına katılımını ve uluslararası deniz güvenliğine olan bağlılığını göstermektedir. Hindistan’ın bölgesel deniz güvenliğine katkısı, bölgedeki deniz ticareti ve insani yardım operasyonları için önemli bir unsur olarak değerlendirilmektedir. Bu tür operasyonlar, Hindistan’ın bölgesel liderlik iddiasını güçlendirebilir ve ülkenin uluslararası alanda daha etkin bir rol oynamasına katkıda bulunabilir.

Sonuç olarak bu olaylar, bölgesel istikrarın ve uluslararası deniz güvenliğinin önemli birer göstergesidir. Orta Doğu’daki çatışma dinamikleri ve uluslararası deniz güvenliği konuları, uluslararası toplumun dikkatini çeken ve sürekli olarak ele alınması gereken kritik konulardır. Bu tür olaylar, uluslararası toplumun daha geniş çapta işbirliği yapması ve çatışmaları barışçıl yollarla çözme çabalarını vurgulamaktadır.


[1] “US Destroyer Shoots Down Missile and Drones Launched By Yemen’s Houthi Rebels”, ABC News, https://abcnews.go.com/International/wireStory/us-destroyer-shoots-missile-drones-launched-yemens-houthi-107829276, (Erişim Tarihi: 06.03.2024).

[2] “US Destroyer Shoots Down Missile and Drones Launched By Yemen’s Houthi Rebels”, U. S. News, https://www.usnews.com/news/world/articles/2024-03-05/us-destroyer-shoots-down-missile-and-drones-launched-by-yemens-houthi-rebels, (Erişim Tarihi: 06.03.2024).

[3] “US Destroyer Shoots Down Missile and Drones Launched By Yemen’s Houthi Rebels”, Canoe, https://canoe.com/news/world/u-s-destroyer-shoots-down-missile-and-drones-launched-by-yemens-houthi-rebels, (Erişim Tarihi: 06.03.2024).

[4] “US Destroyer Shoots Down Missile and Drones Launched By Yemen’s Houthi Rebels”, Dayton Daily News, https://www.daytondailynews.com/nation-world/us-destroyer-shoots-down-missile-and-drones-launched-by-yemens-houthi-rebels/BPPF377F2RB73AKIGG5VZES6BY/, (Erişim Tarihi: 06.03.2024).

[5] “US Destroyer Shoots Down Missile and Drones Launched By Yemen’s Houthi Rebels”, Access Wdun, https://accesswdun.com/article/2024/3/1231423, (Erişim Tarihi: 06.03.2024).

[6] “US Destroyer Shoots Down Missile and Drones Launched By Yemen’s Houthi Rebels”, ABC News, https://abcnews.go.com/International/wireStory/us-destroyer-shoots-missile-drones-launched-yemens-houthi-107829276, (Erişim Tarihi: 06.03.2024).

The post Husi Saldırıları ve Kızıldeniz’in Deniz Güvenliği appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Rusya’nın Değişen Afrika Politikası ve “Africa Corps” https://www.ankasam.org/rusyanin-degisen-afrika-politikasi-ve-africa-corps/ Wed, 13 Mar 2024 12:58:14 +0000 https://www.ankasam.org/?p=72423 2023 yılında Wagner’in eski patronu Yevgeni Prigojin’in ilk olarak Rus hükümetine karşı isyan etmesi ve bundan yaklaşık iki ay sonrasında bir uçak kazası sonucu ölmesiyle Wagner güçlerinin görünürlüğü azalmaya başlamıştır. 2023 yılının Aralık ayında Rusya Savunma Bakanlığı tarafından ve devletin kontrolü altında olan Africa Corps adlı bir özel askeri şirket oluşturulmuştur.[1] Söz konusu ordunun Wagner’in […]

The post Rusya’nın Değişen Afrika Politikası ve “Africa Corps” appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
2023 yılında Wagner’in eski patronu Yevgeni Prigojin’in ilk olarak Rus hükümetine karşı isyan etmesi ve bundan yaklaşık iki ay sonrasında bir uçak kazası sonucu ölmesiyle Wagner güçlerinin görünürlüğü azalmaya başlamıştır. 2023 yılının Aralık ayında Rusya Savunma Bakanlığı tarafından ve devletin kontrolü altında olan Africa Corps adlı bir özel askeri şirket oluşturulmuştur.[1] Söz konusu ordunun Wagner’in yerini alması beklenmekte, paralı veya gönüllü askerlerden oluşmaktadır. Bu bakımında Wagner’e benzer bir oluşum olsa da devletin kontrolü altında ve bakanlık tarafından kurulması onu Wagner’den ayırmaktadır.

Bu kapsamda 2024 yılının Ocak ayı sonlarında Burkina Faso’ya 100 kişilik bir birlik gönderilmiştir.[2] Bu sayıya 200 kişinin daha ekleneceği ifade edilmektedir. 22 Kasım 2023 tarihinde Telegram’daki sayfasında bu orduya alım ilanı yapıldığı ifade edilmektedir.[3] Söz konusu yeni askeri şirket, esasında Rusya’nın kıtadaki yeni askeri kanadı olarak görev yapacaktır. İlişkileri askeri ve siyasi anlamda ilerletme görevi görecektir.

Bununla beraber Rusya, Burkina Faso’ya otuz yıllık uzun bir sürenin ardından büyükelçiliği açmıştır. Bu, ikili ilişkilerin daha da gelişeceğini gösteren önemli bir işarettir. 30 yılı aşkın bir süre boyunca elçilik olmayan bir ülkeye elçilik açılması ve buraya yeni kurulan bir özel askeri şirketin askerlerini göndermek, Rusya’nın Afrika’daki varlığını artırması adına yapmış olduğu kritik hamlelerdir.  

Burkina Faso’ya birlik göndermesi ve elçilik açması, Rusya’nın Sahel bölgesinde nüfuzunu artırma politikasının ekonomik, siyasi ve askeri anlamda olacağını da göstermektedir. Zira elçilikle siyasi ve ekonomik yönden, birlikle de askeri yönden ilişkiler kurulmuştur.

Ayrıca Orta Afrika Cumhuriyeti’ne askeri üs kurulması ihtimalinin son zamanlarda artması da özellikle Sahel ve Orta Afrika bölgesinde etkili olmak isteyen bir Rusya olduğunun göstergesidir. Rusya’nın kıtada etkinliğini artırmak adına attığı ve atmak üzere olduğu bu adımlar, Fransa’nın bölgeden peyderpey çekilmesinin ardından gelmektedir. Dolayısıyla bu durum, Rusya’nın Sahel’deki güvenlik boşluğunu doldurmak arzusu taşıdığı söylenebilir. Ancak gönüllü ve paralı askerlerden oluşan Wagner benzeri bir özel askeri şirketin insan haklarını dikkate almadan yapacağı aktiviteler/eylemler, bölgedeki insanlar için önemli bir sorun da teşkil edebilir.

Rusya, bu bağlamda Wagner gibi düzensiz hareket eden bir askeri şirketten kendi kontrolünde olan, merkezi ve daha düzenli bir şirkete geçme planı yapmaktadır. Wagner’in Afrika’daki olumsuz sicilini bilen Moskova Hükümeti, kıtada etkisini artırabilmek adına Africa Corps’u kurup bölgede aktifleştirmek istemektedir.

Burkina Faso-Mali-Nijer üçlüsü son dönemde birlikte hareket etmektedir. Bu üç ülke Sahel Devletleri İttifakı’nı kurmuştur. Bununla beraber Mali’nin Cezayir’le anlaşmasını iptal etmesi, üç ülkenin Cezayir yerine Fas’la ilişkilerini geliştirmesi, Birleşmiş Milletler misyonunu bölgeden göndermesi, Fransa’yı bölgeden askeri, siyasi, eğitim ve medya anlamında uzaklaştırması, Sahel’in yeni bir döneme girdiğini açıkça göstermektedir. Rusya da Wagner hatasını tekrarlamamak adına kontrol edebileceği bir birlikten devam etmek gayesindedir. Bu durum, Rusya’nın daha resmi ve düzenli hareket etmek istediğini düşündürmektedir. Ancak paralı ve gönüllü bir birliği ne ölçüde ve ne şekilde kontrol altında tutulabileceği Wagner örneğinden de görüleceği üzere şaibeli ve öngörülemezdir.

Öte yandan Rusya-Cezayir ilişkilerinin iyi seviyelerde olması, Cezayir’in Burkina Faso-Mali-Nijer üçlüsüyle ilişkilerindeki gerilemeyi düzeltmesi noktasında bir yardımı olacağı düşüncesi ortaya atılabilir. Ancak son döneme kadar Cezayir’in söz konusu üçlüyle iyi sayılacak ilişkilere sahip olmasına rağmen son süreçte Fas’ın da ön plana çıkmasıyla Cezayir’in bu üçlüyle olan ilişkilerinde gerilmeler oluşmuştur. Rusya’yla ilişkilerini kullanarak bu durumun olumlu yönde düzeltilip düzeltilemeyeceği de muallaktır. Zira Rusya, Sahel bölgesiyle yeni bir döneme girmek arzusunda olduğu için Cezayir’in önemi bu noktada yüksektir. Cezayir’le iyi ilişkileri olan ve bu ülkedeki limanlara erişimi olan Rusya’nın Orta Afrika Cumhuriyeti’nde üs kurma girişimlerinin de devam ettiği bilinmektedir.

Cezayir’deki limanlara ulaşımının kolay olması ve bu noktadan Sahel’e ulaşım için Cezayir’i de bir rota olarak kullanması muhtemel olacağı için Rusya burada ya Cezayir’le bu üç ülkenin ilişkilerini düzeltme yolunda adımlar atacaktır ya da Fas’la ilişkilerini geliştirerek bu seçeneği de değerlendirecektir.

Sahel bölgesinde; terörizmden ayrılıkçılık sorununa, iklim değişikliğinden gıda güvensizliğine ve sağlık problemlerine kadar birçok sorun bulunmaktadır. Bu sorunların çözümü ne BM ne AB ne Fransa ne de bölgedeki aktif olmaya çalışan diğer ülkelerce de giderilememiştir. Rusya’nın da bu sorunları çözme yolunda ne adım atacağı henüz bilinmese de çözüp çözemeyeceği net değildir. Zira bu, onlarca yıldır devam eden kronik sorunların bir anda çözülebilmesi zor görünmektedir. Ancak Rusya’nın Burkina Faso-Mali-Nijer başta olmak üzere Sahel bölgesinde nüfuzunu artırabilmek adına bu sorunlardan bazılarına çözümler bulması veya bu yönde adımlar atması kısa vadede bölge ülkeleriyle olan ilişkilerine olumlu şekilde yansıyacaktır. Bu sebeple bölgede şiddet aktivitelerinin ve saldırıların azalması/azaltılması, stabilizasyonun bir nebze artması yakın vadede beklenebilir. Fakat orta ve uzun vadede ne olacağıyla ilgili bir tahmin yapmak için henüz erken olacaktır.

Wagner güçlerine göre sistemsel ve yönetimsel anlamda bazı farklılıklar taşıyan Africa Corps, yeni dönemde Rusya’nın Afrika’daki askeri ve siyasi desteği olacaktır. Wagner’in kontrol edilemeyen bir güç olmasından dolayı bu yeni kurulan güç daha resmi ve kontrollü bir süreci tanımlayacaktır. Rusya’nın Sahel ve daha geniş anlamda Afrika’daki yeni politikaları Africa Corps’u da içerecektir.

Sonuç olarak Sahel’deki yeni dönem bölgede bir kolonyal tarihi bulunmayan Rusya ve Çin gibi önemli güçlerin aktif olacağı bir değişime işaret etmektedir. Bu noktada ABD’nin ve AB’nin de buna karşılık yeni adımlar atabileceği, benzer güçleri aktif edebilecekleri ve bölgeyle diplomatik ve siyasi anlamda ilişkileri geliştirebilmek adına ziyaretler gerçekleştirebilecekleri düşünülebilir. ABD’nin yakın dönemde Orta Afrika Cumhuriyeti’yle özel askeri şirket bağlamında bir ilişki kurmak adına adımlar atması da bu minvalde açıklanabilir.


[1] Morgane Le Cam, “Des organes de propagande proches du Kremlin annoncent l’arrivée de «spécialistes militaires» russes au Burkina Faso”, Le Monde, 25 Ocak 2024, https://www.lemonde.fr/afrique/article/2024/01/25/des-organes-de-propagande-proches-du-kremlin-annoncent-l-arrivee-de-specialistes-militaires-russes-au-burkina-faso_6212904_3212.html (Erişim Tarihi: 24.02.2024).

[2]  Aynı yer.

[3] Kossivi Tiassou, “Des soldats russes déployés au Burkina Faso”, Deutch Welle, 26 Ocak 2024, https://www.dw.com/fr/burkina-faso-russie-africa-corps-instructeurs/a-68098689, (Erişim Tarihi: 24.02.2024).

The post Rusya’nın Değişen Afrika Politikası ve “Africa Corps” appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Nijer’in Dış Politikasındaki Değişimler https://www.ankasam.org/nijerin-dis-politikasindaki-degisimler/ Fri, 02 Feb 2024 11:08:23 +0000 https://www.ankasam.org/?p=69302 15 Ocak 2024, Nijer için önemli bir diplomatik değişimin işaretiydi. Çünkü Nijer Başbakanı Ali Mahaman Lamine Zeine ve heyeti, Moskova’ya bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu toplantının başlıca amacı, Nijer ile Rusya arasındaki ekonomik ve diplomatik ilişkileri güçlendirmekti. Ancak arka planda bu, Nijer’in “yükselen anti-Batı” nüanslı dış politikasında bir dönüm noktası anlamına geldi. Temmuz 2023’deki darbeyle başlayan […]

The post Nijer’in Dış Politikasındaki Değişimler appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
15 Ocak 2024, Nijer için önemli bir diplomatik değişimin işaretiydi. Çünkü Nijer Başbakanı Ali Mahaman Lamine Zeine ve heyeti, Moskova’ya bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu toplantının başlıca amacı, Nijer ile Rusya arasındaki ekonomik ve diplomatik ilişkileri güçlendirmekti. Ancak arka planda bu, Nijer’in “yükselen anti-Batı” nüanslı dış politikasında bir dönüm noktası anlamına geldi. Temmuz 2023’deki darbeyle başlayan radikal dönüşün son işareti oldu. Batı’nın önemli bir müttefiki olan Nijer Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum’un devrilmesi, ülkedeki Fransız etkisinin hızla azalmasına yol açmış ve daha da önemlisi, Fransız Büyükelçinin ayrılması ve askerlerin çekilmesine yönelik ülke çapında protestolara neden olmuştur.

Son Moskova ziyareti, Nijer’in yeni liderliğinin çeşitli ortaklıklar geliştirmedeki pragmatik yaklaşımını gözler önüne sermiştir. Bu diplomatik temas sırasında Başbakan ve heyeti, Rusya Başbakan Yardımcısı Alexéi Overchuk ile görüşmelere katılmıştır. Bu diyalog, Nijer’in diplomatik ilişkilerini çeşitlendirme ve işbirliği için alternatif yollar keşfetme yönündeki ortak çabasını göstermiş ve ticari, ekonomik ve yatırım bağlarını genişletme yönündeki açık niyetinin altını çizmiştir.

Bu müzakereler, özellikle darbe sonrası ülkenin dış politikasında stratejik bir yeniden yönelime işaret etmektedir. Ayrıca Nijer Başbakanı’nın Türkiye ve İran’ı ziyaret etmeyi planlandığını da belirtmekte yarar vardır. Bu da Nijer’in bir dizi diplomatik olasılığı keşfetme konusundaki kararlılığını daha da vurgulamaktadır. Eş zamanlı olarak Fransız birliklerinin sınır dışı edilmesi ve askeri işbirliği anlaşmalarının feshedilmesi, Nijer’deki Fransız karşıtı düşünceleri yansıtan kritik bir arka plan oluşturmaktadır. Cuntanın Avrupa Birliği ile güvenlik anlaşmalarını iptal etme ve Fransa’nın müdahalesini eleştirme kararları, Nijer’i eski Batılı müttefiklerinden uzaklaştırma yönündeki kasıtlı çabanın altını çizmektedir.

Nijer’in dış politikasındaki jeopolitik değişimlerin ortasında, ülkenin önemli uranyum endüstrisinin geleceğine ilişkin endişeler artmaktadır. Askeri cuntanın iktidara gelmesinin ardından yaşanan son karışıklık, küresel pazarlara istikrarlı bir şekilde uranyum tedarik edilmesine gölge düşürmüştür. Bu karmaşıklığa ek olarak, “M62” olarak bilinen sivil toplum gruplarından oluşan bir ittifak, Nijer’i Fransa’yla uranyum ticaretini durdurmaya çağırmakta ve bu da ülkenin stratejik kaynaklarına ilişkin belirsizliği artırmaktadır.

Nükleer enerjiye büyük ölçüde bağımlı olan Fransa, elektriğinin yaklaşık üçte ikisinin nükleer santrallerden sağlanması ve önemli bir kısmının Nijer’den gelen uranyuma bağlı olması nedeniyle istikrarsız bir durumla karşı karşıyadır. Bu güvenlik açığı, Fransa’nın kendi nükleer yetenekleri olmayan Avrupa ülkelerine elektrik ihracatı yapmasıyla daha da kötüleşmektedir. Fransa’nın kapsamlı nükleer enerji altyapısında kullanılan yakıt çubukları için uranyum madenciliği yapmaktan sorumlu olan Fransız nükleer holdingi Orano’nun (eski adıyla Areva) Nijer’deki uzun süreli varlığı, bu ekonomik ve stratejik karmaşıklığı daha da artırmaktadır. Nijer, kırk yılı aşkın süredir Fransız nükleer yakıt döngüsü grubu Orano’nun sömürüsüne maruz kalmaktadır. Şu anda yüzde 90’ı Fransız devletine ait olan çok uluslu şirket, darbeye rağmen Nijer’deki madencilik faaliyetlerini sürdürme niyetini açıklamıştır.

Bu karmaşıklıklar arasında, kırk yılı aşkın süredir Fransız sömürüsüne maruz kalan Nijer’in uranyum kaynaklarında yaşanacak olası bir kesinti, sadece Nijer’in ekonomik istikrarı için değil, aynı zamanda Fransa’nın enerji güvenliği için de doğrudan bir tehdit olacaktır.

Fransa’nın bölgedeki etkisinin azalması, komşu Mali ve Burkina Faso’daki darbelerin ardından Fransız kuvvetlerinin sınır dışı edilme tehdidiyle daha da belirgin hale gelmektedir. Bu, Fransa’nın bölge genelindeki silahlı gruplarla mücadelesinde önemli bir azalmaya işaret etmektedir ve bölgedeki güvenlik dinamikleri için olası etkileri bulunmaktadır. Macron’un Sahel’deki son müttefiki olan Çad’ın lideri Mahamat Deby, yakın zamanda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le görüşmek üzere Moskova’ya gitmiş ve bu, Çad liderinin Fransa’dan daha da uzak durma çabasının ince bir göstergesi olmuştur. Bu hareket, Deby gibi liderlerin Sahel’de çok kutuplu bir paradigma yolunda ilerlediği daha geniş bir trendle uyumludur ve Fransa’nın bölgesel dinamiklerin evrimi karşısında tarihsel etkisini sürdürmekte zorlanabileceği anlamına gelmektedir. Sonuç olarak Nijer’in Moskova’yla olan ilişkilerde ve büyüyen Fransız karşıtı duygularda görülen darbe sonrası Batı karşıtı yönelimi, Fransa’nın enerji güvenliğine dair endişeleri artırmaktadır.

The post Nijer’in Dış Politikasındaki Değişimler appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Etiyopya-Sudan-Mısır Arasında Enerji ve Su Krizi                                                       https://www.ankasam.org/etiyopya-sudan-misir-arasinda-enerji-ve-su-krizi/ Wed, 17 Jan 2024 14:31:15 +0000 https://www.ankasam.org/?p=68138 Nil Nehri’nin sularının %86’sı Etiyopya toprakları üzerinde doğmaktadır. Buna rağmen ülke, suyun ancak %5’inden yararlanabilmektedir.1929 yılında İngiltere ve Mısır arasında yapılan bir anlaşmayla Nil suyunun kullanım hakkının yüzde 92,3’ü Mısır’a ve yüzde 7,7’si Sudan’a verilmiştir. Sudan, bağımsızlığını kazandıktan sonra 1959 yılında Mısır’la yeni bir anlaşma yaparak kullanım hakkını yüzde 25’e çıkarmıştır. Nil’i besleyen kollardan Mavi […]

The post Etiyopya-Sudan-Mısır Arasında Enerji ve Su Krizi                                                       appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Nil Nehri’nin sularının %86’sı Etiyopya toprakları üzerinde doğmaktadır. Buna rağmen ülke, suyun ancak %5’inden yararlanabilmektedir.1929 yılında İngiltere ve Mısır arasında yapılan bir anlaşmayla Nil suyunun kullanım hakkının yüzde 92,3’ü Mısır’a ve yüzde 7,7’si Sudan’a verilmiştir. Sudan, bağımsızlığını kazandıktan sonra 1959 yılında Mısır’la yeni bir anlaşma yaparak kullanım hakkını yüzde 25’e çıkarmıştır. Nil’i besleyen kollardan Mavi Nil’in yüzde 85’i Etiyopya toprakları üzerinde bulunmasına rağmen ülke ne 1929 ne de 1959 anlaşmasına dâhil edilmiştir.[i]

Havza’da yer alan diğer devletler de o tarihte sömürge durumunda oldukları için iki anlaşmaya da taraf olamadılar. Bu devletler, bağımsızlıklarını kazandıktan sonra yeni bir anlaşma yapılmasını talep ettiler, ancak bu talep Mısır tarafından reddedildi. 2010 yılında Nil suyunu daha eşit paylaşmak adına bir araya gelen 6 havza ülkesi (Burundi, Etiyopya, Kenya, Ruanda, Tanzanya ve Uganda), Mısır’ın veto yetkisini kaldıran bir ortak anlaşma imzaladı. Ancak Mısır ve Sudan, mevcut su kullanım haklarından feragat etmek istemedikleri için bu anlaşmayı reddettiler.[ii]

Bölge ülkeleri, Birinci ve İkinci Dünya Savaşından sonraki dönemlerde siyasi sınırların anlaşmalar neticesinde belirlenmesiyle beraber ulusal kalkınma programlarına başlamışlardır. Etiyopya, özellikle Mavi Nil sularının büyük bir kısmına sahip olmasına rağmen en az kullanım hakkına sahip ülkedir. Bu yüzden tarihsel süreçte en büyük tepkiyi dile getiren ülke olmuştur. Etiyopya maden kaynakları açısından zengin olmasına karşın ülkede elektrifikasyonun tamamlanamaması, endüstriyel sanayinin gelişimini aksatmıştır. 2018 Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) verilerine göre; yıllık 8,986 GW/h elektrik tüketimi yapan Etiyopya, dünyada tüketim bakımından 110. sıradadır.[iii]

2011 Arap Baharı sonrasında Orta Afrika kuşağında Etiyopya, su ve elektrifikasyon sorununu çözmek için kalkınma hamlelerine başlamıştır. Bunların bir sonucu olarak 2 Nisan 2011 tarihinde başlanan “Rönesans Baraj” yapımı, Mısır ve Sudan’ın büyük tepkisine yol açmıştır. Uzunluğu 1800 metre, derinliği 140 metre olan ve 74 milyar metreküp su depolama kapasitesine sahip baraj, Etiyopya’nın su krizini çözmek için çıkış yolu olarak görünmektedir.[iv]

Barajın 16 türbin sisteminde toplamda 750 MW kurulu güce sahip olması ve yılda 15 GW/h elektrik üretimi yapması planlanmaktadır. Baraj projesinin tamamlanması elektrik iletim ve dağıtımının bütün ülke genelinde enterkonnekte sisteme geçişin tamamlanmasında büyük rol oynamaktadır. Addis Ababa Hükümeti, barajın tam kapasiteyle çalışması sonucunda yılda 1 milyar dolar kar elde edileceğini açıklamıştır. Etiyopya’nın elektriğe olan ciddi ihtiyacı bulunmaktadır ve nüfusunun %65’i şebekeye bağlı değildir.

Öte yandan baraj inşaatının sonuçları incelendiğinde, Mısır ve Sudan’ın 25 milyar metreküp su kaybına uğrayacağı ve Mısır barajlarındaki elektrik üretiminin %20-40 oranında düşeceği tahmin edilmektedir.[v] Anlaşmazlıkların merkezinde su kaynakları ve bundan üretilen enerji bulunmaktadır. Mısır ve Sudan, Nil Nehrinin akışının kontrolünün Etiyopya’ya geçmesinden endişe etmektedir. Mısır, su erişiminin %90’nına yakınını doğrudan Nil Nehrinden temin etmektedir. 1929 ve 1959 yıllarında imzalanan anlaşma, Mısır ve Sudan’a neredeyse tüm Nil sularının haklarını vermiştir.

Sömürge dönemine ait bu anlaşmalar aynı zamanda Mısır’a, sularının payını etkileyecek ülkelerin projeleri üzerinde veto yetkisi vermiştir. Her iki anlaşma da nehir sularının büyük bir kısmını sağlayan Mavi Nil’e sahip olmayan, anlaşmanın tarafı olmayan diğer su havzası ülkelerinin su ihtiyaçlarını göz önüne almamıştır. Etiyopya, onlarca yıl önce yapılmış anlaşmaya bağlı kalmayacaklarını savunmuş ve Mısır’a danışmadan 2011 yılında Arap Baharı’nın başlangıcında barajını inşa etmeye başlamıştır.[vi]

Kuzey Afrika ülkelerinin başlıca endişelerinden biri, su akışının azalması halinde Aswan Barajı’nın bulunduğu Nasser Gölü’nü etkileyebileceğidir. Ancak bu sadece Mısır’ın elektriğinin küçük bir kısmını oluşturmaktadır. Etiyopya, Mısır’ın anlaşma için koyduğu önceki şartlardan birinin barajın Aswan’a bağlanması gerektiği olduğunu beyan etmiştir. Tarım ve içme suyunun neredeyse tamamını Nil Nehri’nden karşılayan Mısır için özellikle kurak mevsimlerde Nil’den gelen su miktarı büyük önem taşımaktadır. Mısır, barajın daha geç ve kurak dönemde daha çok su bırakılarak doldurulmasında ısrar etmektedir. Hartum yönetimi ise baraj çevresinin çok önemli bir nüfusu barındırdığı, teknik ve hukuki konularda anlaşılmadan barajın doldurulması ve işletilmesinin bölge güvenliği açısından riskler barındırdığı gerekçesiyle Etiyopya’nın tek taraflı adım atmasına kesin olarak karşı çıkmaktadır.

Sudan, Güney Sudan, Kenya, Cibuti ve Eritre gibi komşu ülkelerin baraj tarafından üretilen enerjiden faydalanma olasılığı yüksektir. Bu ülkelerin çoğu, büyük elektrik açıklarıyla karşı karşıyadır. Etiyopya’nın Mavi Nil’in suları üzerindeki stratejik avantajı, Mısır ve Sudan’a zor bir durum yaratmaktadır. Bu da Etiyopya’nın kontrolüne boyun eğme veya Etiyopya’nın bu değerli su kaynağı üzerindeki sınırsız haklarını kurumsallaştıran bir anlaşmaya onay verme gibi zorlu bir seçim sunmaktadır. Barajın işleyişi konusunda Etiyopya, enerji hedeflerini güvence altına alırken Mısır’ın su güvenliği endişelerini hafifletme amacına yönelik kapsamlı bir anlaşmanın önemli olduğunu savunmaktadır.

Etiyopya, BRICS’in çok taraflı diplomasi için bir aracı olarak görev yapabileceğini ve üyelerinin her iki Afrika ülkesiyle ilişkileri ve hedefleri göz önüne alındığında müzakereleri yönetebileceğini öne sürmektedir. Ancak Etiyopya, bu müdahalenin önceki ABD, Rusya, Cezayir, Güney Afrika ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi müdahale girişimlerinden farklı olması gerektiğini vurgulamaktadır. Etiyopya’nın fazla elektriği Mısır’a satması, barajın su akışı üzerindeki etkisini kısmen dengeleyerek bütünleşik bir enerji pazarı kurması ve Mısır, Etiyopya ve Sudan’ın barajdan gelen su akışını yönetmeye yardımcı olmak için veri paylaşımı anlaşması yapması oldukça önemlidir.[vii]

Bölgede yaşanan su ve baraj krizine Etiyopya ve Somali arasında yaşanan bir gerginlik daha eklenmiştir. Etiyopya ile Somaliland arasında 2024’ün ilk gününde liman kullanımı ve denize erişim için imzalanan mutabakat zaptı hem Somali ile Etiyopya arasında hem de Somaliland hükümetinde krize neden olmuştur. Somaliland ile Etiyopya arasındaki anlaşma tamamlandığında Etiyopya, Somaliland’i “bağımsız” olarak tanıyan ilk devlet olacaktır. Etiyopya’nın ticari ve askeri olarak Somaliland kıyılarında faaliyet yürütmesine izin veren adıma Somali, “iç işlerine müdahale” gerekçesiyle şiddetle karşı çıkmıştır. Arap Birliği ve Afrika Birliği, 2024 yılına girerken yeni bir bölgesel krizin oluşmasına neden olan bu adımı kınamıştır.[viii]


[i] Mürsel Bayram, “İsrail-Güney Sudan İlişkilerinin Siyasal Ekolojisi”, Ahi Evran Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 1 Aralık 2017. 1(1), s. 67.

[ii] Aynı Yer.

[iii] “Elektrik Tüketimine Göre Ülkelerin Listesi”, Wikipedia, https://tr.wikipedia.org/wiki/Elektrik_t%C3%BCketimine_g%C3%B6re_%C3%BClkelerin_listesi, (Erişim Tarihi: 24.09.2023).

[iv] “3 Ülkede Kriz Çıkaran Hedasi Barajı Sorununda Yeni Dönem Başladı”, AA, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/3-ulkede-kriz-cikaran-hedasi-baraji-sorununda-yeni-donem-basladi/2508317, (Erişim Tarihi: 21.02.2022).

[v] “Etiyopya ile Kriz Aşılamadı! Mısır’dan Hedasi Barajı Açıklaması”, Haber 7, https://www.haber7.com/dunya/haber/3354957-etiyopya-ile-kriz-asilamadi-misirdan-hedasi-baraji-aciklamasi, (Erişim Tarihi: 24.09.2023).

[vi] “Egypt-Ethiopia Row: The Trouble Over A Giant Nile Dam”, BBC, https://www.bbc.com/news/world-africa-50328647, (Erişim Tarihi: 13.01.2020).

[vii] “Navigating The Nile A Win-Win For Egypt And Ethiopia”, Arab News, https://www.arabnews.com/node/2366146, (Erişim Tarihi: 02.09.2023).

[viii] “Afrika, 2024’e Eski Sorunlar ve Yeni Umutlarla Girdi”, AA, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/afrika-2024e-eski-sorunlar-ve-yeni-umutlarla-girdi/3104730, (Erişim Tarihi: 10.01.2024).

The post Etiyopya-Sudan-Mısır Arasında Enerji ve Su Krizi                                                       appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Afrika’da Yenilenebilir Elektrik Sorunu: Uganda’nın Enerji İkilemi https://www.ankasam.org/afrikada-yenilenebilir-elektrik-sorunu-ugandanin-enerji-ikilem/ Sat, 30 Dec 2023 07:26:13 +0000 https://www.ankasam.org/?p=66639 Afrika, yenilenebilir enerjinin geliştirilmesi için çok elverişli koşullara sahip bir bölgedir. Kıtada çok sayıda su kaynağı ve güneş enerjisinden faydalanmak için pek çok fırsat bulunmaktadır. Ancak bölgedeki çoğu ülkede bu alan hala az gelişmiş durumdadır. Bunun birkaç nedeni vardır. En bariz olanı da şudur: güneş ve rüzgar enerjisi gibi birçok yenilenebilir enerji kaynağı kesintilidir ve […]

The post Afrika’da Yenilenebilir Elektrik Sorunu: Uganda’nın Enerji İkilemi appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Afrika, yenilenebilir enerjinin geliştirilmesi için çok elverişli koşullara sahip bir bölgedir. Kıtada çok sayıda su kaynağı ve güneş enerjisinden faydalanmak için pek çok fırsat bulunmaktadır. Ancak bölgedeki çoğu ülkede bu alan hala az gelişmiş durumdadır. Bunun birkaç nedeni vardır. En bariz olanı da şudur: güneş ve rüzgar enerjisi gibi birçok yenilenebilir enerji kaynağı kesintilidir ve hava koşullarına bağlıdır. Bu kesinti, elektrik üretiminde dalgalanmalara yol açarak tutarlı ve güvenilir bir elektrik arzı sağlamayı zorlaştırabilir.

Etkili enerji depolama çözümlerinin eksikliği Afrika’da yenilenebilir enerji için önemli bir zorluktur. Depolama teknolojileri, üretimin düşük olduğu veya hiç olmadığı dönemlerde kullanılmak üzere yoğun zamanlarda üretilen fazla enerjiyi depolamak için gereklidir. Yetersiz altyapı ve yenilenebilir enerjinin mevcut elektrik şebekelerine entegre edilmesindeki zorluklar önemli sorunlardır. Birçok Afrika ülkesi, şebekelerini merkezi olmayan yenilenebilir enerji kaynaklarını barındıracak şekilde iyileştirmekte zorluklarla karşılaşmaktadır. Afrika ülkelerinin zengin olduğu doğal kaynaklara bağımlılık da önemli bir sorundur. Ancak detaylı bir şekilde analiz edildiğinde işler daha da karmaşık bir hal almaktadır. Bu sorunu Uganda örneği üzerinden analiz etmek gerekirse aşağıdakilerden bahsedilebilir.

Uganda, petrol ve gaz sektörü, yenilenebilir enerji ve ormanların korunmasının bir araya gelmesinin zorlu bir tablo oluşturduğu karmaşık bir paradoksla karşı karşıyadır. Ülke, yerel ve bölgesel enerji ihtiyaçlarını karşılamak, önemli ölçüde istihdam yaratmak ve sürdürülebilir enerjiye geçişi hızlandırmak için yenilenebilir enerjiyle birlikte petrol ve gaz potansiyelinden yararlanmayı planlamaktadır.

Uganda’nın gelecekteki kalkınmasının kilit unsurlarından biri TotalEnergies, Çinli CNOOC ve Uganda Ulusal Petrol Şirketi’nin işbirliğiyle hayata geçirilecek olan iddialı Doğu Afrika Boru Hattı projesidir. Aktivistlerden gelen küresel eleştirilere rağmen, günde 240.000 varil kapasiteli bu milyarlarca dolarlık boru hattı, ülkenin kalkınma yörüngesinin temel taşı olarak görülmektedir.

Halihazırda elektriğinin %95’ini hidroelektrik ve güneş kaynaklarından üreten Uganda, mevcut kapasitesinin 2GW civarında olması ve Sahra altı Afrika’daki en düşük elektrifikasyon oranlarından birine sahip olması nedeniyle ciddi zorluklarla karşı karşıyadır. Ülke, 2065 yılına kadar Net Sıfıra ulaşmayı hedeflemekte ve 45 milyon insan için ağırlıklı olarak yakacak odun ve odun kömürü kullanımından elektriğe geçişi vurgulamaktadır.

Bu geçişi sağlamak için Uganda, hidro ve güneş enerjisine dayanarak yenilenebilir enerji kapasitesini 2045 yılına kadar 52 GW’a çıkarmayı planlamaktadır. Aynı zamanda akıllı elektrik sayaçlarının kullanılmaya başlanmasıyla, özellikle şu anda odun ve kömüre bağımlı olan haneleri hedef alarak elektriğe uygun maliyetli alternatifler sunulması beklenmektedir.

Mevcut yakacak odun talebinin devam etmesi halinde Uganda’nın tüm ulusal orman stokunun ve ağaç örtüsünün yirmi yıl içinde yok olabileceği düşünüldüğünde, bu planın önemi ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla ülkenin enerji geleceği tartışmalı boru hattı ile ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır. Zira bu olmadan yenilenebilir enerji, uygun fiyatlı elektrik ve ormanların korunması, göz korkutucu bir görev haline gelmektedir.

Ancak sorun sadece oduna bağımlılık ve verimsiz yenilenebilir enerjiye erişim değildir. Eski sömürgeler bağımsızlıklarını kazanmış olsalar da birçok Afrika ülkesi hala yeni sömürgecilik politikası izleyen güçlü devletlerin büyük etkisi altındadır. Bu durumda Çin, Uganda’daki boru hattının inşasıyla yakından ilgilenmektedir. Çünkü bu hat, Çinli CNOOC şirketiyle işbirliği içinde inşa edilmektedir.

Altyapı projeleri, Çin’in politikasında önemli bir yer tutmaktadır. Dahası bu boru hattı, Çin’in Doğu ve Orta Afrika bölgesindeki tüm politikası için önemli olacaktır. Dolayısıyla Uganda’nın yenilenebilir enerji planlarını ilgili ülkelerin katılımı olmadan (Almanya ve Namibya arasında duyurulan ortak projeler gibi) gerçekleştirmesi pek mümkün görünmemektedir.

Özetle Afrika ülkelerindeki enerji sorunu çok ciddidir. Sorunun ana faktörleri şu şekilde sıralanabilir: doğal koşullara bağımlılık, zayıf altyapı, etkisiz kamu politikası, doğal kaynaklara bağımlılık ve dış aktörlerin etkisi.

The post Afrika’da Yenilenebilir Elektrik Sorunu: Uganda’nın Enerji İkilemi appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Sahra-Altı Afrika’nın Artan Önemi https://www.ankasam.org/sahra-alti-afrikanin-artan-onemi/ Fri, 29 Dec 2023 10:06:06 +0000 https://www.ankasam.org/?p=66487 Çok sayıda etnik gruba ev sahipliği yapan Sahra Altı Afrika ülkeleri günümüz konjonktüründe Sahra Çölü’nün güneyinde kalan ülkeler olarak nitelendirilmektedir. Sahra Altı Afrika, 48 farklı ülkeyi barındıran ve oldukça kalabalık bir bölge olarak dikkat çekmektedir. Tarihsel süreçte Sahra Altı Afrika’ya olan ilgi çeşitli şekillerde kendini göstermiş olsa da özellikle Soğuk Savaş döneminde Batı ve Doğu […]

The post Sahra-Altı Afrika’nın Artan Önemi appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Çok sayıda etnik gruba ev sahipliği yapan Sahra Altı Afrika ülkeleri günümüz konjonktüründe Sahra Çölü’nün güneyinde kalan ülkeler olarak nitelendirilmektedir. Sahra Altı Afrika, 48 farklı ülkeyi barındıran ve oldukça kalabalık bir bölge olarak dikkat çekmektedir.

Tarihsel süreçte Sahra Altı Afrika’ya olan ilgi çeşitli şekillerde kendini göstermiş olsa da özellikle Soğuk Savaş döneminde Batı ve Doğu blokları, bölgeyi kendi hedef ve ideolojileri ekseninde desteklemeye çalışmıştır. Ancak bu destek ilerleyen süreçte bölge ülkelerinde birtakım istikrarsızlıkların oluşmasına ve bölgenin aktörler tarafından yıpratılmasına yol açmıştır.

Soğuk Savaş sonrasında bölgeye olan ilgi ve desteklerde büyük oranda bir azalma görülmüş ve bu durum, aktörlerin Sahra Altı Afrika bölgesindeki ekonomik ve siyasi varlığının gün geçtikçe azalmasıyla sonuçlanmıştır.

Uluslararası ilişkilerde ve mevcut konjonktürde değişen gelişmeler ve yenilenmeler, Soğuk Savaş sonrasında ilginin azaldığı Sahra Altı Afrika bölgesine olan ilginin tekrardan canlanmasına sebebiyet vermiştir. Bu yüzden Sahra Altı Afrika’nın artan önemi, çeşitli faktörlerin bir araya gelmesiyle şekillenmiştir. Bu faktörler başta ekonomik olmak üzere stratejik planlar, demografik yapı ve güvenlik gibi temel alanlarda kendini göstermiştir.  

Öncelikle ekonomik faktörler incelendiğinde, Sahra Altı Afrika’nın sahip olduğu ekonomik fırsatlar ve bölge ülkelerinin ekonomik büyüme potansiyeli, bu coğrafyaya olan ilginin artmasının temel sebebi olarak görülmektedir. Bu ülkelerin dinamik ve genç bir nüfusa sahip olması, potansiyel bir ekonomik güç oluşturmakta ve var olan bu insan sermayesi ekonomik büyüme açısından büyük bir avantaj sağlamaktadır. Ayrıca, bölgede gelişen pazarlar, büyüme potansiyeli taşıyan sektörler ve hızla artan tüketici talepleri, Sahra Altı Afrika’yı ekonomik açıdan çekici kılan faktörler arasındadır.

Bölgenin stratejik konumu da yaşanan gelişmeler ve planlanan hedefler doğrultusunda dikkat çekmektedir. Özellikle Hint Okyanusu ve Atlantik olmak üzere stratejik deniz yollarına kıyıdaş olması, büyük güçlerin ilgisinin artmasına yol açmaktadır. Ayrıca doğal kaynak zenginliği de bölgenin öneminin artmasındaki etkenlerden biridir. Bu noktada bölgede bulunan çeşitli ve değerli hammaddelerin yanı sıra, bölge ülkelerinde çıkarılan zengin petrol ve maden yataklarının bulunması, Sahra Altı Afrika’nın stratejik öneminin artmasında doğrudan etkili görülmektedir. Var olan bu zenginlik, bölgenin diğer aktörlerle olan etkileşimini arttırdığı gibi çeşitli uluslararası yabancı yatırımcıların da dikkatini çekmektedir.[1]

Genel olarak değerlendirmek gerekirse Sahra Altı Afrika bölgesi, gelişen ve değişen konjonktürde önemini ve değerini günden güne arttırmıştır. Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin ekonomik fırsatlar, stratejik konum ve doğal kaynaklar açısından ilgi gösterdiği bu bölge; sadece bölgesel değil, aynı zamanda küresel güç mücadelesinde de önemli bir yer tutmaktadır.


[1] Selçuk Balı, “Küresel Finansal Ekonomik Krizin Sahra Altı Afrika ve Baltık Ülkeleri’nin Ekonomik Etkileri”, Sosyal Araştırmalar, https://www.sosyalarastirmalar.com/articles/impacts-of-the-global-financialeconomic-crisis-to-the-economies-of-subsaharan-africa-and-baltic-countries.pdf, (Erişim Tarihi: 06.11.2023).

The post Sahra-Altı Afrika’nın Artan Önemi appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
BRICS’in Genişleme Süreci ve Yeni Aktörlerin Katılımı Ne Anlama Geliyor? https://www.ankasam.org/bricsin-genisleme-sureci-ve-yeni-aktorlerin-katilimi-ne-anlama-geliyor/ Tue, 05 Sep 2023 14:09:57 +0000 https://www.ankasam.org/?p=60715 BRICS, Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika ortaklığıyla hayata geçirilen ve jeoekonomik hedefleri temel alan bir oluşumdur. 16 Haziran 2009 tarihinde kurulan BRICS, üye ülkelerin birbirlerinin iç işlerine karışmama ilkesini temel almaktadır.[1] BRICS üyesi ülkelerin dünyanın toplam Gayri Safi Yurt İçi Hasılası’nın (GSYİH) %23’ünü oluşturduğu[2] da dikkate alındığında bu oluşumun küresel jeopolitik için önemi […]

The post BRICS’in Genişleme Süreci ve Yeni Aktörlerin Katılımı Ne Anlama Geliyor? appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
BRICS, Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika ortaklığıyla hayata geçirilen ve jeoekonomik hedefleri temel alan bir oluşumdur. 16 Haziran 2009 tarihinde kurulan BRICS, üye ülkelerin birbirlerinin iç işlerine karışmama ilkesini temel almaktadır.[1] BRICS üyesi ülkelerin dünyanın toplam Gayri Safi Yurt İçi Hasılası’nın (GSYİH) %23’ünü oluşturduğu[2] da dikkate alındığında bu oluşumun küresel jeopolitik için önemi daha iyi anlaşılabilmektedir.

BRICS’e dair gelecek tahminlerindeyse üye ülkelerin hızlı bir gelişim göstereceği bulunmaktadır. Nitekim BRICS’in temel olarak çok kutupluluk arayışları çerçevesinde kurulduğu öne sürülebilir. Zira halihazırda Rusya ve Çin’in birlikte hareket ettiği BRICS, temel olarak Soğuk Savaş sonrasında Amerika Birleşik Devletleri (ABD), NATO ve Avrupa Birliği (AB) merkezli kurulan ve Atlantik düzeni olarak da adlandırılan neo-liberal düzene alternatif geliştirme hedefi gütmektedir. Bu bağlamda BRICS’in G7 ve Birleşmiş Milletler (BM) temelli düzene meydan okuduğu ve eleştiriler yönelttiği bilinmektedir.

Öte yandan BRICS genişleme eğilimi içerisindedir. BRICS’in genişlemesinin her anlamda küresel olarak BRICS’in jeoekonomik nüfuzunu arttıracağı öne sürülebilir. Zira bahse konu genişleme de 22-24 Ağustos 2023 tarihleri arasında Güney Afrika’nın Johannesburg şehrinde düzenlenen zirvede gündeme gelmiştir.[3] Zirveden önce Cezayir, Arjantin, Bangladeş, Bahreyn, Belarus, Bolivya, Küba, Mısır, Etiyopya, Honduras, Endonezya, İran, Kazakistan, Kuveyt, Fas, Nijerya, Filistin, Suudi Arabistan, Senegal, Tayland, Birleşik Arap Emirlikleri, Venezuela ve Vietnam’ın BRICS’e katılmak için resmi başvuruda bulunduğu bilinmektedir.[4]

Bahse konu zirvenin sonundaysa Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa, Arjantin, Mısır, Etiyopya, İran, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) topluluğa davet edildiğini açıklamıştır.[5] Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ise yayınladığı bir videolu mesajda şu ifadeleri kullanmıştır:[6]

“Gelecek yıl tam ölçekli formatta çalışacak yeni üyeleri tebrik etmek istiyorum. Ve tüm meslektaşlarımıza, BRICS’in dünyadaki etkisini genişletmek için bugün başlattığımız çalışmalara devam edeceğimizin güvencesini vermek isterim. Bu ifadelerimle yeni üyelerle ve BRICS kapsamında ortaklarımızla birlikte çalışacak ve bizimle çalışmak isteyenlerle pratik çalışmalar yapmayı kastediyorum. Ortak para birimi konusu ise şimdilik zor gözüküyor ancak sorunların çözümüne doğru ilerlemeye devam edeceğiz.”

BRICS’in temel olarak Batı Bloğu’na bir alternatif geliştirme hedefiyle hayata geçirilmiştir. Bu da BRICS’in ekonomik olarak ne kadar büyürse, Batı Bloğu’na alternatif arama hedefinde olan “gelişmekte olan ülkeler” için de o kadar önemli bir cazibe merkezi haline geleceği öne sürülebilir. Zira bu bağlamda BRICS’in hem genişlemesi hem de hangi aktörlerle genişleyeceği oldukça önemlidir. Nitekim dünyanın en büyük ham petrol ihracatçısı olan Suudi Arabistan ile dünyanın en büyük petrol ithalatçısı Çin’in aynı ekonomik blokta yer alacak olması oldukça kritik bir öneme haizdir. Bu durum, her ikisi de büyük petrol üreticilerinden ve aynı zamanda OPEC+ üyesi olan Rusya ve Suudi Arabistan’ın yeni bir ekonomik blokta birlikte yer alacağı anlamına gelmektedir. Öte yandan hem Riyad’ın geçmişte petrol üretimi noktasında Washington’la yaşadığı anlaşmazlıklar da hala etkisini sürdürmektedir.

Tüm bunların yanı sıra BRICS’in genişlemesi, üyelerin kademeli olarak ticaret yapmak için ABD doları dışındaki para birimlerini kullanmaya geçeceği bir süreç olan potansiyel de-dolarizasyon girişimlerinin de hız kazanmasına neden olabilir. Ancak BRICS’in kendine ait bir para birimi kullanma noktasına gelmesinin yakın gelecekte pek mümkün görünmediği öne sürülebilir. Zira bu durum 1944 yılında Birleşmiş Milletler Para ve Finans Konferansı sonrasında imzalanan Bretton Woods Anlaşması’nın ardından ABD’nin inşa ettiği dolar temelli küresel sistemin sağlam temelleri nedeniyle oldukça zordur. Çünkü BRICS’in söz konusu sisteme alternatif olarak sunabileceği bir mekanizma en azından mevcut durumda yoktur. Öte yandan İran gibi Batı’ya açıkça rekabet eden bir ülkenin de BRICS’e davet edilmesinin BRICS’i tam anlamıyla Batı karşıtı bir bloğa çevirme ihtimalinin güçlü olduğu söylenebilir.

Sonuç olarak BRICS’in bahse konu genişlemeyle birlikte Batı Bloğu’na çok daha güçlü bir alternatif oluşturacağı öne sürülebilir. Zira Suudi Arabistan ve İran gibi devletlerin oluşuma katılmasının BRICS’in ABD, AB, Dünya Bankası (WB) ve Uluslararası Para Fonu’na (IMF) karşı daha dirençli olmasının ve daha şahin politikalar izleyebilmesinin önünü açacağı okuması yapılabilir.


[1] “BRICS: Sources of Information”, Library of Congress, https://t.ly/dO53S, (Erişim Tarihi: 22.06.2023).

[2] “An Economic Overview of the BRICS Countries”, Nasdaq, https://www.nasdaq.com/articles/an-economic-overview-of-the-brics-countries, (Erişim Tarihi: 24.08.2023).

[3] “Building an Inclusive World: BRICS Summit to be Held August 22-24 in South Africa”, CGTN News, https://news.cgtn.com/news/2023-08-23/VHJhbnNjcmlwdDc0MTg2/index.html, (Erişim Tarihi: 24.08.2023).

[4] “Weighing Expansion, BRICS Increasingly Draws Membership Requests”, AA, https://www.aa.com.tr/en/economy/weighing-expansion-brics-increasingly-draws-membership-requests/2929541, (Erişim Tarihi: 17.08.2023).

[5] “Emerging Economies Group BRICS Invites 6 New Members, Including Saudi Arabia and Iran”, National Broadcasting Company News, (Erişim Tarihi: 24.08.2023).

[6] “Saudi Arabia, UAE and Iran Among Six Countries Invited to Join Brıcs Group”, Cable News Network Business, https://edition.cnn.com/2023/08/24/business/saudi-arabia-brics-invitation-intl/index.html#:~:text=The%20group%20currently%20includes%20Brazil,influence%20would%20continue%20to%20grow., (Erişim Tarihi: 24.08.2023).

The post BRICS’in Genişleme Süreci ve Yeni Aktörlerin Katılımı Ne Anlama Geliyor? appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Zimbabve’nin Zenginliği: Fırsatlar ve Geleceğe Yönelik Potansiyeli https://www.ankasam.org/zimbabvenin-zenginligi-firsatlar-ve-gelecege-yonelik-potansiyeli/ Tue, 29 Aug 2023 07:27:56 +0000 https://www.ankasam.org/?p=60447 Güney Afrika kıtasının doğusunda yer alan Zimbabve’nin kuzeyinde Zambiya, batısında Botsvana, güneyinde Güney Afrika Cumhuriyeti ve doğusunda Mozambik bulunmaktadır. Ülke genellikle yüksek platolar ve tepelerle kaplıdır. 1980 yılına kadar Britanya kontrolünde olan Güney Rodezya olarak bilinen Zimbabve, 1980 yılında bağımsızlığını kazanarak bugünkü ismini almıştır. Ancak sonraki yıllarda Robert Mugabe liderliğindeki Zimbabve Afrika Ulusal Birliği-Patriotik Cephe […]

The post Zimbabve’nin Zenginliği: Fırsatlar ve Geleceğe Yönelik Potansiyeli appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Güney Afrika kıtasının doğusunda yer alan Zimbabve’nin kuzeyinde Zambiya, batısında Botsvana, güneyinde Güney Afrika Cumhuriyeti ve doğusunda Mozambik bulunmaktadır. Ülke genellikle yüksek platolar ve tepelerle kaplıdır. 1980 yılına kadar Britanya kontrolünde olan Güney Rodezya olarak bilinen Zimbabve, 1980 yılında bağımsızlığını kazanarak bugünkü ismini almıştır. Ancak sonraki yıllarda Robert Mugabe liderliğindeki Zimbabve Afrika Ulusal Birliği-Patriotik Cephe (ZANU-PF) hükümeti altında siyasi ve ekonomik sorunlar yaşanmıştır. Bu dönemde toprak reformları ve hiperenflasyon gibi sorunlar ülkeyi etkilemiştir. 2017 yılında ülkede halk destekli bir askeri darbe girişimi ortaya çıkmış ve 37 yıllık Mugabe iktidarı son bulmuştur.

2017 yılında iktidara gelen Emmerson Mnangagawa, birtakım reformlar hayata geçirmiştir. Bu reformlar, ağırlıklı olarak ekonomi ve uluslararası ilişkilerde yumuşama alanında yapılmıştır. Öte yanda Zimbabve maden zengini olan bir ülkedir. İster yer altı ister yer üstü kaynakları bakımında dünyanın dikkatini çekmektedir. Zimbabve, Afrika Kıtası’ndaki önemli altın madeni üreticilerinden olmasının yanı sıra; platin, elmas, nikel ve kömür gibi madenler bakımından kendini öne çıkarmaktadır.[1] Buradan hareketle, ülkenin döviz ihtiyacını ve istihdam politikalarını, madencilik üzerine yapılandırmıştır, diyebiliriz.

Ülkenin sosyo-politik durumuna rağmen sınırlarında pek çok doğal ve kültürel harikalar bulunmaktadır. Örneğin Victoria Şelalesi, Hwange Ulusal Parkı, Büyük Zimbabve Harabeleri gibi doğal ve kültürel güzellikler Zimbabve’de yer almaktadır. Bu güzellikler sayesinde Zimbabve, “Harikalar Diyarı” olarak adlandırılmaktadır.[2]

Ülke, doğal afetlerden kaynaklı olarak tarım alanında zorluklar yaşamaktadır. Bu durum ülkeyi tarım hayvancılık üretiminde yetersiz ve dışa bağımlı kılmaktadır. Zimbabve kendi kalkınma politikalarını ağırlıklı olarak yer altı kaynaklarına ve bunların dünya pazarına ihracı üzerine kurmuştur. Ancak ülkenin deniz bağlantısı olmaması, ihraç maliyetlerini arttırmakta ve ülkenin dış politikasını etkilemektedir.

Bölgenin ekonomik, askeri, siyasi ve kültürel olarak önde gelen gücü olan Güney Afrika Cumhuriyeti, Zimbabve’nin kalkınmasında hem fırsat hem de birtakım zorluklar getirmektedir. Örneğin Zimbabve, Hint Okyanusu’na açılan kapısı olan Güney Afrika Cumhuriyeti’ne bağımlı durumdadır. Bu durumdan kaynaklı olarak iki ülke arasında çoğunlukla ticari, ekonomik ve siyasi gerilimler yaşanabilmektedir.

Zimbabve’nin diğer komşusu Mozambik’le de bazı anlaşmazlıkları bulunmaktadır. Güney Afrika’nın en büyük elektrik santrali olan Cahora Bassa Barajı’nın geliri, işletimi ve bakımı konusunda anlaşmaya varılmak üzere diplomatik adımlar atılmaktadır.[3]

Zimbabve’yi dolaylı yoldan etkileyen bir başka mesele de Mozambik ve Tanzanya arasındaki Rovuma Nehri’nin paylaşımı sorunudur. İki ülke, nehir üzerindeki adaların sahipliği konusunda ihtilaf yaşamaktadır. Bu durum Zimbabve’ye bölgesel ticaret ve güvenlik sorunları yaratmaktadır. Zimbabve, iki ülke arasında arabulucu rolü üstlenerek soruna çözüm bulunmasına ön ayak olabilir. Bölgedeki jeopolitik konumunu daha da güçlendirebilir.

Sosyo-politik meseleler ve sınır anlaşmazlıkları, Zimbabve gibi zengin bir ülkenin gelişmesinin önündeki engellerdir. Sonuç olarak ülke, yer altı ve yer üstü zenginliklere sahip olmasına karşın denize kıyısı olmayan bir ülkedir. Özellikle Mozambik gibi denize kıyısı olan ülkelerle işbirliğine dönük yakın zamanda atılan adımlar, ülkenin dünyaya açılmakta kararlı olduğunu göstermektedir. Bu durum, Zimbabve’nin ithalatının %62’sini gerçekleştirdiği Güney Afrika Cumhuriyeti’ne olan bağımlılığını azaltacaktır.[4] Çünkü ülkenin bu bağımlılığının sebebi denize kıyısının olmamasından kaynaklanmaktadır. Zimbabve’nin bir diğer avantajı doğa turizmidir. Bu tür coğrafi fırsatlar, ülke imajı ve tanıtımı için elzemdir.

Ülkenin bir diğer avantajı Çin’in Kuşak ve Yol Projesidir.[5] Bu kapsamda ülkenin ulaşım altyapısına yatırım yapılması, Zimbabve’nin hammadde ihracını artırmasına yardımcı olacaktır. Nitekim Zimbabve’nin ihracatının büyük bir kısmı Çin’e gerçekleşmektedir. Özellikle Afrika’nın en büyük altın rezervine sahip ülkesi için bu durum, Zimbabve’nin ileride bölgede söz sahibi olabileceği gerçeğini bize göstermektedir.


[1] “Zimbabve, Coğrafya Dünyası”, Coğrafya, https://shorturl.at/ceoFM, (Erişim Tarihi: 12.08.2023).

[2] “Zimbabve’de Görülecek Akıllara Karşı Kayalar, Kalpten Çekilen Şelaleler ve Diğer Dramatik Manzaralar”, Cecil Dzwowa, https://shorturl.at/tBGQR, (Erişim Tarihi: 11.08.2023).

[3] “Cahora Bassa Barajı”, Peter Berry, https://tr.svayambhava.org/barragem-de-cahora-bassa-13964, (Erişim Tarihi: 12.08.2023).

[4] “Zimbabve Büyük Ticaret Ortakları”, Countryaah, https://www.countryaah.com/zimbabwe-major-trade-partners/, (Erişim Tarihi: 12.08.2023).

[5] Rangarirai Muzapu vd., “Kuşak ve Yol Girişimi: Zimbabve’yi Yatırım Fırsatları İçin Konumlandırmak”, Sapub, http://article.sapub.org/10.5923.j.mm.20180801.04.html, (Erişim Tarihi: 12.08.2023).

The post Zimbabve’nin Zenginliği: Fırsatlar ve Geleceğe Yönelik Potansiyeli appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
Rusya’nın Batı’yla Olan Çekişmesinde Batı Afrika’nın Önemi https://www.ankasam.org/rusyanin-batiyla-olan-cekismesinde-bati-afrikanin-onemi/ Mon, 28 Aug 2023 07:53:11 +0000 https://www.ankasam.org/?p=60402 27-28 Temmuz 2023 tarihlerinde St. Petersburg’da düzenlenen Rusya-Afrika Zirvesi’nde Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin, 6 Afrika ülkesine (Burkina Faso, Zimbabve, Mali, Somali, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Eritre) ücretsiz 25-50 bin ton tahıl sevk edeceklerini açıklamıştır. Bu durumun, Rusya’nın Karadeniz Tahıl Koridoru Anlaşması’nı uzatmayı reddetmesinin ardından oluştuğu düşünülürse, Rusya’nın Batı’yla çekişmesinde Afrika ülkelerini kendi tarafına […]

The post Rusya’nın Batı’yla Olan Çekişmesinde Batı Afrika’nın Önemi appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>
27-28 Temmuz 2023 tarihlerinde St. Petersburg’da düzenlenen Rusya-Afrika Zirvesi’nde Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin, 6 Afrika ülkesine (Burkina Faso, Zimbabve, Mali, Somali, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Eritre) ücretsiz 25-50 bin ton tahıl sevk edeceklerini açıklamıştır. Bu durumun, Rusya’nın Karadeniz Tahıl Koridoru Anlaşması’nı uzatmayı reddetmesinin ardından oluştuğu düşünülürse, Rusya’nın Batı’yla çekişmesinde Afrika ülkelerini kendi tarafına çekme hamlesi olduğu söylenebilir.

22 Temmuz 2022 tarihinde Türkiye ve Birleşmiş Milletler’in girişimiyle İstanbul’da imzalanan anlaşma, Rusya-Ukrayna Savaşı’yla büyüyen küresel gıda krizini iyileştirme çabası olarak görülmüştü. 17 Temmuz 2023 tarihinde Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov, anlaşmanın uzatılmayacağını, sebebinin de Batı’nın anlaşma şartlarına uymaması olduğunu söylemiştir.[1] Peskov’a göre; Rusya’ya uygulanan belli ihracat yasakları ve SWIFT sisteminden çıkartılmış olması, Batı’nın anlaşma bağlamında ihlal ettiği temel ilkelerdi. Rusya’nın kendi topraklarının ve Ukrayna’da halihazırda kontrol ettiği Kırım Yarımadası ve Donetsk-Luhansk havzalarının dünya tarımı için önemi savaş başladığından beri uzmanlar tarafından dillendirilmektedir. Yakın zamanda Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitri Kuleba, yaptığı açıklamada Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya’yı Karadeniz Tahıl Koridoru Anlaşması’na geri dönmesi için ikna edebileceğini söylemişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Rusya’nın Afrika’ya tahıl vaadini desteklediğini açıklamıştır.[2]

Afrika Kıtası, dekolonizasyon döneminin ardından sürekli olarak iç karışıklık, ekonomik istikrarsızlık ve darbelerle yüzleşmiştir. Her ne kadar Soğuk Savaş döneminde Afrika ülkeleri çoğunlukla Bağlantısızlar Hareketi’ne katılıp çift kutuplu dünya siyaseti içerisinde denge politikası kurma yolunda ilerlediyseler de Afrika ülkeleri, Kuzey ülkeleri tarafından potansiyel çekişme alanı veya orta vadeli ortaklar olarak görülmüştür. Bugün de Rusya’nın Afrika ülkeleriyle yakınlaşma çabası, Moskova’nın Batı’yla olan çekişmesinde müttefik arayışı çerçevesinde okunabilir. Batı’nın Rusya’yı ekonomik olarak sıkıştırma hamleleri, Rusya’yı Avrasyacılık fikrini konsolide etmeye itmiştir. Çin’le her ay kat ve kat artan ticaretine ve BRICS ülkeleriyle daha da ilerleyen ilişkilerine paralel olarak Rusya’nın Afrika ülkeleriyle de yakınlaşıp Batı karşıtı bloku genişletme hamlesi, Putin’in Ukrayna Savaşı’nda elini güçlendirme hamlesi olarak düşünülebilir.

St. Petersburg’da Rusya-Afrika Zirvesi’nin düzenlendiği 27-28 Temmuz 2023 tarihlerinde Nijer’de gerçekleşen darbe, Afrika’nın mevcut Rusya-Batı çekişmesinde ileriye dönük olarak oynayacağı rolün netliğini göstermiştir. 1960 yılında Fransa’dan bağımsızlığını kazanan Nijer, dünyanın en önemli Uranyum tedarikçisi ülkelerinden biridir. Örneğin Nijer, Fransa’nın en önemli üçüncü uranyum tedarikçisidir ve dünyada ise uranyum tedariğinde yedinci sırada yer almaktadır.[3] General Abdurrahman Tiani önderliğindeki Anavatanı Koruma Ulusal Konseyi tarafından gerçekleştirilen Nijer’deki darbe; ABD, Fransa ve Almanya gibi ülkeler tarafından kınanırken, Rus Wagner örgütü tarafından övgüyle karşılanmıştır. Hatta öyle ki Nijer’in başkenti Niamey’de gösteri yapan darbe yanlısı siviller, Fransa Büyükelçiliği’ne ellerinde Rus bayrakları ve “yaşasın Putin” sloganlarıyla yürümüşlerdir. Yeni cunta, Fransa’nın askeri müdahale hazırlığında olduğunu iddia ederken, Mali ve Burkina Faso’dan olası bir Batı kaynaklı askeri bir müdahaleye karşı dayanışmacı bir direniş sözü gelmiştir.

Öte yandan Batı destekçisi Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) da cunta hükümetine yaptırımlar getirdiğini açıklamış ve bir hafta içerisinde Devrik Başkan Mohamed Bazum’un serbest bırakılmaması halinde askeri müdahalede bulunacağını söylemiştir. Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell de ECOWAS liderlerine katıldıklarını belirterek, “AB, darbeye karşılık ECOWAS’ın aldığı tüm tedbirlere hızlıca ve kararlı şekilde destek verecektir” ifadesini kullanmıştır.[4] Borrell, dış müdahale suçlamasını ise reddetmiştir.

Rusya Federasyonu, yaptığı açıklamada Nijer’deki cuntayı resmen tanımasa da Batı ülkelerini ve ECOWAS’ı askeri müdahaleye karşı uyarmıştır. Rus Dışişleri Bakanlığı olası bir müdahalenin bölgede uzun soluklu bir çatışmaya ve istikrarsız bir ortama sebep olacağını söylemiştir.[5] Rus dış siyasetinde Afrika’yı konsolide etme çabası eskilere dayanmaktadır.  Sovyetler Birliği, 2. Dünya Savaşı sonrası başlayan dekolonizasyon süreci sonrası bölgede etkisini artırmak için Batı’nın “ırkçı ve sömürgeci” olduğunu her fırsatta dile getirmiştir. Buradan hareketle Rusya’nın Afrika’da da mevzi oluşturma çabası ve şekli, Rus siyaseti açısından yeni değildir. Batı’yı her fırsatta doğalgaz gibi enerji sektörü açısından kritik emtialarla tehdit eden Rusya açısından Batı’nın uranyum tedariğinde de sorunların yaşanması büyük bir fırsattır.

Darbenin ardından Nijer’deki cunta, Fransa’yla yaptığı bütün askeri anlaşmaları iptal etmiş ve Wagner paralı askerlerinin ülkeye giriş yapması için anlaşmıştır. Wagner’in kurulduğu günden bu yana Ortadoğu ve Afrika’da, Rusya’nın ekonomik, siyasi ve askeri etkisine katkıda bulunduğu bir gerçektir. Wagner grubu daha önce Mali, Burkina Faso ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde yaşanan iç çatışmalarda da Rus devletinin direktifleri doğrultusunda çalışmıştır. Ukrayna Savaşı’nda da Mariupol ve Bahmut Muharebeleri gibi noktalarda önemli roller oynadılar.

23 Haziran 2023 tarihinde başlayıp ertesi gün sona eren Wagner isyanında ise kafa karışıklığı oluşmuştu. İç yapısı ve Rus devletiyle olan formal ilişkisi tam olarak bilinemediği için söz konusu isyanın başlama ve bitme motivasyonu konusunda her iki taraf da farklı ifadelerde bulunmuştur. Genel çerçevede Wagner Lideri Yevgeniy Prigojin ve Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu arasında bir çeşit güç ve otorite savaşı yaşandığı, Ukrayna Savaşı’nın sürüncemeye girmesiyle birlikte Rus tarafında oluşan moral bozukluğu sebebiyle de bu çekişmenin bir çeşit yönetimsel krize dönüştüğü söylenebilir. Prigojin’in isyanı bitirmesinin ardından başlayan müzakereler şeffaf olarak yürütülmese de Wagner’in Batı Afrika’da Rus çıkarlarına yönelik çalışmalara devam ettiğini görmek Rus siyaseti için önem taşımaktadır.

İşte tam bu noktada Rusya’nın Afrika’yla yakınlaşma hamlesi yalnızca Batı’ya karşı bir mevzi kazanma hamlesi değil; Ukrayna Savaşı’nın yarattığı iç anlaşmazlıkları, yönetimsel kafa karışıklığını ve moral bozukluğunu azaltma hamlesi olarak da görülebilir. Wagner’in Batı Afrika’da başlayacak olası bir çatışmada Rus çıkarları adına vekalet savaşı vermesi, Rusya’nın Batı’ya karşı oluşturmaya çalıştığı bloku eş zamanlı olarak konsolide etmesi anlamına gelmektedir.

Rusya’nın Afrika’yla yakınlaşma hamlesi, dış politikası açısından olduğu kadar iç politikası için de önemlidir. Batı’nın ekonomik yıpratma hamlelerine karşılık olarak yine Batı için önemli olan hammadde tedarikçisi Afrika ülkeleriyle askeri ve ekonomik bağlantılar kurmak, Rusya’nın dış politikasında müttefik kazanmasını sağlarken, aynı zamanda bu motivasyonunun propagandasıyla da yumuşak gücünün artmasını sağlayabilir.


[1] “Rusya Tahıl Koridoru Anlaşmasını Sonlandırdı”, Dünya Gündemi, https://shorturl.at/cgrBM, (Erişim Tarihi: 11.08.2023)

[2] “Ukrayna: Erdoğan, Karadeniz Tahıl Koridoru Anlaşması’nın Yeniden Başlamasını Sağlayabilir”, NTV, https://www.ntv.com.tr/dunya/ukrayna-erdogan-karadeniz-tahil-koridoru-anlasmasinin-yeniden-baslamasini-saglayabilir,bTFtEPCb402QmGrB0Y8rnw, (Erişim Tarihi: 11.08.2023).

[3] “Dünyanın En Önemli Uranyum Tedarikçisi: Nijer”, AA, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/dunyanin-en-onemli-uranyum-tedarikcisi-nijer/2958889, (Erişim Tarihi: 12.08.2023).

[4] “AB’den Nijer’e askeri müdahale uyarısı yapan ECOWAS’a destek”, AA, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/abden-nijere-askeri-mudahale-uyarisi-yapan-ecowasa-destek/2958338, (Erişim Tarihi: 12.08.2023).

[5] “Nijer’de Darbe: Rusya, Batı Afrika Liderlerini Askeri Müdahalede Bulunmama Yönünde Uyardı”, BCC, https://www.bbc.com/turkce/articles/c3ge439wd93o, (Erişim Tarihi: 12.08.2023).

The post Rusya’nın Batı’yla Olan Çekişmesinde Batı Afrika’nın Önemi appeared first on ANKASAM | Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

]]>