Tarih:

Paylaş:

Avrupa Ateşle mi Oynuyor?

Benzer İçerikler

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Soğuk Savaş sonrası dönem yeni bir Avrupa düzeni ve güvenlik sistemi teşkil edilmiştir. Öyle ki kısa bir süre içerisinde Soğuk Savaş döneminde Varşova Paktı üyesi olan Doğu Avrupa devletleri ile Sovyetler Birliği’nin parçası olan Baltık Devletleri hem Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) hem de Avrupa Birliği’ne (AB) üye olarak hızlı bir şekilde Batı Bloku’nun parçası haline gelmişlerdir. Rusya’nın NATO’yla ilişkileri her geçen gün artarken; Rusya, Barış için Ortaklık (BİO) programına dahil olarak resmi bir programın parçası haline gelmiş; 1995 yılında ise Avrupa Konseyi’ne katılarak Avrupa’nın değerlerine daha da yakınlaşmıştır.

Rusya’yla ilişkilerin olumlu gelişmesi, AB içinde II. Dünya Savaşı sonundan bu yana bir kanat içerisinde kabul görmüş olan Amerika Birleşik Devletleri’nden (AB) daha bağımsız ve stratejik kararlarını kendi alabilen bir AB fikrini yeniden ve daha geniş bir ölçekte canlandırmıştır. Öyle ki Rusya’yla ilişkiler hızlı bir şekilde ve olumlu ilerlerken ABD ile daha mesafeli bir duruş sergilenmeye başlamıştır. Bosna ve Kosova krizleri ABD’siz bir Avrupa fikrine önemli bir darbe vurmuşsa da II. Körfez Savaşı, ABD ve Avrupalılar arasındaki görüş ayrılığını daha da derinleştirmiştir. Maastricht ile sağlam temellere oturan AB ise önce AB Anayasası girişimi, ardından da onun ikamesi olan Lizbon Sözleşmesi ile stratejik özerklik yönünde önemli bir ivme kazanmıştır. ABD ve Rusya ile yaşanan gelişmeler Avrupa’nın güvenlik algısını olumlu yönde değiştirmiş ve Avrupalı devletler, güvenlik ve savunma konularından ziyade diğer konulara odaklanmıştır. Savunma ve güvenlik geri planda kalmış, hatta başta ABD’nin taktik nükleer silahları olmak üzere ABD’nin Avrupa’daki askeri varlığını sona erdirilmesi bile talep edilmiştir.

Ancak tüm bu olumlu gelişmelere rağmen ABD-Rusya ilişkileri, özellikle 2000’li yılların başından itibaren gergin kalmaya devam etmiştir. ABD’nin 2002 yılında, yani 11 Eylül saldırılarından hemen sonra nükleer silahlar konusunda önemli bir mihenk taşı ve nükleer silahlanmanın sigortası rollerinden birisini oynayan 1972 tarihli ABM Sözleşmesinden tek taraflı çekilmesi ve Ulusal Füze Savunması (National Missile Defense – NMD) projesini hayata geçirmesi, ABD ve Rusya arasında derinlerden ilerleyen bir Soğuk Savaş sürecini yeniden başlatmıştır. Rusya’nın ABD ve NATO’nun askeri gücü ile kıyasladığımızda, elindeki yegâne siyasi ve askeri caydırıcılık unsuru olan nükleer silahlarını etkisizleştirmeyi hedefleyen bu proje, Rusya’nın Batı’yla ilişkilerine ve Batı’nın amaçlarına karşı önemli bir kuşku yaratmıştır. 

Nitekim 2008 Bükreş Zirvesi’nde Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO’ya üyeliğine yönelik alınan karar, Batı ve Rusya arasında yaşanan yalancı baharın sonlanmasında ilk adım olmuştur. Gürcistan’ın işgaline yeterince tepki vermeyen Batı, ikinci aşama olan Kırım’ın ilhakından bu yana Rusya’yla olan ilişkileri, Soğuk Savaş dönemine, hatta neredeyse 1962 Küba Krizi’nden sonra başlayan “Yumuşama Dönemi” öncesine taşımıştır. ABD/NATO, Avrupa’nın güvenliği için yeniden başat rol oynamaya başlarken kısa bir süre önceye kadar dile getirilen “nükleer dünyasız bir dünya vizyonu” doğmadan hayal ötesi olmuştur. ABD ve Rusya, nükleer silahlar ve füze savunma sistemlerini hızla modernize etmeye başlarken, miktar ve konuşlandırma sınırlaması yapan sözleşmeler birer birer yürürlükten kaldırılmıştır. Dünya daha tehlikeli ve daha etkili nükleer silahlara merhaba demiştir.

Böyle bir ortamda Kırım’ın ilhakı, Avrupa’nın güvenlik anlayışını daha da değiştirmiştir. Soğuk Savaş’ın hemen ardından Rusya’yla ilişkilerini geliştirirken ABD’nin kıtadaki etkisini azaltmaya çalışan Kıta Avrupası, ABD’nin nükleer silah desteği ve caydırıcılığının olmadan Avrupa’nın güvenliğinin olup olamayacağını tartışmaya başlamışlardır.

Diğer yandan 2014 Kırım’ın ilhakından sonra NATO’nun “Hazırlık Eylem Planı” (Readiness Action Plan) çerçevesinde yeniden yapılanması ve güvenlik tedbirleri konusundaki kartları yeniden dağıtmasına Rusya’nın tepkileri gecikmemiş, başta hazırlıksız geniş çaplı tatbikatlar olmak üzere konvansiyonel savaş hazırlıkları önemli oranda artırılmıştır. Modernize edilen ya da üretilen yeni silahların kullanıldığı bu tatbikatların etkinliği, Rusya’nın konvansiyonel gücü konusunda soru işaretleri doğurmuştur.

Ancak Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi, Batı’nın modern silahlarının desteklediği Ukrayna Ordusu’nun başarıları, hedeflerine ulaştıklarını ifade etmişlerse de Rusya’nın konvansiyonel savaş başarısızlığı, Rusya’nın konvansiyonel anlamda kağıttan kaplan olduğu iddialarını gözler önüne sermiştir. Batı’nın/NATO’nun teknolojik ve stratejik üstünlüğü bir anlamda kısmi vekalet savaşı ile test edilmiştir. Kısmi vekalet savaşı diyoruz çünkü Rusya doğrudan savaşa müdahil olduğu için Rusya-Ukrayna Savaşı’nın vekalet savaşı ile tanımlanmasının doğru olup olmadığının tartışılması gerektiğine inanılmaktadır.

Böyle bir ortamda modern nükleer silahlarına güvenen Rusya, başta eski Devlet Başkanı ve şimdinin Ulusal Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev başta olmak üzere Batılı devletleri açıkça nükleer silah kullanmakla tehdit etmeye başlamıştır. Rusya’nın Askeri Doktrinine göre dört farklı durumda Rusya’nın nükleer silahlara başvurmasının öngörüldüğü konusu sık sık dile getirilirken; Batılı devletler, özellikle Birleşik Krallık ve Fransa açıkça tehdit edilmiştir. Ukrayna’ya yapılan desteğin devam etmesinin hem nükleer bir savaş hem de nükleer silahların kullanıldığı 3. Dünya Savaşı’nı başlatacağı belirtilerek Batılı devletler açıkça tehdit edilmiştir.

Böyle bir ortamda Avrupalı liderlerden tehlikeli sinyaller gelmeye devam etmektedir. AB içinde ABD’nin söz sahibi olmasına en çok karşı çıkan ve bunu yeniden vurgulayan Fransa’nın Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Rusya’nın Ukrayna Savaşı’nda yenilmesinin Avrupa’nın güvenliği için hayati önem taşıdığını, Ukrayna’ya daha fazla askeri yardım gönderilmesini görüşmek için bir araya getirdiği Avrupalı liderlerle yaptığı görüşmede Ukrayna’ya asker gönderilmesi konusunu dile getirdiğini ifade etmiştir.[1] ABD ve Avrupa’nın Ukrayna’ya silah ve mühimmat desteğini azalttığına dair haberlere sıkça rastlandığı böyle bir dönemde Fransa’nın liderlik etmeye çalıştığı bu süreçten Ukrayna’ya nasıl bir destek çıkacağını zaman gösterecektir. Ancak Macron’un bu sözleri başta ABD olmak üzere Batılı devletlerinden ve hatta Fransa’daki siyasetçilerden tepki almış ve böyle bir plana karşı olunduğu ifade edilmiştir.[2]

Rusya’dan ise tepkiler gecikmemiştir. Kremlin Sözcüsü Peskov bu hamlenin doğrudan çatışma riski taşıdığını ifade ederken,[3] Antalya Diplomasi Forumu’na katılan Lavrov alaycı gülümseme ile cevap vermeye tenezzül bile etmemiştir.[4] Eş zamanlı olarak nükleer silah taşıma kabiliyetine sahip kıtalararası balistik füze denemesi yapılması ise nükleer bir tehdit olarak kabul edilmiştir.[5]

Avrupalı liderlerin bu hamlesiyle eş zamanlı yeni bir gelişme yaşanmaktadır. Moldova’nın ayrılıkçı bölgesi Transdinyester Parlamentosu artan Moldova baskısı sebebiyle Rusya’dan koruma talep etmiştir.[6] Rusya’nın Ukrayna ve Gürcistan’a müdahale sebepleri göz önüne alındığında, Batı’nın hamlelerine karşı Rusya’nın yeni bir cephe açması oldukça muhtemel görünmektedir. NATO üyeliği düşünmeyen ancak AB adaylığı statüsü taşıyan Moldova’ya yapılacak bir Rus müdahalesi, Ukrayna ve Gürcistan’a müdahaleyle aynı süreci yaşayacaktır. Halkın büyük çoğunluğunun Rus pasaportu taşıdığı Transdinyester bölgesi, yurtdışında yaşayan Ruslar’ın korunması (Russian abroad) politikasına uymaktadır. Nitekim Abhazya, Güney Osetya ve Donbass bölgesine müdahaleden önce bu bölgedeki halka Rus pasaportu dağıtılmış ve Rus pasaportu taşıyan halkın korunması adı altında müdahale edilmiştir.

Nükleer silah tehdidi ışığında Trandinyester bölgesine yönelik yeni bir hamlenin Ukrayna’yı kısmen unutturacak bir gelişme olması muhtemeldir. Fiiliyatta Rusya’nın kontrolünde olan, sadece Abhazya ve Güney Osetya’nın resmen tanıdığı Transdinyester’e müdahalenin Ukrayna Savaşına da ayrı bir boyut kazandırması beklenmektedir. Yeni bir cephe, hem de Ukrayna’nın Batı sınırındaki yeni bir cephe, Rusya için zor olsa da nükleer silahlar tehdidi altında buraya yapılacak bir müdahale Avrupa’nın güvenlik mimarisine yeni bir tehdit ve tehlike oluşturacaktır.

Bu aşamada Rusya’ya doğrudan bir müdahale yapılmasının mümkün görünmediği, Rusya’nın nükleer silah taşıma kabiliyetine sahip SARMAT ve YARS füzelerini test ettiği, NATO liderlerine savunma yatırımını artırmazlarsa Rusya’yı saldırıya teşvik edeceğini ifade eden Trump’ın seçilme ihtimalinin arttığı, Rus istihbaratı tarafından dinlenen Alman generallerin konuşmalarının deşifre edilerek Avrupa’nın Rusya tarafından dinlendiği mesajının verildiği ve her seviyede Rus liderin nükleer silah tehdidinde bulunduğu bir ortamda Avrupalı devletlerin tansiyonu düşürecek hamleler yapması daha uygun bir strateji olacaktır. Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO/AB üyeliklerinin daha uzun vadeye yayılması ya da her iki tarafça bağlantısızlıklarının garanti edilmesi, Karadeniz’de tansiyonun dindirilmesi, uzun zaman alacak olsa da karşılıklı güvenin tesis edilmesi, Avrupa’nın barışına ve güvenliğine daha büyük katkı sağlayacaktır. Bu süreçte Türkiye’nin izlediği denge politikası Avrupa için örnek olacaktır. Tarih göstermiştir ki Avrupa’nın ateşle oynama politikasında hep Avrupa kıtası yanmıştır.


[1] “Macron: Rusya’nın Ukrayna’da Yenilmesi Avrupa’nın Güvenliği İçin Hayati Önem Taşıyor”, BBC, https://www.bbc.com/turkce/articles/crg9gkd20x4o, (Erişim Tarihi: 08.03.2024).

[2] “NATO Ülkeleri, Macron’un Ukrayna’ya Asker Göndermeyi Gündeme Alma Önerisini Reddetti”, BBC, https://www.bbc.com/turkce/articles/cw8jywg628no, (Erişim Tarihi: 08.03.2024).

[3] “Kremlin: Batı, Ukrayna’ya Asker Gönderirse NATO-Rusya Çatışmasının Yaşanması Kaçınılmaz”, AA, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/kremlin-bati-ukraynaya-asker-gonderirse-nato-rusya-catismasinin-yasanmasi-kacinilmaz/3148995, (Erişim Tarihi: 08.03.2024).

[4] “Lavrov, Macron’a Öyle Bir Yanıt Verdi Ki Gazeteciler Şaştı Kaldı”, Yeniçağ Gazetesi, https://www.yenicaggazetesi.com.tr/lavrov-macrona-oyle-bir-yanit-verdi-ki-gazeteciler-sasti-kaldi-770808h.htm, (Erişim Tarihi: 08.03.2024).

[5] “Rusya, Nükleer Saldırı Kapasiteli Balistik “Yars” Füzesiyle Deneme Atışı Yaptı”, AA, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/rusya-nukleer-saldiri-kapasiteli-balistik-yars-fuzesiyle-deneme-atisi-yapti/3152638, (Erişim Tarihi: 08.03.2024).

[6] “Ukrayna Savaşı Avrupa’ya Mı Sıçrayacak? Transdinyester Koruma İstedi, Batı Harekete Geçti”, NTV, https://www.ntv.com.tr/dunya/ukrayna-savasi-avrupaya-mi-sicrayacak-transdinyester-koruma-istedi-bati-harekete-gecti,xIuyL2f0okWKhM6q_zf7kQ, (Erişim Tarihi: 08.03.2024).

Doç. Dr. Şafak OĞUZ
Doç. Dr. Şafak OĞUZ
2019 yılında Doçentlik unvanını alan Şafak OĞUZ, Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki (TSK) 23 yıllık hizmetinden sonra 2021 yılında emekli olmuştur. Görevi esnasında Birleşmiş Milletler (BM) ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) bünyesinde de çalışan OĞUZ, Kitle İmha Silahları, Terörizm, Uluslararası Güvenlik, Uluslararası Örgütler ve Barış ve Çatışma Çalışmaları konularında çalışmalar yapmaktadır. OĞUZ, halen Kapadokya Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyeliği görevini sürdürmektedir. İyi derece İngilizce ve Almanca bilmektedir.