Tarih:

Paylaş:

Avrupa Birliği’nin “Batı Balkanlar Sınavı”

Benzer İçerikler

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский


Avrupa Birliği (AB), ekonomik ve sosyal açıdan bütünleşme çabalarını hızlandırmıştır. Bahse konu çabanın en önemli çıktılarından biri ise Batı Balkanlar açılımıdır. Zira Batı Balkanlar’daki nüfuz mücadelesi ve bölgenin siyaseten Avrupa’nın parçası olarak görülmesi, bu çabayı anlaşılır kılmaktadır. Mevzu bahis açılım kurumsal bir süreçten ziyade jeopolitik bir proje olarak görülmektedir. Dolayısıyla Kosova-Sırbistan üzerinden şekillenen jeopolitik denklem AB’nin bölgeye olan ilgisini arttırmakta ve buna ek olarak Avrupa bütünleşmesinin önündeki engellerin kaldırılmasına yönelik süreci hızlandırmaktadır.

Brüksel, genişleme politikasına yönelmiştir. Avrupalı aktörlerin farklı yaklaşımlarına ve tüm ontolojik sorunlarına rağmen AB çatısı altında tüm kıtanın yekpare bir tavır içinde olması hedeflenmektedir. Bölge aktörlerinin yönelimlerinde güç mücadelesi hasebiyle farklılıklar olsa da AB, bir çekim merkezi olarak birtakım inisiyatifler alarak ortak bir çizgide buluşulması için çabalamakta ve olası tehditlerin ortadan kaldırılması için mücadele etmektedir. Bu sayede Avrupa güvenliği sağlanmış olacaktır. 

AB’nin kurumsal tarihine bakıldığında ekonomik saiklerle ortaya çıktığı ve devletlerin kazanımları nedeniyle farklı konuları da kapsadığı görülmektedir. Bu yüzden Avrupalı aktörler kazanımlarını korumayı ve hatta arttırmayı hedeflemektedirler. Bu devletler, kendilerini doğrudan etkileyebilecek risklerin önlenmesinde Brüksel’i bir çatı olarak görmektedir. Bu çerçevede AB, jeopolitik bir proje olarak Batı Balkanlar’a yönelik genişleme politikasını sürdürmektedir. Ancak bu genişlemede Kosova-Sırbistan üzerinden şekillenen ciddi bir sınavla karşı karşıyadır. İki aktör arasındaki münasebetlerin özellikle küresel güçler arasında bir nüfuz yarışı olarak algılanması, durumun mahiyetini ortaya koymaktadır.

Küresel sistem çok merkezli bir yapıya doğru evrilirken, bir yandan stratejik orta güçler bir yandan da küresel aktörler çeşitli işbirliklerine yönelmektedirler. Bu noktada üzerinde durulması gereken konu, Rusya-Sırbistan arasındaki münasebetlerdir. Zira Sırbistan, küresel bir etkiye sahip olmasa da Balkanlar’da stratejik bir orta güç ve dolayısıyla küresel aktörlerin dış politikalarında etkili bir aktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Rusya’ya bakıldığında ise 2008 yılında Gürcistan’da, 2014 yılında Kırım’da ve 2022 yılından itibaren Ukrayna’daki saldırılarıyla baskın bir küresel aktör olduğunu göstermiştir. 

Neticede Kremlin’in Batı hegemonyasına karşı direnç gösterdiği ortadadır. Tüm bunlardan hareketle Sırbistan üzerinden şekillenebilecek bir çatışma, bölgenin yanında Avrupa’yı da doğrudan etkileyebilme potansiyeline haiz olduğundan Rusya için nüfuz alanını genişletebileceği bir konjonktür anlamına gelebilir. Dolayısıyla Brüksel, bu durumun önüne geçmeyi hedeflemektedir. Bu çerçevede Brüksel’in adımlarının hız kazanması muhtemeldir. Bilhassa Avrupa Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Oliver Varhei’nin jeopolitik durum hasebiyle genişlemenin hızlandırılması çağrısında bulunması,[1] bahse konu durumu ortaya koymaktadır.

Kosova ve Sırbistan arasında yaşanan gerilimin yapısal ve tarihsel arka planı söz konusudur. Ancak AB’nin mevzu bahis gerilimin çözümünü istediği ortadadır. Çözümün sağlanabilmesi için AB’nin arabulucu rolü üstlendiği ve taraflara bir yandan teşvikler sunarken bir yandan da baskıyı arttırdığı ileri sürülebilir. 

Bu noktada iki aktör arasındaki gerilimin Brüksel’le münasebetleri doğrudan etkilediği ileri sürülebilir. Priştine’nin Kosova-Sırbistan ilişkilerinin normalleşmesi için öngörülen Sırp Belediyeler Birliği’ne yaklaşımı, kendi aleyhine bir konjonktür oluşmasına sebep olmuştur. Dolayısıyla Batı’yla ilişkilerde Sırbistan avantajlı duruma gelmiştir. Ancak Sırbistan’ın bu avantajına yönelik soru işaretleri söz konusudur. Bahse konu soru işaretleri, 24 Eylül 2023 tarihinde gerçekleşen saldırının Sırbistan’la bağlantılı olduğuna yönelik iddialardan kaynaklanmaktadır. Nitekim Avrupa Parlamentosu’nun Banjska’daki saldırıya Sırbistan’ın doğrudan karıştığının tespiti durumunda Belgrad’a karşı önlem alınmasına dair kararı,[2] Brüksel’in yaklaşımını kanıtlar niteliktedir. 

Brüksel-Kosova-Sırbistan denkleminde üzerinde durulması gereken konulardan biri ise ekonomik motivasyonlardır. AB’nin Avrupa bütünleşme hedefi, güvenlik kaygıları gibi etkenlerin yanında önem verdiği unsurlardan birinin de ekonomik ilişkiler olduğu açıktır. 2022 yılında başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı’yla beraber aktörler karşılıklı olarak yaptırımlar uygulamıştır. Bu noktada Kosova-Sırbistan üzerinden de Brüksel’in istemediği bir sonuç çıkarsa AB’nin hem güneyi hem doğusu çatışma bölgesi olarak karşımıza çıkacak ve bu durum AB ekonomisini olumsuz etkileyecektir. Tüm bunlardan hareketle Brüksel’in Batı Balkanlar’a yönelik açılımında temel itici güç olarak ekonomik motivasyonların olduğu iddia edilebilir.

Nihayetinde Brüksel’in Kosova ve Sırbistan’ın AB üyeliğine yönelik yaklaşımını ekonomi öncelikli uzun bir süreç olarak görmek faydalı olacaktır. AB’nin Sırbistan ile Kosova Arasındaki Diyalogdan Sorumlu Özel Elçisi Miroslav Lajcak’ın Batı Balkan ülkelerine ithafen herkese uygun bir yaklaşımın kullanılamayacağını ifade etmesi,[3] bu durumu kanıtlar niteliktedir. Hülasa Brüksel’in her iki aktör nezdinde üyelikten ziyade ortak pazara entegrasyona öncelik vereceği iddia edilebilir. Zira Brüksel tarafından ne Belgrad ne de Priştine söz konusu adaylık statüsüne hazır görünmektedir. Bu noktada AB’nin bir yandan ekonomik sürdürülebilirlik sağlamak bir yandan da tarafları kendisinden uzaklaştırmamak istediği iddia edilebilir.

Sonuç olarak AB, Batı Balkanlar’a genişlemeyi hedeflemektedir. Brüksel’in Batı Balkanlar’a yönelik genişlemesi kurumsal bir süreçten ziyade jeopolitik bir proje olarak görülebilir. Rusya’nın manevra alanı kazanmasını engellemek, güvenlik endişelerini gidermek ve nüfuz alanını genişletmek isteyen Brüksel’in Belgrad-Priştine münasebetlerine özellikle dikkat ettiği ileri sürülebilir. Her ne kadar süreci hızlandırma çabası söz konusu olsa da her iki aktörün de AB standartlarını karşılama noktasında zayıf kaldığı ortadadır. Kosova ve Sırbistan’ın Batı’dan uzaklaşmaması ve çatışma riskinin artmaması için bir teşvik mahiyetinde söz konusu süreç, adaylıktan ziyade AB tek pazarına entegrasyon şeklinde ilerleyebilir. Brüksel’in taraflara olan tutumunda, her iki aktörün AB ve kriterlerine olan yaklaşımının etkisi olduğu ifade edilebilir.


[1]  “Вархеји смета дека лидерите на ЕУ јасно ја потврдија перспективата за членство на Западен Балкан”, Slobodenpecat, https://www.slobodenpecat.mk/varheji-smeta-deka-liderite-na-eu-jasno-ja-potvrdija-perspektivata-za-chlenstvo-na-zapaden-balkan/, (Erişim Tarihi: 12.10.2023).

[2] “Evropski parlament usvojio rezoluciju o Kosovu i Srbiji”, Aljazeera, https://balkans.aljazeera.net/news/balkan/2023/10/19/evropski-parlament-usvojio-rezoluciju-o-kosovu-i-srbiji, (Erişim Tarihi: 19.10.2023).

[3] “Lajčak: Vrijeme da države Zapadnog Balkana napreduju ka EU”, Aljazeera, https://balkans.aljazeera.net/news/balkan/2023/10/9/lajcak-vrijeme-da-drzave-zapadnog-balkana-napreduju-ka-eu, (Erişim Tarihi: 09.10.2023).