Tarih:

Paylaş:

Olası Ateşkes ve Barışın Önlenemez Yükü: Netanyahu

Benzer İçerikler

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

7 Ekim 2023 tarihinden bu yana Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ikili görüşme sayısı 20’ye yaklaşmıştır. İlk dönemlerde ABD’nin İsrail’e olan desteği, gün geçtikçe (en azından söylemsel düzeyde) tersine dönmüştür. Özellikle Netanyahu’nun Gazze’den sonra bir milyon civarı Filistinlinin yaşadığı Refah Bölgesi’ne yönelik operasyondaki ısrarı, Biden’ın tepkisiyle karşılaşmıştır. ABD’li yetkililerin söz konusu bu “aşırı” işgal planını hiçbir surette kabul etmeyeceklerini açıklamasına rağmen Netanyahu, İsrail Ordusu’nun Refah’a yönelik büyük güçte bir operasyon yapacağı yönündeki söylemlerini ısrarla tekrar etmektedir.

Biden yönetimi ise Ürdün Kralı Abdullah’la yapılan görüşmede bir kez daha dile getirilen ve rehine takasını sağlayacak en az altı haftalık bir ateşkes teklifinin altını çizmektedir. Ateşkesin devamında ise temel çerçevenin belirlendiği bir barış planının devreye sokulmasıyla bağımsız Filistin Devleti’nin kurulması vurgulanmaktadır. Fakat Biden, bu mesajının devamına, ateşkes ve barış planı konusunda İsrailli liderleri anlaşmaya varmak için çalışmalara devam etmesi yönünde teşvik ettiğini de eklemiştir. Bu durum, söz konusu planın akıbeti konusunda soru işaretleri oluşturmaktadır.

Diğer yandan ABD’li yetkililer, Wall Street Journal’a verdikleri röportajda, İsrail’in sivillere yönelik Gazze saldırılarında ve Lübnan’a beyaz fosfor bombası kullanarak yaptığı askerî harekâtlarda Amerikan bombaları ve füzelerini kötüye kullanıp kullanmadıkları konusunda yeni bir soruşturma başlattıklarını ifade ettiler. Bu gelişmelerin sonucunda Biden’ın Netanyahu üzerindeki etkisinin kırılmaya başladığını söylemek mümkündür. Bu öngörü, hafızalara hemen 2023 yılının Aralık ayında düzenlenen bir bağış etkinliğinde Biden’ın elli yıldır Netanyahu’yu tanıdığını ve O’na “Bibi, seni seviyorum ama söylediğin hiçbir şeye katılmıyorum” sözünü getirmektedir.[1] ABD’nin son günlerdeki girişimlerinin İsrail’e rağmen sürdürüldüğünü söylemek gerçekçi olmadığı kadar Biden ve Netanyahu arasında eşgüdüm bulunduğunu söylemek de akılcı görülmemektedir.

Arap ve dünya kamuoyunun ABD’nin İsrail’in saldırgan tutumuna engel olmakta yetersiz kaldığı eleştirilerine cevap veren ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, şu ifadeleri kullanmıştır:[2] “Bence bazen insanlar Amerika Birleşik Devletleri’nin elinde dünyadaki herhangi bir durumun tam da bizim istediğimiz şekilde sonuçlanmasını sağlayabildiğimiz sihirli bir değnek varmış gibi davranıyorlar ama durum asla böyle değil.” 13 Şubat 2024 tarihinde ise Miller, bu kez soruşturma sürecinin politikada hızlı bir değişimi tetikleyecek bir inceleme olarak tasarlanmadığını söyleyerek olası İsrail tepkilerine yastık tutmuştur.

Washington Post’ta 15 Şubat 2024 tarihinde yayımlanan “ABD ve Arap Ülkeleri: Savaş Sonrası Gazze Planı ve Filistin Devletinin Zaman Çizelgesi” başlıklı yazıda,[3] ABD ve Ortadoğulu ortaklarının rehine takası anlaşmasını içeren ateşkes sürecinin özellikle Ramazan ayından önce devreye sokulması için büyük bir çaba gösterdiği ifade edilmiştir. Aynı yazıda, süreci yönetmeye çalışan ABD’li ve Arap diplomatların sürecin devamı için rehine anlaşmasını en temel kriter olarak gördükleri tespiti yapılmıştır.

ABD, Suudi Arabistan, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri ve Filistinli temsilcilerden oluşan grup, rehine takasıyla başlayacak sürece dair aralarında uzlaşmaya yakın olsalar da İsrail’in Refah’a saldırı düzenlemesi halinde tüm bu çabaları çöpe atacağının da farkında ve bu korku söz konusu süreci hararetlendirmektedir. Diğer yandan barışın sağlanması adına tarafların İsrail’e kabul ettirmeleri gereken dört önemli kriter bulunmaktadır. Bunlar; Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimlerinin tümünün ya da büyük bir kısmının boşaltılması, Doğu Kudüs’ün Filistin Devleti’nin başkenti olarak kabul edilmesi, Gazze’nin yeniden inşası ve Batı Şeria ile Gazze arasında güvenlik ve yönetim ilişkisini kuracak yapılanmanın kurulmasıdır.

İsrail’den gelecek nihai cevap beklentisinin yanında beşlinin umudu, bu kriterlerin karşılığında İsrail’in belirli güvenlik garantileri ve Suudi Arabistan başta olmak üzere diğer Arap Devletleri’yle normalleşme süreçlerinin ilerlemesini istemekle yetinmesidir. Netanyahu ise 11 Şubat 2024 tarihinde ABC televizyonunda katıldığı programda, bu tekliflerle ilgili hiç yorumda bulunmadan “iki devletli” çözümü kabul etmeyeceklerini ve ayrıca Ürdün Nehri batısında güvenliğin İsrail tarafından sağlanmaya devam etmesi gerektiğini ifade etmiştir.

Netanyahu ayrıca Hamas’ın gerçekçi önerilerle geldiği takdirde İsrail’in çözüm masasına oturabileceğini, aksi takdirde İsrail’in güvenlik endişelerini yok sayacak bir şekilde bölgeden tamamen çekilmesi gibi bir teklifi ciddiye almayacaklarını vurgulamıştır. Hamas ise İsrail askerlerini Gazze’de artık görmek istememekte ve masum Filistinlilerin katledilmesine son verilmesini ısrarla dile getirmektedir.

Filistin cephesinden ateşkes/barış sürecine dair Hamas’tan gelen İsrail’in Gazze’den tamamen çekilmesi konusunda ısrarın yanında Filistin Kurtuluş Örgütü’nden (FKÖ) de bir çıkış gelmiştir. El-Fetih Merkez Komitesi üyelerinden Tevfik Tiravi, ABD’nin Filistin’de zayıflamış FKÖ ve radikalleşmiş Hamas dışında bir yönetim önerisine sert tepki göstermiştir. Tiravi, ABD’nin zaman zaman bölgeye gelip aktörlerle lego inşa eder gibi oyun oynayabileceğini düşündüğünü ve eğer Filistin’de yeni bir devlet kurulacaksa yönetimin ve liderliğin kararını kendilerinin vereceğini ifade etmiştir.

Bir yanda ilgili tarafların salladığı çözüm masasını ayakta tutma savaşı veren diğer yandan da yaklaşan başkanlık seçimlerinin ağır gündemini ve üzerinde biriken tepkileri hafifletmek isteyen Biden yönetimi, sorunu tek başına idare etme konusunda çıkış yolu aramaktadır. Nitekim yukarıda bahsedilen beşli çerçevesinde birincil inisiyatifler alınırken aynı zamanda 16 Şubat 2024 tarihinde başlayan Münih Güvenlik Konferansı’nda konuyu gündeme getirerek hem inisiyatif yükünü hem de dolaylı yoldan İsrail’e baskı uygulama yükünü paylaşmayı hedeflemektedir. Fakat Netanyahu’nun oluşturduğu yük, Biden’dan pek düşecek gibi görünmemektedir.


[1] “Biden-Netanyahu Relationship at Boiling Point as Rafah Invasion Looms”, The Washington Post, https://www.wsj.com/world/middle-east/biden-netanyahu-relationship-at-boiling-point-as-rafah-invasion-looms-b893bec5, (Erişim Tarihi: 15.02.2024). 

[2] “Key elements of deal for Gaza ceasefare and hostage release ‘are on the table’, says Biden”, The Guardian, https://www.theguardian.com/us-news/2024/feb/13/first-thing-push-for-gaza-ceasefire-intensifies-as-biden-says-key-elements-on-the-table, (Erişim Tarihi: 15.02.2024). 

[3] “U.S., Arab nations plan for postwar Gaza, timeline for Palestinian state”, The Washington Post, https://www.washingtonpost.com/world/2024/02/14/gaza-peace-israel-palestinian-state/, (Erişim Tarihi: 15.02.2024). 

Dr. Burak BINARCI
Dr. Burak BINARCI
Lisans eğitimini Gazi Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde 2011 yılında tamamladı. Yüksek Lisans derecesini Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’ndan 2014 yılında, Doktora derecesini ise aynı üniversitede 2023 yılında Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalında aldı. 2013-2018 yılları arasında Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak çalıştı. 2018 yılından itibaren Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünde görev yapmaya devam etmektedir. İlgi alanları Türk dış politikası, Ortadoğu çalışmaları ve Türkiye’nin Suriye ve İsrail’le ilişkileridir. Dr. Burak BINARCI, iyi derecede İngilizce bilmektedir.