Tarih:

Paylaş:

Yemen’deki Krizin Uluslararası Ekonomik ve Siyasi Boyutu

Benzer İçerikler

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İngiltere güçleri, Yemen’in Kızıldeniz’de gemi taşımacılığına yönelik saldırılarına karşılık vermiş ve bu durum uluslararası ticaretteki riskleri artırmıştır. Dünya ticaretinin 5’te 1’inden fazlasının geçtiği Babül Mendep Boğazı’nın güvenliğine dair endişeler tırmanırken Batılı güçler, bölgede bir deniz koalisyonu oluşturma çabasındadırlar. Yemen’deki Husi liderler, bu saldırıdan sonra gemi taşımacılığına karşı daha fazla misilleme tehdidinde bulunmuşlardır.

Hava saldırılarının ardından küresel petrol fiyatları kısa süreliğine yükselerek varil başına 80 doları aşmış, ancak hızla gerilemiş ve 75 dolar bandına geri dönmüştür. Süveyş Kanalı, halen açık olmasın rağmen kanaldan geçen gemi sayısında ciddi bir düşüş yaşanmıştır. Büyük nakliye şirketleri (Hapag-Lloyd, Maersk ve MSC dahil), deniz trafiğini Kızıldeniz/Süveyş Kanalı rotasından Ümit Burnu üzerinden yönlendirmiştir. Bu, özellikle gemilerin yolculuk sürelerini ve yakıt maliyetini artıracağı için kesinlikle istenmeyen bir durumdur. Böylelikle küresel navlun maliyetleri keskin bir artış göstermiştir.

ABD ve İngiltere’nin saldırılarına rağmen Husi milisler, halen daha Kızıldeniz’deki gemilere saldırma kapasitesine sahiptirler. Bu tehdide rağmen yakıt pazarları, belki de küresel arzın yeterli kalması nedeniyle şimdilik oldukça sakindir. Bununla birlikte daha yüksek nakliye maliyetleri, dünya piyasalarında en nihayetinde bir miktar enflasyonist baskı oluşturacaktır. Bu meseleyle ilgili Ekonomist El-Erian, “Ciddi olumsuzluklarla karşı karşıyayız, arz tarafının dengelendiği yeni bir gerçeklikte yaşıyoruz. Küresel ekonomi çok daha kırılgan, bu da enflasyonist eğilimlerin eskisinden daha yüksek olduğu anlamına geliyor.” yorumunda bulunmuştur.[i]

Yemen’deki krizin çıkış noktası 1970 ve 1980’li yıllara kadar uzanmaktadır ve günümüz itibariyle çok boyutlu bir küresel kriz halini almıştır. 2011 yılındaki Arap Baharı’nda Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’in görevi bırakmasının ardından merkezi otorite zayıflamış ve Yemen, bölgesel güç mücadelesinin sahnesi olmaya başlamıştır. Bu tarihten beri Yemen, küresel güçlerin de dahil olduğu bir vekaleten savaşın sahnesi konumundadır. Bu mücadelenin aktörleri arasında Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri, İran, Pakistan, Sudan, Mısır ve küresel düzlemde ABD, İngiltere ve Rusya sıralanabilir.

Buradaki kriz, aynı zamanda Avrupa ve Asya ülkelerini de dolaylı olarak ilgilendirmektedir. Zira doğu ile batı arasındaki ticaretin önemli bir bölümünü Süveyş Kanalı, Kızıldeniz, Babül Mendep Boğazı, Aden Körfezi ve Umman Denizi rotası oluşturmaktadır. Bu denizlerin güvenliğini temin etmek oldukça önemlidir. Bu yüzdendir ki ABD ve İngiltere öncülüğünde uluslararası bir deniz koalisyonu kurulması için harekete geçilmiştir.[ii] Deniz güvenliğini sağlamayı ve küresel nakliye rotalarını korumayı amaçlayan bu koalisyona birçok Batılı ülke de dahil olmuştur.

Bu koalisyonlar, daha önce Umman Denizi veya Basra Körfezi’nde petrol gemilerine yönelik saldırıların ardından da kurulmuştur. ABD’nin kurmuş olduğu bu koalisyonlar, bölgesel ve küresel kutuplaşmaya da zemin hazırlamaktadır. Avrupa veya Asya’dan ülkeler, bu deniz koalisyonlarına katılmak suretiyle aslında küresel jeopolitikte bir eksen tercihi yapmış gibi olmaktadırlar. Örneğin ABD, Kızıldeniz’de artan güvenlik tehditlerinin ardından Avrupa’daki ülkelerin yanı sıra Hindistan ve Avustralya gibi Asya ülkelerini de çok uluslu deniz koalisyonuna katılmaya davet etmiştir. Bu katılımlar, bölgesel aktörlerin birbirleriyle kutuplaşmasını da derinleştirmektedir. Kızıldeniz’deki gerilimi hafifletmek adına Hindistan, İran’la diyaloğunu hızlandırmıştır. Zira Hindistan Dışişleri Bakanı Subrahmanyam Jaishankar, bölgedeki endişeleri hafifletmeye yönelik bir plan hazırlamak üzere İran’ı ziyaret etmiştir.

İki BRICS üyesinin Kızıldeniz’deki son gerginliği ve Gazze’deki savaşı ele alması oldukça önemlidir. Zira Hindistan, sadece Gazze’deki durumun tırmanmasından değil, aynı zamanda Husilerin Hindistan kıyılarındaki gemilere saldırmasından da endişe duymaktadır.[iii] Nitekim Husiler, yakın zamanda Hindistan bandıralı gemileri de hedef almıştır. ABD, bu saldırıdan İran’ı sorumlu tutmuştur.

Yemen’deki krizin bölgesel ve küresel boyutuna odaklanırken sahadaki gerçeklikten da fazla uzaklaşmamak gerekir. Zira Husilerin yapısı itibariyle ABD ve İsrail karşıtı olduğunu hatırlatmamız gerekir. Dolayısıyla Gazze’deki İsrail saldırılarını durdurmadan Yemen’deki krizi yatıştırmak da mümkün olmayacaktır. Bu anlamda Hamas-İsrail ve Yemen Krizi’ni birbirinden bağımsız değerlendirmek mümkün değildir. Sonuç olarak Hindistan ve Çin gibi aktörlerin İsrail üzerinden Batıya açılmak istediği bilinmektedir. Dolayısıyla Hamas-İsrail çatışmasını, küresel ulaştırma projelerine vurulan bir darbe olarak da yorumlayabiliriz. Bu bağlamda Hamas ve daha sonra Husilerin harekete geçmesi, küresel güçler arasındaki güç mücadelesinin birer parçası olarak yorumlanabilir.


[i] “Red Sea Crisis Drives Inflationary Trading Costs”, Sea Trade, https://www.seatrade-maritime.com/containers/red-sea-crisis-drives-inflationary-trading-costs, (Erişim Tarihi: 23.01.2024).

[ii] “US Invites India to Join Naval Coalition in Red Sea”, Livemint, https://www.livemint.com/news/world/us-invites-india-to-join-naval-coalition-in-red-sea-11704356854836.html, (Erişim Tarihi: 04.01.2024).

[iii] “Jaishankar bound for Iran; Gaza, Houthi attacks on agenda”, Hindustan Times, https://www.hindustantimes.com/india-news/jaishankar-bound-for-iran-gaza-and-houthi-attacks-on-agenda-101705037455396.html, (Erişim Tarihi: 04.01.2024).

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.